Gerçek Yunan tarihi, M.Ö 1100-146 yılları arasında yaşanmıştır. Bu tarihten sonra Roma ve daha sonraları da Osmanlı hükümranlığı altında geçmiştir.
Yunanlılar, M.Ö 1100-146 yılları döneminde gerçekten dünya medeniyetine ve tarihine yön vermişlerdir.
Anadolu’da yaşamış, Mletli Thales, Miletli Hekataios, Klazomenailı Anaksagoras, Efesoslu Herakleitos, Didimli Leucippus, Prieneli Bias, Sinope Diogenes, Ksenokrates Symrnalı Homeros, Bodrumlu Herodot gibi daha onlarca örnek verilebilir.
Dönemin pek çok düşünürü içinde özellikle Anadolu’da yaşamış düşünürleri isimlerini verişim nedeni başkadır. Bu düşünürlerin yazdıkları dil o günlerde örneğin Homeros İonya lehçesi ile yazmıştır.
O günlerde Trakya, Rodoplar ve Makedonya'ın bazı bölgelerinde en çok kullanılan dil Agrianca’dır.
Bu konuda araştırma yapanlara sormak gerekir: Agrianca, Yunanca mıdır?
Yıllardır Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya’ya giderim. Arkeolog ve Eski Çağ tarihçisi olarak en çok merak ettiğim konuların başında annesi Thesis’in topuğundan tutup ölümsüzler nehrine sokup ölümsüzlük kazanmasını, Truva savaşında aldığı yarayla ölen Achilles (Aşil)’in ölümsüz olma olayını araştırmak olmuştur...
Yunanistan Yarım Adası'nı tamamen gezdim, gezdiğim yerlerde “Ölümsüzler Ülkesini, Vratsa=Vraça çayını” aradım, bulamadım.
Makedonya’da bulamadım, Anadolu’nun Trakya kısmında bulamadım. Vratsa (Vraça) çayı, Rodoplar'da eski çağlardan beri delicesine akan bir çayın ismidir.
Bölge halkı tarafından akan çayın halk arasında ki adı Viça olarak da isimlendirilir. Mitolojide ise Skthy (Styx) çayının kolu olarak adlandırılan çaydır, Rodop dağlarından çıkar.
Heredot’un Historicasının V. cilt 55. bölümünde şöyle bir ifade vardır: "Skythia’nın(İskit) ünlü ırmakları bunlardır. Altıncı ırmak Hypakktris’tir. Göçebe Skyth’ler (İskit) yurdundan ve ağaçlık bölge ile Akhilleus’un (Aşil’in) At Meydanından geçer."
Bu konulardan bu kadar detaylı bahsetmemin nedeni Yunanlı kahraman, Akhilleus’un(Aşil) Yunan topraklarında değil, İskitya bölgesinde yani Rodoplar'daki Vratsa=Vraça çayının kaynadığı “Ölümsüzler Ülkesi" kaynağında, ölümsüzlüğü kazandığı ve olayın Yunanistan’da değil, bir İskitya ülkesi olan günümüz Bulgaristan’ın Rodoplar bölgesinde geçtiğini ortaya çıkarmaktır.
Karkinitis’in bir İskit kenti olduğunu Heredot gibi, Miletli Hekataios’ta bu kentin M.Ö V. yüzyılda var olduğunu doğrular. Burası A.Vilcev’in Tımraşh kitabında bahsedilen At Meydanı'dır. Denilen yeri sağında bırakarak Karkinitis kenti yanında son bulur.
Rodoplar'ın eski çağ tarihinde ne kadar önemli bir yerleşim olduğu anlatılır. Yunan mitolojisin de, Homeros'un İlyada adlı eserinde Achilles (Aşil) Greklerin en büyük savaşçısı değil, doğrusu Rodoplar'da yaşayan bir İskitli savaşçı olmalıdır. Ama bazı çokbilmişler, ismine bakarsak Yunanlı kökenli bir isimdir diyecektir. O dönemin isimleri genellikle böyledir. Bu konuyu fazla uzatmamak için örnekler vermeyeceğim.
