O Ses Vasfiye'nin Sesidir...

* Tiyatro yönetiminin düzenlediği yeni kadro sınavında 'Hasan'ım' türküsünü dinleyince, 60 aday arasından, şahsen Vasfiye'yi tercih etmişti.* Artık o, vardığı yerde alkışlarla karşılanıyor, alkışlarla uğurlanıyordu.* Ancak dönemin ırkçı ülke yönetimi, kültürümüzün bu kadarını bile bize çok görüyor. * Ulusal radyomuzun koleksiyonuna tam 117 türkü kazandırmış olan bu seçkin ses sanatçımız, ikinci sanat yaşamına çok daha farklı, zengin ve ilginç bir repertuvarla başladı

Rahmetli gazeteci Hüseyin Köse'nin anısına

Derleyen şair Yahya Akbulut

_____________________________

 

Komşu köylerden bile duyanlar gelmiş, Belentsi köy meydanı baştan başa insanlarla dolup taşmıştı. Herkes, Razgrad Tiyatrosu'nun Estrad programını görme sabırsızlığı içindeydi. Aslında, bu sabırsızlık yalnız izleyicilerde değil, sanatçılarda da seziliyordu.

Ancak Vasfiye Şabanova’nın sabırsızlığı bir başkaydı sanki. O, daha 17’sinde ve terkibin en yeni sanatçısı olarak ilk türküsünü sunacaktı. Bu yüzden de çok ama çok heyecanlıydı…

Genç sanatçı heyecanlanıyordu ama müzik yönetmeni Rayço Vasilev oralı bile değil, rahat mı, rahattı. Yalnız haftalar öncesi, tiyatro yönetiminin düzenlediği yeni kadro sınavında “Hasan'ım” türküsünü dinleyince, 60 aday arasından, şahsen Vasfiye’yi tercih etmişti. Daha ilk provalarda, yanılmadığını anlamıştı. Diğer sanatçıları ise seyirciler tanıyor, isimlerini duyunca alkışlıyorlardı. Ancak, Vasfiye Şabanova denince, hayretle bir birilerine bakıştılar. Kimin nesiydi bu kız diyerek, sesini merak ediyorlardı. Aniden “Berber dükkanına vardım/Berberi gördüm bayıldım…” diye büyüleyici bir ses yayılmıştı ortalığa. Yayıldı ve meraklı kitleye duyurdu sesini, bir yıldızın doğduğunu müjdeleyerek…

Konserden sonra, Rayço Vasilev babacan tavırlarıyla elini sıkarak;

- Aferin, Vasfiye ! – dedi. Beklediğimden daha güzel seslendirdin. Oysa, o kadar heyecanlanmıştın ki !..

- Bakın, Hocam ! – diye paylaştı genç sanatçı, o kendine has ve özgü sıkılganlıkla. Aslında, benim önceleri de kalabalık insan önüne çıktığım vardı, ama bu öğrenci müsameresi değil ki, devlet tiyatrosu konseri !

Bu yanıt, Rayço Vasilev’i daha da sevindirdi. Çünkü, yetenekten ziyade bir de sorumluluk duygusunu keşfetti kendisinde.

Söz konusu konser 1965’te, yani bundan tam yarım asır önce gerçekleşiyor. Ancak, daha sonra Vasfiye daha da cesaretleniyor. Türkü onun, yani seslendirmesi mesleği, yorumlama sanatı, arayıp bulunması en kutsal amaçlardan biri, tiyatro ise ikinci evi oluyor.

Ekip her yıl 2-3 program hazırlıyor, ülkenin en uzak, en batak köy ve mahallelerine bile ulaşarak 150-200 temsil veriyor. Vasfiye repertuvarına aldığı belleğindeki yüzlerce türküsü ve ulusal radyomuzda kaydı mevcut 100 üzerinde eserleriyle halkın en sevilen, en beklenen ses sanatçılarından bir olmuştu.

