İÇİMİZDEKİ GAVURLAR, PAYDUŞKO'YA DEVAM EDEDURSUN

Kendi yavrularını, okullarda ana dilini öğrenmeleri için teşvik etmeyen bir neslin temsilcileri, günümüzde Türkiye'ye gelip ve bir tek 'Rıçenitsa' oynayabilirler. Buna benzer olaylarda topluma verilmek istenen mesaj açık 'Sakın Bulgar dilini ve folklorunu unutmayalım, sakın güzelim Zeybek ve Efe oyunlarını öğrenmeyelim!

İÇİMİZDEKİ GAVURLAR, PAYDUŞKO’YA DEVAM EDEDURSUN

Bir önceki sayıda yayımladığımız "Pes dedirten yabancı hayranlığı" yazımız, okuyucu kitlemiz arasında bayağı yankı uyandırdı. Gerek sosyal medyada, gerekse bize gönderilen mesajlarda, kendi öz kültürümüzü bir kenara itip, yabancıların örf ve adetlerine sarılmamız herkes tarafından kınandı ve tepki aldı. Bir tek, kendisine Bulgar ismi seçen birisi görüşlerimizi tasvip etmedi. Buna hiç şaşırmadık, çünkü kendisi gönüllü olarak artık Türklüğünden vazgeçmiş. Bu da nasıl oluyorsa!  Kendi yavrularını, okullarda ana dilini öğrenmeleri için teşvik etmeyen bir neslin temsilcileri, günümüzde Türkiye'ye gelip ve bir tek "Rıçenitsa" oynayabilirler. Buna benzer olaylarda topluma verilmek istenen mesaj açık; "Sakın Bulgar dilini ve folklorunu unutmayalım, sakın güzelim Zeybek ve Efe oyunlarını öğrenmeyelim! Bir tek o irenç "çalga müziğini" dinleyelim ve zombi deliryümunda şuursuzca kalça sallamaya devam edelim. Tıpkı 14 yaşındaki Suzanita gibi! Kendi özümüzü unutup, biz "zaednostu" benimsemeliyiz. Hem de bu sefer gönüllü olarak! Dahası da var, bir tek Bulgarca yazanların eserlerini hatim etmeliyiz. Türkçe yazanlar görmezlikten gelinmeli. Örnek olarak "Buket" yarışmasında "Az sım Bılgarçe" şiiri avaz avaz söylenmeli. Tıpkı eski yıllarda gibi! Bu şiir dilimize bile çevrilebilir. Türk ve Türkiye kelimeleri yeniden ve tamamen yasaklanmalı. Ve böylece bu kargaşa karşısında, bizim öz kardeşimiz olan Anadolu insanı, ne olup anlamadan, bizlere "Bulgar" demeye devam etsin. İçimizdeki gavurlar da sevinçten "Payduşko'ya" sarılsın...

Yuksel Sali;

“Rabbime şükürler olsun, geç de olsa uyanıyorsunuz, hocam, inşallah, devamı gelir.”

Mehmet Ali Öztürk;

" Şu Türkçe konusunda, yerden göğe kadar haklısınız. Maalesef, bizim tahsil görmüş hemşehrilerimiz ve biraz da para gördükten sonra özgeçmişlerini tamamen unuttular. Hatırı sayılı işadamlarımız ve mevcut siyasi partilerimizin desteğiyle, Türkçe okuyup, yazmayı ve Türk edebiyatını öğretmek için özel bir Türk okulu açılsa çok daha isabetli olur diye düşünüyorum. Bizler de, yurtdışından olanlar yardımcı oluruz. Yeter ki, oradaki insanlarımız Türk olduğunu unutmasınlar ve okuma yazmayı canı yürekten istesinler. Sevgi ve saygılarımla!"