Homeros'un M.Ö 720'lerde yazmış olduğu on altı bin dizelik İlyada eserinde Achilles(Aşil) yer alır:
“Annesi Thetis oğlunu ölümsüzlük nehri Styx (Skthy) nehrinin ana kaynağında yıkarken elini suya değdirmemesi öğütlendiği için onu sol topuğundan tutup suya batırmıştır. Truva Savaşları'nda ne yazık ki sol topuğundan aldığı bir yara neticesinde bu ölümsüz insan, bu yaradan dolayı ölmüştür.”
Bu örnekleri vermemin tek nedeni Yunan efsanelerinde bazı konuların Yunan Yarımadası'nda değil, Rodoplar da geçmiş olduğunu özellikle bilmenizi isterim.
Bölgenin Rus ve Bulgar mitoloji kaynaklarında ise Tımraş ile Peruştitsa’nın iki birader (Temnyu ve Peryu) tarafından kurulduğu rivayeti anlatılır.
Dedelerim o toprakların asıl halkı, yerleşik Agaryan= Agrian halkındandır. 3-4 yıl öncesine kadar her yıl gidip hayranlıkla gezdiğim yerlerdir.
Bölgeyi iyi bilen ve tanıyan bir araştırmacı olarak, bölgedeki Vratsa (Vratça) denilen yer Peruştitsa arazileriyle sınırdaşdır.
Bu bölgede 5.000 dönüm yer dedelerime aittir, tapu kayıtları halen elimdedir.
Ben arkeolog, eski çağ tarihçisiyim. Dedelerim Pomak olarak anılmadan önce Agaryan=Agrian olarak anılırlardı. Bazı bölgelerde hala Agayan olarak anılırlar. Pomak=Pomage ismi Osmanlı ile kaynaşmalarından sonra verilmiştir. Pomage ismi Müslümanlara yardım eden anlamındadır.
Bu halkın son lideri Ahmet Ağa ve kardeşleri, Filibe’den Rodoplar'a çıkarken Değirmendere denen yerdeki çiftliklerinde, Osmanlının Balkan Ordusu'nun 350 yıl giyim, kuşam ve iaşesini sağlamıştır.
Balkanlar'ın en eski halklarındandılar. Beni bu satırları yazmaya zorlayan nedenlerden biri de Yunanlı, Avrupalı, yani batılı tarihçilerin, tarihi objektif ve tarafsız yazmamalarıdır.
Ama sadece bizim tarihimiz mi?
Asla Yunan, Bulgar, Makedon, Sırp ve Rus tarihleri yanında belki de birçok milletin tarihleri de böyledir. Bunlar içinde istisnalarda vardır tabii.
Sanki benim duygularım doğrultusunda yazan iyi, yazmayan kötü gibi.
Yunanlı yazar Georgios Nakracas’ın kitabının ön sözünde değindiği ”Başkasının tarihini tahrif etmek, ulus olmanın bir parçasıdır” özdeyişi, geçerli bir ilke olmamalıdır.
Amacım bilimsel bir tez hazırlamak değildir. Amatörce bir anlayışla, bugüne kadar yapılan araştırmalarda ve Rumeli insanının anılarında Balkanlar'da ilk kurulan Cumhuriyetin (Tımraşh Pomak Cumhuriyeti) sahibi olan Pomaklar hakkında kesin kimlik bilgilerini bulamadım.
Yunanistan’a gittim araştırdım. Pomakların Yunanlı olduğunu anlattılar. Makedonya’da, Makedon Müslümanı dediler. Bulgaristan’da sonradan Müslüman olmuş Bulgarlar dediler. Dediler, dediler…
Bu ara da Büyük İskender’i de Yunanlı yaptılar… Babası II. Filippos Filibe şehrinin kurucusu olarak bilinir. Makedonya Kralı Great Alexandar, yani Büyük İskender’i Anadolu’dan başlayıp, Suriye, İran üzerinden Hindistan seferini bir çağı değiştiren İmparator olarak anacaksın, onu Yunan tarihinin milli kahramanı olarak tanıtacaksın…
Great Alexander, yani Büyük İskender, Yunan mı Makedon mı diye tartışırken, Yunanlılara göre Balkanlar’daki Yunan kabilesi olarak tanımladıkları Agriyanlar’ın veya Thrakların torunları oldukları şeklindedir.
Bu tarih tezi, Yunanlı Panayotis Foteas tarafından 1978’de yayınlanan “Oi Pomakoi tis Dikitis Thrakis” (Batı Trakya Agaryan=Agrian) eseriyle temelleri atılmış olup Pomakların Helen kökenli olduklarını kanıtlama uğraşlarıyla sürmüştür.
Yunanlılar Pomakları Yunanlı, Bulgarlar ise Slav kökenli Bulgar yapmak istemektedirler. Pek çok araştırmacı, bu konudan bahseder.
MÖ 336 yılında Büyük İskender bölgenin hâkimi olarak tahta çıkar. Hint seferinde genç yaşta ölen İskender’in ordusunun askerlerinin genellikle çoğu Agaryan ve Gora=Goran’dır.
Bu Goran ve Agaryanların bir kısmı, Mısır seferinde ve Filistin’de, bir kısmı da günümüz İran-Irak (Hakkari) Türkiye üçgenindeki bölgeye Gara=Gora bölgesinden ülkelerine dönmeyip burada kalırlar.
Bu bölge günümüzde Kürtlerin yerleşim bölgesi olarak bilinse de, Gora=Garalıların yaşadığı bölge olarak da bazı tarihçiler tarafından ifade edilir.
Bunun kanıtı, Gora=Garalılardan biri olan Molla Gurani=Garani Fatih Sultan Mehmet’in hocasıdır.
Bazı tarihçiler, tarihi bilgileri saptırmak isteyenler, Molla Garani’yi nedense Arap kökenli olarak kabul ederler.
İskender Anadolu’dan yola çıkarak başladığı Hint Seferi'nde, Filistin, Mısır’a kadar da uzanmıştır.
Yine Kesenophan’ın “On Binlerin Dönüşü” nde ordudaki Goran ve Agaryanlar’dan bazıları, Karadeniz’e kadar çıktılar. Çoruh Nehri yakınlarından Karadeniz sahillerinde kalarak yaşamlarına devam ederler.
Bölgede günümüzde Agaryan=Agrian=Goran= Gorani=Gara diye adlandırılan bu askerlerden kalanlar olur. Günümüz de Lazların bu halkla akrabalıkları Osmanlı sarayında yetişmiş Romen yazar Dimitri Kantemir bahseder.
Bizans, Selçuklu ve Osmanlıların ilk dönemlerinde Tımraşh ismine çok az rastlarız. Antik çağlarda ise okuduğunuz gibi sık sık rastlıyoruz.
Büyük İskender’in Hint Seferi'nde ordusunun askerleri genellikle bölgenin savaşçı halkı Agaryan= Agrian, Gara=Gora’lı olup o dönemin üstün savaşçılarıdır, Anadolu’yu baştan aşağı fetih eder, bu savaşlardan detaylı bir şekilde bahseden Ksenophon, Anabasis adlı eserinde askerlerin Hint Seferi'nden vazgeçenleri, günümüz Hakkari yöresine geldiklerinde ordudan ayrılarak bir kısmı Filistin yöresine giderken bir kısmı da Van gölünün batısından Lazkiye bölgesinde Çoruh nehri çevresine çıkıp Karadeniz üzerinden geldiği topraklara dönmek isterler.
Anabasis “On Binlerin Dönüşü” adlı kitabında Lazkiye bölgesine gelen askerler, burada ilginçtir. Halkın “Meth-Medho- Medo” denilen baldan yapılmış bir içki içtiklerini görürler. Kendi yurtlarında da bu içkiyi içmektedirler. Lazların kullandığı gayda adlı müzik aletini bölgede Lazlarda kullanır. Bu konular detaylı araştırılmalıdır.
Meselâ Aristoteles İskitleri, Persler, Thraklar ve Keltlerle(Gotlar) birlikte -askerî bakımdan-karşılaştırmakta ve bunları "üstün cengaver kavimler" olarak nitelemektedir. Ayrıca bu toplum, -evvelce de değindiğimiz gibi-"atlı okçular" veya "hayalet atlılar" olarak da tanımlanmıştır. Çünkü at üzerindeki savaşlardaki üstün yetenekleri, atlarının sürati ve çevikliği ve de oklarının hedefine vurma garantisi hasımlarınca, dehşetle izlenmiştir.
İskitlerin savaş taktikleri ile ilgili olarak Herodot'tan Pers kralı Dareios'un M.Ö. 513'teki ünlü İskit seferi hakkında çok ilginç bilgiler edinmekteyiz.
