Tarih

Tarih Haberleri

Edirne Merkez Vilâyet Sâlnâmesi - Eğri Dere İlçesi H.1319 - M. 1901

Meşgullu, Küçük Viran, Hotaşlı, Dolaştır, Davut adlı beş (5) nahiye ile yetmiş bir (71) köyü vardır. Akarsularından başlıcaları Çandır ve Sırt köyleri yakınlarındaki bayırlardan çıkıp, Eğridere ile Yarar, Dedeler, Terzi köyleri yakınlarından geçen Eğri Deresi ve Aladağ yakınındaki bayırlardan toplanıp Mıkmıl, Hovazlı, Küçük Vardar, Dallıca bayırlarında toplanıp Elmal-i Kebir,

Yeter ki, insan gibi yaşayalım!

İki bilinmeyen göç fotografı

Esprisi bile acı olan vaka

*** Israrla yardım etmek istediler. "Zahmet etmeyin, istemez, sadece - Kurt Vılkov Kurtev yazın“ dedim. Kalın enseli birisi hemen “Olmaz!” diye ayağa fırladı.*** Hemen cevabı yapıştırdım; "Bana şimdiye kadar Kurt diye hitap ediliyordu. Bundan sonra Vılkım (Kurt) ama bir gün gelecek yine Kurt olacağım!”

Amcam, mallar kolay satılıyor diye seviniyordu... ( - 2. )

*** Pazara getirdiğimiz her satılık eşya, kapış kapış gidiyor. Amcam ise mallar kolay satılıyor diye seviniyordu. Halbuki, hemen satılmalarının nedeni “sudan ucuz” olmalarıydı. *** Getirdiğimiz bir Rus malı otomatik çamaşır makinesi vardı, 2800 TL'ye satışa çıkardık ve daha sabahtan gelip biri aldı gitti. Aynı adam akşam üzeri geldi ve amcama “Sayende bugün 2000 lira kazandım.“ dedi. Meğer, adam amcamdan aldığı bu çamaşır makinesini 4800 liraya satmış. *** Bizler, 1989 yılı göçmenlerine göre, eşya ve maddiyat açısından şanslıydık, fakat ticari tecrübesizliğimizden dolayı yukarıda anlattığım gibi, o eşyaları değerlerinin altında elden çıkararak çarçur ettik.

İki motorsiklet fiyatına bir bahçeli evalındığı eski zamanlar... ( 1. )

*** 17.11.1977 tarihinde, akşam üzeri Kapıkule’den geçtik ve Edirne’ye geldik. Amcam, daha yola çıkmadan önce, trenden iner inmez toprağı öpmeye niyetlenmişti ve trenden iner inmez kendini yere attı ve çakıllı ve tozlu toprağı öptü. Bizler de onunla birlikte toprağı öptük. *** Diğer amcam; “Bunlar rüşvet istiyor, bir-iki bin lira verelim!” dedi. Amcam da, “ Rüşvet de ne oluyor, ne demek o?” diye sordu. Ne olduğunu anlayınca da, “ Ben, Bulgar gavuruna meramımı anlattım, rüşvet vermedim, Türk yetkililere mi anlatamayacağım, rüşvet müşvet vermiyorum.” dedi ve vermedi.*** Böylece, 28 000 TL'ye satacağımız iki motorsikleti,16 000 TL'ye satmış olduk. Bu miktarın ne anlama geldiğini anlamak için, ayni dönemde Çorlu’nun merkezinde, eski tip olsa da, 36 000 TL'ye bahçeli bir ev satın alınabiliyordu...

