Ergenokon'dan martenitsaya kadar uzanan yol - Mümin TOPÇU

Ergenokon'dan martenitsaya kadar uzanan yol


Sözüm yerindeyse, bizim sayemizde, artık Türkiye bile martenitsa ile tanışmış oldu. Bu sabah, konuyu biraz derinleştirerek sizler için araştırdım.

Evet, bizim göçmen toplumu, Eski Türklerin bahar ananelerinin birisine, ana vatan topraklarında yeniden hayat vermeyi başardı diyebiliriz.

Silivri ve Aliğa'daki göçmen STK'ları, bugünlerde baharın habercisi olarak "Marteniçka Şenlikleri" bile tertiplemekte.

Yeter ki, bunu sadece Bulgar kültürünün bir elementi olarak yansıtmasınlar; çünkü baskıcı komünist rejim esnasında bizlere bazı Bulgar ve Hristiyan gelenekleri zoraki şekilde dayatılıyordu...

Çok iyi hatırlıyorum, ben ilkokul öğrencisiyken, Bulgar asıllı öğretmenlerimiz, bütün sınıflardaki öğrencilere, para karşılığında birer martenitsa sağlıyorlardı ve bizler bunları yakamızda taşımaya mecbur edilirdik. Aile büyüklerimiz tarafından ise, bu tutum asla tasvip edilmiyordu...

Yıllar boyu, Bulgar komşularımız oldu, onlarla beraber yaşadık ve zaman içinde bazı geleneklerini benimseyip ana vatana kadar taşıdık.

Taşımaya da devam etmekteyiz; örnek olarak süratle yaygınlaştırılan köhne çalga müziği veya içki kültürü salgınını rahatlıkla gösterebiliriz. Ama sakın Trifon Zarezan veya Nikulovden gibilerinden uzak duralım. Artık aramızdan bunları kutlayanlar da çıkıyor...

Her ne kadar, bileğimize ve elbisemize, kırmızı ve beyaz renklerden oluşan süsü tamamen Bulgarlarla bağdaştırmış olsak ta, günümüzde, iyi ki, şu marteniçka olayında Eski Türklerin bahar bayramını ve yeni yılı müjdeleyen simgesini Türkiye'ye "ithal" etmişiz diyebiliriz.

Şimdi yeni yılı mı nereden çıkarıyorum?

Türklerin yeniden doğuş bayramı olan ve Nardugan (Nartugan) denilen bayram, 21 Aralık’ta başlıyor ve 21 Mart’ta Nevruz olarak tamamlanıyor; çünkü 21 Mart ekinoksta (dönence) gece ve gündüz eşitleniyor. 21 Mar'ta bahar geliyor, doğa yeniden canlanıyor. İşte çam ağacı süslemelerinin önemi de buradan geliyor; çünkü eskiden adına ”Hayatı Ağacı” deniyormuş.

Atalarımızın Orta Asya’da, kendilerine has bir hayat tarzları ve inançları olduğu gibi, yine kendilerine has bayramları ve festivalleri de olmuştur. Eski Türkler için baharın gelişi kurtuluş ve hürriyete kavuşma idi.

Bizler, Ergenekon’dan demir dağı eriterek dışarı çıkmış bir yüce milletin evlatlarıyız ve kendimizin yeterince zengin içerikli örf ve adetlerimiz bulunmakta.

Nevruz bayramında ocağa bir demir parçası atarak, bunu bir örsün üzerinde dövme âdeti, sadece Göktürklere mahsus bir âdet olarak kalmamıştır; günümüze dek, bu âdet devam etmiştir.

Oğuzlar, düşmanları ile yaptıkları savaştan sonra eve dönüşlerini Mart ayının son günlerine denk getirirlermiş. Bu zamana da “özgür, bağımsız gün” derlermiş.

Eski Türklerin kıyafetlerinde kırmızı, yeşil ve sarı renkler hâkimdi.