Asya Boneva;

" Bu, Türkiye dışında doğmuş ve yetişmiş tüm kardeşlerimize saygısızlık oluyor. Türkçe yazmayı öğrenememiş olanların, emin olun ki, onu öğrenememek için geçerli bir sebebi vardır. Herkesin imkanları başka, herkes bir olamaz. Başka bir dilde yazan bir sürü insanlar var. Bir düşünün, bir bakın etrafınıza ve uzaklara, lütfen. Umarım sizler de yeterince örnek bulacaksınız. Hem bu şekilde eleştiri yapmaya ne hakkınız var..."

Ayşe Çelik;

"27 yıldır Bulgaristan'a giriş çıkış yapan bir insanın Türk ismini almamış olması sadece çıkarlara dayalıdır. Bu da Türk benliğinden sapmadır. Başka bir mazeret yoktur! Hiç gidememiş ise mazeretlidir. Gidebilenin hiç bir geçerli mazereti yoktur. Saygılar!"

Muhammet Sönmeztürk;

"Ortadoks kültürü, hücrelerini kanser gibi sarmış kişiler, sizi anlayamazlar, hocam, bunlar Ramazan ayı veya Kurban Bayramı geldiğinde üzülen, yıl başı geldiğinde sevinen cinsten."

Basri Zilabid Çalışkan;

" Ben şahsen Bulgaristan'da bizim Türk milli kültürümüzü Bulgarca yazıp anlatılanların olmasını isterim ama bu kişiler aynı derecede Bulgarca söyledikleri ve yazdıkları şeyleri Türkçe de yazabilmelidirler. Türkiye'ye geldiğinde de Bulgar yazarı etiketiyle değil, Deliormanlı, Dobrucalı veya Rodoplu Türk Yazarı etiketiyle gelmelidir. Ama yüz yıldır kirlenmiş kafalarımız çabuk temizlenmiyor. Celatına aşık olmuş zavallılarız."

Hayati Vatansever;

" Kültür tanımını bir toplumun duyuş, düşünüş ve inanç birliği olarak tanımladığımızda, bunu ifsad eden tüm uygulamaların temelinde yozlaşmaya çanak tutan o kültürün karşısındaki "izm" neyse; müsebbibi de odur. Bugün dilde, dinde ve gelenekte, yaşadığı topraklarda insanca yaşamayı oraya "entegre" olmakla karıştıranların, geçmişte hangi badirelerden geçtiklerini anımsamaları, bir zulüm nostaljisi yaparak, tarihe meşum günler olarak kaydedilmiş o zulme karşı çekilen çileleri ne adına verdiklerini tanımlamaları gerekmektedir."

Aşkın Mesut;

"Dikkat edin bu oyunlara! Ama sizi siz yapanlara sıkı sıkı sarılır uğruna da "bedel öderseniz" o zaman bir kimlik sahibi olursunuz. Miras olarak da çocuklarınıza bırakırsınız. Bunu başkaları bizi Bulgarca tanıması için kitap yazarak, ya da onlara dert anlatarak yapamazsınız. Bizim bunlara değil, gelecek nesillere bırakacak bir kimlik bilincine ihtiyacımız vardır."

Mehmet Ayyıldız;

"Bizler kutsal dava altında mücadele verdik, bu söz artık kullanımdan tamamen kalktı. Herkes çıkar ve menfaat peşinde. Kutsal dava, kimsenin umurunda değil. Yapılması gereken, 89'dan öncesinden daha etkili bir mücadele başlatmalıyız. Bu yapılmazsa gelecek nesiller bizlerden utanç duyacak. Görünen şu kara lekeyi üstümüzden bir an önce atmak çabalarına girmeliyiz.1989 yılından sonra Anavatana göç edenler en büyük sıkıntıları yaşayıp ta geldiler, lakin, nereden, nasıl ve neden geldiklerini tamamen unuttular. Bulgarın bizlere zorla dayattıklarını, artık Türkiye'de yaşadığımıza rağmen, bizler gönüllü ve ısrarla Bulgar ananelerini yaşatmayı seçtik. Böylece Bulgaristan'da kalan kardeşlerimize kötü örnek olduk. Birlik ve beraberliği oluşturamadık. Tam bir topluluk olamadık. Bir araya gelip, bu gidişata bir an önce dur demeliyiz..."

Bakmadan Geçme