KIRCAALİ'NİN TARİHÇESİ VE BAZI İP UÇLARI

* 1084 yılında Anna Komnena tarafından kaleme alınan Aleksiad’da, Arda vadisinin orta ve aşağısında kalan Ahridos’ta yaşayan Türkler’in kumandanı Tatikios’dan bahsedilir. *1340 yıllarında İmparator V. Ioannes Paleologos ile taht üzerinde hak iddia eden Kantakuzenos arasında yaşanan kanlı Bizans iç savaşında gerçekleşti. Bu savaşta Aydınoğlu Umur Bey’in paralı Türk askerleri de Kantakuzenos saflarında savaştı. * Bölgede Osmanlı fethi öncesinde kasabanın bugün bulunduğu yerde sadece bir koyun ahırı vardı. Zamanla Türk kumandan Kırca Ali’nin mezarı etrafında bir yerleşim oluştu. Kırca Ali’nin ilk Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin’in akıncı gruplarından birinin lideri olduğu tahmin edilir. 1310 (1892-93) tarihli Edirne Vilâyeti Salnâmesi’nde benzer efsanevî bir hikâye vardır. Kırca Ali 1371-1434 yılları arasında yaşamıştır. * Kırcaali’nin içinde yer aldığı, Çirmen sancağına bağlı eski Hasköy (Haskovo) kazasının Osmanlı dönemine ait bilinen en eski tahriri 869 (1465) tarihlidir (BA, MAD, nr. 35). Bu tahrirde bölgede oldukça fazla miktarda Türkçe ad taşıyan ve nüfusu müslümanlardan oluşan köylere rastlanır. * Kırcaali adı ilk defa 1482 tarihli Osmanlı vergi kayıtlarında Kırca şeklinde görülür (BA, MAD, nr. 324, vr. 121a-b). Süleyman oğlu Yayabaşı Ali’nin timarı olan Kırca Ali’ye babasından intikal etmiştir. Köyün kırk bir müslüman hânesi ve 2291 akçelik bir vergi yükü vardır. Kasaba, 1516’da Kırca Ali’nin oğulları Umur, Süleyman, Hamza, Lutfi ve Hasan’ın yönetimi altındaydı (BA, TD, nr. 50, s. 111-112).

KIRCAALİ ŞEHRİ, KİMİN ADINI TAŞIYOR

"Kurduğun şu beşikte / Asırlardır sallanıyoruz, / Bir ulu çınar gibi / Gittikçe dallanıyoruz…"

BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN GÖÇ KADERİ

1878 yılının kışı gelmişti. Hava karlı ve soğuk. Rojen tepesi Türk halkının zorunlu göçüne tanık oluyordu. Rusların görülmedik baskıları neticesinde kocaman, acımasız bir facia yaşayan, can havliyle kaçan Türkler… O, derin kışın kıyamet günlerinde Filibe ve civar köylerden gelen muhacir kafileleri. Yorgun, soğuktan donmuş anneler, çocuklar, çalmalı erkekler, katırlar, öküzler ve eşeklere yüklenmiş bir iki pala pırtı. Bu dramın boyutu, hesabı… Yol üstünde bırakılmış, öylece donan bebek… Gencecik bir anne yeni doğum yapmış… Kendi donmuş, kanlı yorgan ile sarmışlar kadını… Onların ardından da Süleyman Paşa’nın ordusundan kalıntılar - korkak, ümitsiz askerler…

MERMER KİTABE

Mermer taşa oyulu kitabe, bu bir kutsal anıt, yazı... Kebire, Feim, Mehmet, Camal... Yanan otuz canın adı!

AKİF ATAKAN'I UĞURLARKEN

Mestanlı'nın aklıselim insanlarına çağrımdır. Lütfen, Akif Hoca'nın bıraktığı çok değerli kültürel ve tarihsel mirasa hep beraber sahip çıkalım!

BAY KOSTA'NIN İSTANBUL HASRETİ

1973 yılı, İstanbul köprüsü yapılırken, Varna bölgesindeki Devnya fabrikalarından çimento alınıyordu. Bunları taşıyan, o güzelim ve dev boyuttaki Doç kamyonları pek de süslü püslüydü. “Allah korusun!” ve “Nazar değmesin!” boncuklu yazılı kamyonların sürücüleri, bizim köy fırınına ekmek almaya uğurluyorlardı. Beş on kamyoncu toplanıp, burada yemek molası veriyorlardı. Bay Kosta onlara, “Ekmek paraları bendendir!” diye sesleniyordu.

BAY KOSTA'NIN İSTANBUL HASRETİ

Bir keresinde, önümde ekmek sırası bekleyen komşumuz Kosta’ya, dayanamadım ve sordum; “Bay Kosta, sizler İstanbul’da yaşadığınız zamanlarda, böyle ekmek kuyrukları hiç gördüğünüz olur muydu? Aldığım cevabı hiç unutmam; ”Ah, Mustafa, biz İstanbul’da iken, en güzel evler ve en güzel dükkanlar bizimkilerdi, ta ki İngiliz domuzunun fitnesiyle, bizler ayrı bir Ermeni devleti kurmak istiyoruz diye boş yere suçlandık ve böylece bizim önde gelenlerimiz kirli bir tuzağa düşürüldü.