Bu renkler, martenitsanın renkleri ile tamamen uyuşmuyor mu?

Kırmızı, yeşil ve sarı renkler Osmanlı ordularının bayraklarında da yan yana bulunmaktaydı.

Bu renklerden özellikle kırmızı Türklerin rengi idi. Zira, Karahanlı ve Selçuklu hükümdarlarının bayrakları, tuğları, saltanat şemsiyeleri (çetr), otağları ve giydikleri çizmeleri hep kırmızı renkteydi.

Öte yandan, Türk mimarî yapılarının süslemelerinde de kırmızı ve sarı renkler hâkimdi. Eski Türk çadır ve halılarının nakışları da hep kırmızı ve sarı renkte idi.

Türkler, bayramlarında hem kendileri süslenmekte, hem de bayram yerlerini süslemekteydiler. Daha önce belirttiğimiz gibi, bayram yerleri ışıklarla aydınlatılmakta, çiçeklerle donatılmaktaydı. Bu çiçekler hiç şüphesiz, “nevruz” adıyla da anılan “kardelen” çiçekleri idi. Zira ilkbaharda ilk açan çiçek, “kardelen” çiçeğidir. Âdeta karı delerek çıkan bu çiçek, ilkbaharın da ilk müjdesini vermekteydi.

Eski Türk topluluklarının baharın gelişini kutlamak amacıyla gerçekleştirdiği festivallerden biri de Nevruz kutlamasıdır.

Hun ve Göktürk devleti toplumlarının, Mayıs ayında gerçekleştirdiği Nevruz, yeniden doğuşu ve dirilişi simgeleyen takvim değişikliğini de belirten dönemi kapsamaktadır.

Nevruz şenliğinin günümüzde dek gelişi için kökeninin Ergenekon Destanı’na dayandığı belirtilmektedir. O günün bayram kabul edildiği bilinmektedir.

Yaklaşık olarak bundan 3500 sene önce Türkler, Çinlilerle yaptıkları bir savaşta mağlup oluyorlar. Yalnız dokuz kişi kurtulup ıssız dağlara çekiliyorlar. Dört yüz sene orada kaldıktan sonra bir kurdun öncülüğünde oradan çıkıp, Çinlilerin üzerine saldırıyor ve dedelerinin öçlerini alıyorlar.

Dört asır kaldıkları yaylaya Ergenekon deniliyor ki, maden vatanı demektir.

Türkler Ergenekon’dan mart dokuzuna çıktığı için (Güneş Takvimi ve Ay Takvimi arasında 13 günlük fark vardır. 9 Mart 22 Marta tekabül eder) her yıl mart dokuzunda bayram yaparlar, demir döğerler, ateş yakarlar, kurt başlı bayrakları takdis ederlermiş.

Giresun’daki “Mart Bozma”, “Mart Kırma”, “Yılbaşı Bozma” gibi adlarla anılan yeni yıl töreni yerel takvime göre, 1 Mart’ta kutlanmaktadır.

Her yıl miladi takvime göre, Mart ayının 14’ünde yılbaşı tutulur. Avrasya ve Orta Doğu toplumlarında, yeni yılın ilk günü, kıştan çıktıktan sonra, gece ile gündüzün birbirine eşit olduğu zamanda başlar.

Türk takviminde de, yılın ilk gün kutlaması bu sırada olur. Güneşin hareketlerine göre düzenlen­miş Türk takvimi, on iki aya ve dört mevsime bölünmüş bir zamanı kapsar. Ay­ların tespiti, güneşin 12 burca girişi / çıkışı dikkate alınarak kararlaştırılmıştır. Eski kaynakların verdiği bilgilere göre, Türk takviminde yer alan ay adları, hay­van adlarından seçilmiştir. Bunlar, Sıçgan/sıçan, Ud/sığır, Bars/pars, Tabışkan/tavşan, Lu/ulu, Yılan, Yunt/at, Kon/koyun, Biçin/maymun, Takagu/tavuk, İt/köpek, Tonğuz/domuz.