Artık o, vardığı yerde alkışlarla karşılanıyor, alkışlarla uğurlanıyordu. Vasfiye için her türkünün bir tarihçesi var - araştırıp bulunması, seçilmesi, öğrenilmesi, defalarca tekrarlanıp “pişirilmesi”. Artı, tiyatroda da provalarla devam ediyor uğraşısı. Bir nota alçak veya yüksek seslendirmeye görsün, yeniden defalarca geri dönmek var işin içinde. Bu gerginliğe katlanabilmek için ne kadar sabır, ne kadar irade gerektiğini bir o biliyor. Ve katlanıyor, çünkü amacı büyük ve kutsal. Türk kültürünü, özellikle de ana sütü gibi tatlı o eski türküleri araştırmak, unutulmaktan kurtarmak, fevkalade yorumlar ile nesillere tanıtmak ve sevdirmektir.

- “Hasan'ım” türküsünü yıllar önce Rodoplar’da bulup kaydetmiştim. Hayranlarımın bunca sevdiği “Ak güvercin” ise bir turnemiz esnasında İşirkovo’da kaleme aldım – diye paylaştı ünlü ses sanatçısı. Ben, en çok türk halk türkülerini severim. Ancak zamanla insanlar, zevkler de değişiyor. Artık, salondakileri yalnız halk türküleriyle sevindirmek pek o kadar kolay değil, hele hele gençler. N’apalım, zamana uymak, onların da hatırlarını saymak gerek. Estrad şarkıları da söyledim, söylüyorum da ara sıra.

Belli ki, ses sanatçısı olmak da, zor mu zor. Çalışmalar yoğun, hele de o zamanlar. Ama Vasfiye mutlu, özverili, iradeli, faydalı olmak bilinciyle, yorulmaksızın çalışıyor. Hem, yalnızca sahnede değil, toplumsal konulara da el atmış. Bu yüzden, yalnız hayranlarına değil, tiyatro yönetimi ve ortamındakiler tarafından da takdir ediliyor. 1977’nin baharında, Üçüncü Bulgar Kültür Kurultayı’na delege olarak seçiliyor. Türk asıllı kültür faaliyetçilerini temsil edenlerden biri oluyor.

Ancak dönemin ırkçı ülke yönetimi, kültürümüzün bu kadarını bile bize çok görüyor - “yeter” diyerek, 30 yıllık bir hizmetten sonra, daha yüzlercesi gibi, birer gülünç emekli maaşıyla Vasfiye’yi de sahne dışı ediyor. Vasfiye Şabanova o vakitler henüz 37’sinde. Gücünün, sanatının zirvesindeyken, kanadı kırık bir kuş durumuna düşürülüyor. Buna rağmen, bir bar türkücüsü olmuyor ve türkülere olan aşkına ihanet etmiyor.

Bir gün gelir umuduyla, onları toplamaya devam ediyor. Defteri giderek kabarıyor. Mutfakta kendi kendine, holde eşine, kızına, en yakınlarına dertli dertli okuyor şarkıları. Derken, umudu da gerçekleşiyor, beklediği o “bir gün” de geliyor. Ülkede, iki Devlet Müzik ve Dram Tiyatrosu açılıyor. Onlardan biri de Razgrad Tiyatrosu oluyor. Başına, kişinin yaşına, dişine değil – işine bakan, sanattan ve sanatçıdan anlayan deneyimli oyuncu, rejisör ve tiyatro yöneticisi Yüksel Çavuşev getiriliyor. O da, “eski yılların” iki yeteneğini bulup, tiyatroya davet ediyor. Onlardan biri de Vasfiye Şabanova’dır.

Ulusal radyomuzun koleksiyonuna tam 117 türkü kazandırmış olan bu seçkin ses sanatçımız, ikinci sanat yaşamına çok daha farklı, zengin ve ilginç bir repertuvarla başladı. O sakıncalı yıllar, öz kültürümüze, cana can katan türkülerimize olan sevginizi söndüremediyse ve halâ içinizde yaşayan sevginiz, sizleri Razgrad “Nazım Hikmet” Müzik ve Dram Tiyatrosu’na götürürse eğer – “gel bana, gül bana” sözleriyle, işte yine varız derecesinde, çok tanıdık, yumuşak ve okşayıcı bir ses coşturacak gönüllerinizi.

O ses, Vasfiye’nin sesi olacak...

Hüseyin Köse,

Razgrad

Bakmadan Geçme