Bulgaristan Türk Kadını ve Zorla Bulgarlaştırma Süreci (1984-89)

Eğer, bir yerde bir toplum zorla insan haklarından mahrum bırakılmışsa, bu olayın ikinci versiyonundan söz edilebilir mi? Kurbanın öyküsünü, cellâdın öyküsüyle yan yana sunmanın, kurbana uygulanan zulmü meşrulaştırma çabasından başka bir amacı olamaz.

BAL-GÖÇ'TEKİ YÖNETİCİLİK YILLARIM, GÖRÜKLE'DEKİ ŞÜBEMİZİ NASIL KURDUK

* Siyasi mahkümlarımızdan Gazi Şaban GÜLER kaleme aldığı anılarında neler anlatmakta? * Anavatana geldiğimizin ilk yıllarında senelerce Balkanlar'da bizlerin haklarını savunan Bal-Göç derneğine üye olmuştum. Artık orada kalanlarının haklarını korumamız ve buralarda Balkanlar’daki kültürümüzü yaşatmamız gerekiyordu. * Beni üzen konulardan birisi, yönetimdeki arkadaşların, Nuri Turgut Adalı’yı her zaman, her konuda, her yerde ön plana çıkartarak, bizim gibi mücadele vermiş olan yüzlerce kişiyi ikinci plana atmaktı. * Kime gidip, "Böyle bir dernekte yer alır mısın?" diye sorsam, olumsuz cevap alıyordum, çünkü biz soydaşlar bir şeyler almak için vardık, hep bizlere bir şeyler verilmesini istiyorduk.

PEŞTERE’NİN İZ BIRAKAN SİMALARI - 2.

22 Mayıs 1920'de, Gümülcine'nin Hemitli nahiyesinde kurulan hükümetin başında bu şahıs vardır. Birinci Dünya Savaşı’nın oldubittisi’nden sonra,1920'lerde de hükümet kurma çabaları sürer. Gümülcine civarındaki kurulan hükümet, Batı Trakya’yı ve Rodoplar’ın tümünü kapsar. Ne var ki, boğaz çukuruna kadar borç batağına dalmış, Batı ve Rus emperyalistlerine şartlanmış olan Padişah, bu geçici hükümeti desteklemez ve zamanla dağılmak zorunda kalır.

PEŞTERE – ŞİRİN BİR KASABAMIZ - 1.

Kasabanın tam ortasında kocaman bir kavak ağacı, altında fayton durdu. Karanlığın basmasına rağmen, meydan insanla doluydu. Kocaman, kendi yaşını bilmeyen, bu dev kavak ağacına birkaç lamba asılmış, etrafı aydınlatırdı. İnsanlar da, lambalar altında kümelenmiş, yaşlı, masal anlatan dedeyi sarmış gibiydiler. Sanki halk kavak ile bütünleşmiş, fırdolayı yavruları oturmuşlardı. Birbiri ile konuşur, sohbet ederlerdi… Batak deresinden akşam rüzgarı hafifçe eser, etrafa serinlik saçardı...

OMURTAG

Omurtag (Osmanpazar) şehri, Kuzeydoğu Bulgaristan’da Varna - Sofya ve Tırgovişte (Eskicuma) - Kotel (Kazan) yolları üzerinde bulunmaktadır. Doğusunda Gerlova’ya ait olan Sarıbaba tepesi (620 m), batısında Yaran ovası, güneyinde Kayınlık ormanlığı, kuzey ve kuzeybatısında da Kale denilen yerde ormanlık yer almaktadır. Bulgaristan’ın kuzey cepheli belki de tek şehridir. Bunun için de Omurtag’ın iklimi daha fazla serin ve soğuktur.

YÜREK YANGISI

Evet! Her şey çok güzeldi, mutluyduk. Yasaklar vardı, ama biz onların da üstesinden gelirdik. Babam Türkçeyi, dedem de Arapçayı öğretti. Dinimizi de, Türklüğü de ailem sabırla bana öğretti. Ben Türk’tüm, ben Müslümandım, kemiklerime kadar, iliklerime kadar, kanımın son damlasına kadar...

Toplam 103 haber.