Burçların adlarına gelince, güneşin seyir hâlinde oldu­ğu 12 burç: Koç, boğa, koz, kuçı/yengeç, aslan, başak, erentüz/terazi, çıdan/ak­rep, yay, oğlak, könek/kova, balık. Dört mevsim üçer aylık dilimlere bölünmüş­tür. Bunlar: yay/bahar, yaz, küz/güz, kış.

Bu gün kutlamakta olduğumuz Türk yılbaşısı bayramı, 12 hayvanlı Türk takvimine göre, Türk mitolojisine ve Türk tarihinin kaynaklarının verdiği bilgi­lere göre ve bütün bu bilgilerin değerlendirilmesinden vardığımız sonuca göre, bu gün, bu yılın ilk gününü kutlama törenleri, Türklerin, Erkin Kün / Özgürlük Günü Bayramı’dır.

Türk toplumları, yakın zamanlara kadar bu günü farklı adlar altında kutlamakta, törenler düzenlemekte, eğlenceler tertip etmektedir. Türk toplumlarında tespit edilen yılbaşı günü adları şöyle sıralanabilir: Yeni Kün, Yengi Kün, Yeni Yıl, Çağan, Nevruz/Navrız, Ulustıng ulı küni, Ergenekon ve­ya  ‘Erkin Kün’; yani, Özgürlük Günü…

 Bazı kaynaklara göre Türkler, milattan yüzlerce yıl önce, “21 Mart”ta hazır yemekleriyle bahar şenlikleri için kıra çıkar ve baharın gelişini yeniden diriliş anlayışı içinde kutlarlardı.

Kaynaklar, Türklerde yılbaşı gününün baharın başlangıcında olduğunu işaret etmektedir. İlkbaharın başlangıcı, mart ayıdır.

12 hayvanlı Türk takviminde de yılbaşı, 21 Mart Nevruz günüdür ve Türkler bugüne “yengi gün” demektedirler.

Bahar ayının gelişini mart ve mayıs aralığında farklı sebeplerden da olsa aynı şekilde kutlayan Türkler için mart ayı aynı zamanda yeni yılın ilk ayıdır.

Eski Türkler, bu aya baş ay derler ve bayram yaparlardı. Balkalar'da ve özellikle Bulgaristan'da, her mart başında beyaz ve kırmızı ipliklerden yapılan küçük süslerle donatılır. Bu eski bir Pagan geleneği ve inancıdır.

Marta Nine, Bulgar folklorunda mart ayıyla ilişkilendirilen mitolojik bir karakterdir. Bulgar mitolojisinde, yılın ilk üç ayı kardeş olarak karakterize edilir. Büyük Seçko (ocak) ve Küçük Seçko (şubat) iki yaramaz erkek kardeş olarak gösterilirken, Baba Marta (mart) ise onların ne zaman güler yüzlü ne zaman sinirli olacağı kestirilemeyen ablaları olarak anılır...

Baba Marta bayramı Bulgar geleneğine göre ilkbaharı sembolize eder ve doğanın yeni döneminin başında sağlık ve bereket dileklerini getirir. “Baba Marta yakma” denen kutlamayla başlar. Bu kutlamalarda köylerde büyük ateşler yakılarak kış ve kötülüklerin kovulduğuna inanılır ve insanlar gelecek bahar için hazırlanmaya başlar.

Martenitsa takma geleneği, Bulgaristan’ın yanı sıra Romanya, Moldova, Makedonya, Sırbistan, Arnavutluk, Yunanistan ve Ukrayna’nın bazı bölgelerinde de bilinir. Romanya’da kadınlar ve çocuklar martenitsayı bileklerine bağlar, erkekler ise saklı bir yerde taşıyabilir. Yunanistan’da ise martenitsayı yalnız çocuklar taşır. Bulgaristan’da martenitsalar kadın ve çocukların yanı sıra erkekler tarafından da yaka veya bileğe bağlandığı gibi, meyve ağaçlarına ve yeni doğmuş hayvanlara da bağlanır.

