DOKUZUNCU KAT
'Heyy, Kırcaali! Güzel şehir! Ah, can şehir! On beşinde bir kız gibi uykusuz duran şehir!' diye alıyor sazı sözü eline çok değerli ozan ölümsüz şair Osman Aziz, çok sevdiği bu şehrin güzelliğini dile getirirken. Son baharın rüzgarı, dişlerini şah damarıma batırmaya devam etse de, gönlümün ateşi itiyordu beni bir zamanlar kara sevdalıların mekanı olan Arda boylarına.
DOKUZUNCU KAT
Sanatçılar yatağıdır Kırcaali. Şairi, ozanı, şarkıcısı, ressamı, bu toprakların gücüyle beslenir.
Kışında bahar, baharında ne efsunlar saklıdır. Yeşiliyle alıyla, baharında dalıyla büyüler insanları.
Bir günde dört mevsim yaşasa da insan, hissettikleri, alıp götüreceği duygular hep bahardır.
Efsanevi güzellikler ortasında, çocukluğumun hayalleri ile dolup taşan bu şehirde dolaşırken eski dostlukların izlerinde, yeni yeni köprüler de kurduk o günlerden bu günlere.
Geçmişin tarih kokularını içimize çekerek, yeni güzelliklerle merhabalaştık.
Gece yarılarına kadar süren eğlenceler sonrası, " Arpezos" otelinin üst katlarında kalmayı diledim, yükseklerden seyretmek için bugünkü Kırcaali'yi.
Odama girer girmez, yatağımın gül kokan çarşaflarından özür dileyerek pencereye yöneldim.
On dört katlı otelin dokuzuncu katından seyre daldım gecenin kollarında ışıldayan bu şehri.
Gözlerimi kamaştırdı Arda'nın dolunayı, dolunayın sularında allı pullu renkleri.
Rüzgarda oynaşan dalgaların sesinde ölümsüz ozan Osman Aziz, "Aman be deryalar, kanlıca deryalar, biz nişanlıyız; ikimiz de bir boydayız, biz delikanlıyız." türküsü çıkıp gelmişti sanki o çocukluk yıllarımdan.
Sonra da Feride'nin;" Ben sana demedim mi canlarım Yusuf'um, kayıklar batacak." diye yalvaran ağıtları çınlıyordu gecenin sessizliğinde.
"Heyy, Kırcaali! Güzel şehir! Ah, can şehir! On beşinde bir kız gibi uykusuz duran şehir!" diye alıyor sazı sözü eline çok değerli ozan ölümsüz şair Osman Aziz, çok sevdiği bu şehrin güzelliğini dile getirirken.
Son baharın rüzgarı, dişlerini şah damarıma batırmaya devam etse de, gönlümün ateşi itiyordu beni bir zamanlar kara sevdalıların mekanı olan Arda boylarına.
O, Arda boylarında şimdi on- sekiz katlı binalar, parklar, bahçeler, marketler, lokantalar, barlar, kucak açmıştı, yeniçağın insanlarına.
Her ışıyan pencere ayrı bir hikaye gizlese de, çoktan durulmuş Arda'nın bulanık sularıyla, uslanmış hırçın dalgalarıyla masallar anlatan bir yaşlıya benziyor şimdi.
Elimi uzatsam tutacağımı sandığım salkım saçak pencereme dökülen yıldızlar, tek tek sönmeye başlayınca, şafağın ilk öpücüğünden çözüldü güneşin sarı saçları, elinde bir ışık demetiyle merhaba derken yeni bir güne, ışıldayan vitrinler arasında peri kızı edasıyla gülümsüyordu Kırcaali, uykusuz bir gecenin gündüzüne...
Firdevs BÜYÜKATEŞ