Basbayağı bir sıkıntı, gam ve kasvet - Mümin TOPÇU

Basbayağı bir sıkıntı, gam ve kasvet


Bursa'nın sokak ve caddelerinde, bugün eşek donduran soğuk bir hava hakimdi. Kestel tarafındaki dağ yamaçlarına ise yoğun kar yağdı.
Evime toplanırken kuytu sokak aralarına ve metronun alt geçitlerine sığınmış afacanlar, geleneksel iplerini çekmiş ve gelen geçenin Regaip Kandili'ni kutluyorlardı.
Hani adettendir deyip, cebimden çıkardığım bütün paramı onlara verdim. Çocuklar mutlu, ben mutlu...
İnşallah, Regaip Gecesi, bütün İslam alemine, rahmeti ve bereketi bol bir "üç aylar" yaşatmasına vesile olur.
Yol boyunca çok üşüdüm; ama bu sabah bizim Güner'in Eğridere köyleri sakinlerinin bir fotoğraf demeti paylaşımı hiç aklımdan çıkmadı.
Benim çocukluğum ve gençliğim de o çorak dağ köylerde geçti, fotoğraflarda gördüğüm yüzlerin gençlik hallerini de unuttuğum filan yok.
Sıkıntılı, ezik ve mutsuz gördüm insanlarımızın buruşmuş yüz hatlarını.
Sanki, koca bir dağın bütün ağır yükünü omuzlarında taşımaktalar, eskiden kıvılcım saçan gözleri ise adeta sönmüşler ve gülümsemeyi bile unutmuşlar...
Onmaz bir durumun basbayağı bir sıkıntısı, gam ve kasveti bastı beni.
Onmaz kelimesini fazla tercih etmeyiz; ama iyileşme olasılığı bulunmayan, umutsuz bir vakayı andırmaktadır.
Son günlerin trendini biliyorsunuz, küçük bir kesım, bizden olmayan bir yarmayı başımıza dikmeye pek meyilliler.
Kardeşim, bu hiç olacak iş midir?
Biraz uyanık olalım, kendi öz toplumumuzun bunca ezilmesine ve hor görülmesine izin vermeyelim.
Dur duraksız devam eden bütün bu "oldu bittiler",en nihayetinde bir son bulmalılar.
Biraz müsaade ediniz de, kendi istikbalimiz kendimiz belirleyelim.
Bizim kimseyle bir derdimiz yok; ama bir azınlık toplumu olarak, başımıza bir Türk asıllı kardeşimizi getirelim.
Ne idüğü belirsiz, malumun zıddı tutturmuş, sizleri illaki bir Bulgar, Pomak veya Roman yönetecek.
Defol git başımdan, be gafil!
Zaten, kötülük ettiği için beddua alan hiçbir zaman iflah olmaz.
***
Sıcak odamda biraz ısınıp gevşedikten sonra, bazı güzel ve olumlu hayallere dalıp gittim.
Gerçi, bizi durduran nedir? Önümüzü kimler kesiyor?
Hangi sebepten dolayı, kendi aramızda bir uzlaşı ve barışçıl seferberlik hareketi başlatmıyoruz ki?
Kimseye bir savaş açmaya niyetimiz yok; ama bizleri birbirimizden ayıran Berlin duvarlarına ne gerek var?
Bizim toplumun önden gelen akil adamları, bize öncülük edecek bir heyet oluşturup her yüksek makam ve kurumla görüşebilmeli, sorunlarımızın çözümü sonuna kadar takip edilmeli.
Şimdiye kadar Ankara'nın veya Sofya'yanın ayağına kadar onlarca rapor götürdük.
Ya sonuç ne oldu?
Genelde hep "görülen lüzum üzere" söylemi ile kapıdan uğurlandık.
Demek ki bir yerlerde yanlış tercih yapıyoruz, ya da yanlış kapıya dayanıyoruz...
Sayıca birkaç milyondan ibaret bir topluluğun, sanmayın ki her yerde sözü geçmez...
Bizim tayin edeceğimiz temsili bir heyet, her kapıdan girip çıkabilmeli.
Bazıları diyor ki, Ankara ile sorun çıkmaz; ama Sofya'da bir takım laf dinlemez derin devletin kodomanları varmış. Bizler gidip onlarla da görüşürüz. Sıkıntı yok!
Çözüm odaklı bir heyeti, her asaletli makam sahibi kabul etmeye mecburdur...
Hayırlı Kandiller, efendim!

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • Sadi Güçlüer | 11 Ocak 2024 22:15

    Maalesef acı bir süreç daha. O kadar güzel kaleme almışsınız ki gönülden kutluyorum. Kestelin şehre inen aç kurt misali soğuğundan gözlerinin yitip gitmiş ferini ruhunun enerjisini kaybetmiş dağ köylülerinin teslimiyetçiliği sncak bu kadar güzel betimlenebilir. Donarken teslim olmuş sürnün kaderini kurta teslimi misali sanki. S.Güçlüer - Bodrum TC

YAZARIN SON 5 YAZISI