Martenitsaların ilk defa Protobulgarlarda görüldüğü düşünülmektedir.

Geleneğe göre martenitsalar, kırlangıç, leylek veya çiçek açmış bir meyve ağacı görülünceye kadar çıkarılmaz. Kırmızı-beyaz yünden yapılan martenitsalara püskül, top, insan gibi değişik şekiller de verilir. Martenitsaların tarihinde en önemli yere sahip şekiller ise “Pijo ve Penda” adıyla bilinen kırmızı ve beyaz ipten yapılmış erkek ve kız kuklalardır. Martenitsalarda kullanılan beyaz renk uzun ömrü, kırmızı renk ise sağlık ve gücü simgeler. Bazı bölgelerde ise bu bükülmüş kırmızı-beyaz iplikler, altın veya gümüş para bağlanarak hastalıklardan korunmak için nazar boncuğu olarak kullanılır.

Mart anlamında halkımız arasında şu deyimler popülerdir:

 "Mart ayı dert ayı" ( "Mart ayında havalar sık sık değiştiği için insan kendisini koruyamaz ve hasta olur" anlamında kullanılan bir söz.")

"Mart çıkmadıkça dert çıkmaz" ( " Kış hastalıkları, mart sona ermedikçe bitmez" anlamında kullanılan bir söz.)

"Mart havası gibi" ( Kararsız, huysuz kimse.)

"Mart dokuzu" ( Gregoryen takvimine göre, martın üçüncü haftasında görülen bir fırtına. Bahar mevsiminin başlangıcı.)

"Mart dokuzunda çıra yak bağ buda" ( Mart ayının dokuzunda bağların kesinlikle budanması gerekir, bu iş gündüz yetiştirilemezse gece çıra ışığında yapılmaya değecek kadar önemlidir. )

"Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" ( "Mart ayındaki şiddetli soğuklarda insanlar ellerine geçen her şeyi yakmak zorunda kalırlar" anlamında kullanılan bir söz.

Bir Osmanlı adetinde şubatın son gecesi balkondan eskimiş bardak, tabak gibi eşyayı atarak “Mart içeri” diye bağıranlar, neyin dışarı çıkmasını isterdi?

Yazılı kaynaklarda ilk defa Kaşgarlı Mahmut’un “Divanı Lûgat’itTürk” eserinde “Yengi Kün” olarak geçen ve “Bedhrem” (Bayram) olarak nitelenen bu kültür mirasımız Türk Halkları tarafından şu adlarla anılmaktadır: Nevruz, Nevruzi Slutanî, Sultan Nevruz, Mart Dokuzu, Mart Bozumu (Türkiye), Bahar Bayramı, Novruz (Azerbaycan), Navröz, Yeni Kün, Nevbahar (Özbekistan), Nevruz (Türkmen), Navrız, Naurız, Ulıstın Ulı Künü, Ulıs Künü (Kazak), Navruz, Sabantoy (Nogay), Gollu, Saban Toy, Navruz (KaraçayMalkar), Nevruz (Tatar), Nardugan, İrte Yaz, Nawruz (Başkurt), Nartukan, Nurıs (Çuvaş), Cılgayak (Altay), Çılpazı (Hakas), Isıah (YakutSaha), Baba Marta, İlkyaz Yortusu (Gagauz), Mevris (Batı Trakya), Sultanı Navrız (Yugoslavya), Mart Dokuzu (Kıbrıs), Noruz, Yeni Gün (Uygur), Navrez, Gündönümü (Kırım). Birincisi, tüm Türklerde 21 Mart yılbaşı olarak kabul edilir.

 

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI