Yüz Yıl Öncesi Bulgaristan'daki Türklerin Ahvali

* Behçet Bey'in aktardığına göre Bulgaristan'daki Türkler kötü huylardan uzak ancak birlik olmaktan da uzak bir toplumdur.* En büyük mesele dilsizlik, dinsizlik ve mektepsizlik.* Göç, Bulgaristan'daki Müslümanlara büyük zarar vermiş. * Müslümanların siyasi terbiyesinin de doğal olarak kötü olduğundan şikâyet eder. Ona göre Türkler arasında kuvvetli bir organizasyon yoktur. Bir Müslüman siyasetçi diğer Müslümanların derdiyle uğraşmaz, önce kendi meselesini düşünür. Kendi köyünden başka bir köyün sıkıntısını çözmek için uğraşmaz.

Geçmişimize dair kaynaklara sıklıkla yabancı ülke kütüphanelerinde rastlıyoruz. Bulgaristan üzerine araştırmalar yapan Basri Zibalid Çalışkan, Mehmed Behçet Bey’in kitabını Amerika’da bulmuş ve bir edisyonunu yayınlamış.

Bu yazıda Behçet Bey’in Bulgaristan Müslümanları üzerine yazdığı bir risaleden bahsedeceğiz.

Mehmed Behçet Bey, 1896’da Bulgaristan’ın Nevrekop beldesinde dünyaya geldi ve 1927 senesine kadar Bulgaristan’daki Müslüman azınlık adına önemli çalışmalara imza attı. Ancak kendisi dönemin siyasi baskılarının da etkisiyle, 1927 senesinde Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Elimizdeki metin Mehmed Behçet Bey’in 1923 senesinde Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların ahvalini anlatan bir risalesi. Bu risalede Behçet Bey’in aktardığına göre Bulgaristan’daki Türkler kötü huylardan uzak ancak birlik olmaktan da uzak bir toplumdur.

Müslümanlar arasında ayrılık çok ciddi hale geldiğini, hatta mevcut Bulgaristan kralı olmasa bir arada yaşayamayacaklarını anlatır.

Buradaki Müslümanlar arasındaki meselelerin çoğunlukla ufak tefek toprak çekişmeleri ve kişisel çekememezlik olduğunu belirtir. Kendisinin de civar Müslüman Türkler tarafından “buraya Türk ordusunu getirmeye çalışıyor” veya “vatanı Bulgarlara satıyor” diye yaftalandığını anlatır.

En büyük mesele dilsizlik, dinsizlik ve mektepsizlik.

Behçet Bey’e göre Bulgaristan’da yaşayanlar ikiye ayrılır:

1. Saf ve irşada muhtaç olan kısım.

2. Bozulmuş ve kurtulması imkânı olmayan bahtsız sınıf.

Aslında Bulgaristan’daki Müslüman çocuğun zeki ve parlak olduğunu söyler ancak köy muallimlerinin çoğunun cahil kaldığından şikayet eder. Behçet Bey’e göre kimse muallimliği kutsal bir iş olarak yapmaz ve insanlar öğretmenliği para kazanmak için bir iş olarak görür.

Müslümanlar arasında kurulan Mekatib-i İslamiye Umumi Müfettişliği de hiçbir işe yaramaz. Halbuki Müslüman halk eğitimsizdir ve öğretmene ihtiyaç duymaktadır. Ona göre Bulgarların karşısında en büyük mesele dilsizlik, dinsizlik ve mektepsizliktir.

Bulgar yetkililerin çoğu orada yaşayan Müslümanları Bulgarlaştırmak arzusuna sahiptir ve bu yönde ilginç iddialar geliştirmişlerdir.

Mesela Varna civarındaki Türkler ile Rodop ve Dospat havalisindeki Pomaklar aslen "Bulgar imişler." Bayezid-i Veli zamanında Varna civarındaki Bulgarlar Türklerin dinlerini kabul etmemişler fakat dillerini almışlar; Rodop ve Dospat’taki Pomaklar ise Türklerin dinini kabul etmiş ama kendi dillerini bırakmamış.

Mehmed Behçet’e göre Türkler dilini unuttukları gün Bulgarların bu projelerine karşı yenik düşeceklerdir. Daha sonra Pomaklara karşı yapılan propaganda gibi Türkler için de “bunlar aslen Bulgardır” demeye başlayacaklardır.

Aslında Mehmed Behçet’e göre Pomaklar dinlerini çok iyi korur ve Bulgarlar onlarla çok uğraşsa da kendilerini değiştirmeyi beceremezler.

Halbuki özellikle orta Bulgaristan’da yaşayan Türkler böyle değildir ve daha kolay değişebilir, çünkü Pomaklardaki İslamlık duygusunun yarısı burada yoktur.

Göç, Bulgaristan’daki Müslümanlara büyük zarar vermiş, Behçet, Türklerin çoğunun din ve cami meselesinden ayrıldıklarını, buralara gitmediklerini nakleder.

Hatta Türklerin bazıları Bulgarları taklit etmeye uğraşır ki bazıları içki masalarına hanımlarını bile getirmeye başlamıştır. Mehmed Behçet, Türkler arasında iyice yaygınlaşan masraflı düğünleri de eleştirir. Ona göre Türkler çocuklarının eğitimine para harcamaz ama sünnet ve düğünleri için borca bile girerler.

Mehmed Behçet, toplumsal seviyesi bu şekilde aşağılara düşen Müslümanların siyasi terbiyesinin de doğal olarak kötü olduğundan şikâyet eder. Ona göre Türkler arasında kuvvetli bir organizasyon yoktur ve Bulgarlar arasında ciddiye alınmazlar.

Bir Müslüman siyasetçi diğer Müslümanların derdiyle uğraşmaz, önce kendi meselesini düşünür. Kendi köyünden başka bir köyün sıkıntısını çözmek için uğraşmaz.

Mehmet Behçet’e göre, dönemin en ciddi bir diğer meselesi de göçtür. Özellikle tahsilli gençler Türkiye’ye gitmektedir ve bu durum Bulgaristan’daki Müslümanlara büyük zarar vermektedir. Bugün insanlar “ana vatanımızın dönüp boş yerlerini mi dolduralım yoksa burada mı kalalım?” sorusunu sormaktadırlar.

Bu çok zor bir sorudur ancak Mehmed Behçet’e göre herkes, kendi vazifesini düşünerek karar vermelidir.

Peki, Bulgaristan’daki Müslümanların vazifesi nedir?

Müslüman azınlık en az Bulgarlar kadar çalışmalı, gayesi ve cesareti olmalıdır.

Mehmet Behçet, işte bu gaye ve cesaret olmadığı için gençlerin zorlandıklarından bahseder.

Bu açıdan ona göre Müslümanların Bulgaristan’da ikameti lüzumludur.

Bulgaristan’da kalmanın “asrın bütün gerekleriyle donanmış hâkim bir unsurla karşı karşıya mücadele sahasına atılmak” demek olduğuna inanmaktadır.

Netice olarak Mehmed Behçet, Müslümanların önce manen yükselmesi ve Allah’ın buyurduğu ahlak ile ahlaklanması gerektiğinin altını çizer.

Bu şekilde vatanı bırakıp giden Müslümanları durdurup ikna edeceklerine ve siyasetçileri düzelteceklerine inanır.

Hicret etmeye veya kalmaya ne zaman karar vereceklerini zamanın göstereceğini ancak o zamana kadar çok çalışacaklarını vurgular.

Ne yazık ki, bu ifadelerin sahibi Mehmet Behçet Bey kitabın yazımından 4 sene sonra Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmıştır...

Abdullah Osmanoğlu 

Bakmadan Geçme