Burada, sözü geçen seferin tarihi ayrıntıları üzerinde durmayacağım. Ancak, savaş taktikleri ile bağıntılı olarak şu sonuçlara varmak mümkün olmaktadır:
“Yunan Panteonu'ndaki tanrılara o yıllarda insanlığın tek din anlayışı, Zeus’un baş tanrı olduğu tanrılar alayıdır. Çağdaşları Anadolu’daki Hitit’lerde yine tanrıların başı Teşup vardır. Orta Asya ve pek çok bölgede yine çok tanrılı dini inançlar hakimdir.”
İskitlerin kalabalık bir halk olduğu ve o yıllarda Yunanlılar tarafından bile barbar olduğu kabul edilen Thrak kavmi karşısında ne kadar uygar olduklarını bilmekte yarar vardır.
Öncelikle Makedonların ve Bosnalıların “Arenten”, Yunanlıların “Agaryan” dediği ve Slavların Thrak soylu kabul ettiği, Heredot’un “Agrian”,”Amyrgia” ve “”Aukhadea” Agathyrsler adını verdiği İskit’li olan bir kavimdir, Heredot onlara Avrupalı İskitler demiştir.
Arenten ve Agaryanlar işte bu kavmin insanlarıdır. Daha sonraki yıllarda bu kavimlere (Agrian=Agaryan) bölgede yayılan İslamiyetle birlikte Agren= Ahren= Pomage isimleri verilecektir.
Yunanlılar daha sonraki yıllarda onları kendilerinden görmedikleri için Yunanlı Müslümanlar diyeceklerdir. O yıllarda, bu coğrafyada yaşayan başka böyle büyük bir kavim yoktur.
Günümüz Hindistan, Mısır, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Avrupa’da da o yıllarda yaşamış bir halktır.
Thraklara uygarlığı İskitler öğretmişlerdir. Madeni işlemesini, sosyal ve kültürel yaşamda Thraklar kendilerinden bu konuda üstün olan İskitlerden çok şeyler almışlardır.
Yunanlıların meşhur hatibi Demostenes’in büyük anasının İskitli, İskitli hekim ve Filozof Anacharsis’in anasının Yunanlı olduğu bilinir. Bir tıp adamı olan Hipokrat (Bodrumlu) bile, Thrakların uygarlığı İskitlerden öğrendiklerini anlatır.
Türkiye’de, bu çalışmalar Cumhuriyet sonrasında, Atatürk’ün isteği üzerine başlamışken, Avrupalılar ve Ruslar 250-300 yıl önceleri Orta Asya’daki Türkiyat araştırmalarını başlatmışlardır.
1795 yılında Paris’te “Ecole des Languages Orientales Vivantes” kurulmuş ve bunu Şarkiyat ve Türkoloji ile ilgili enstitüler takip etmiştir. Napoli’de 1723, Moskova’da 1814, Paris’te 1821, Londra’da 1823, Helsinki’de 1883 yıllarında Türkiyat ve Türkoloji Enstitüleri açılmıştır.
İlk Türkiyat Araştırmalarını 18.yy’da Messerschmidt, Strahlenberg, 19.yy’da Yadrintsev, Heikel, Radloff, Thomsen gibi pek çok Avrupalı tarihçi ve araştırmacı bu çalışmaları başlatmıştır.
Bilmeliyiz ki, arkeolojiden yeterince yararlanmayan bir tarih yazımından “tarih” çıkmaz, doğruları yazamaz.
İskitler M.Ö II. bin yıllarından sonra Orta Avrupa’ya gelmeye başlamışlardır. Orta Avrupa kavimleri içinde o yıllarda, kendilerini pek gösterememişlerdir.
M.Ö. 1200 yıllarından sonra akraba kavim Thraklarla birlikte Orta Avrupa ve Balkanlar'da İskit kabilelerinin izlerini görmeye başlarız. İskitler o tarihlerde onlardan önce o topraklara göçen ataları Kimmerleri takip ederek bölgeye gelmişlerdir. Kimmerler, Tuna boylarına ve Batı Trakya’ya göçlerinden sonra bölgeye göçmüşlerdir. Kimmerler bölgeye yerleşmesinden hemen sonra yerleşik halk tarafından, bu halklara Thrak ve İskit adı verilecektir, yani bu halkların ataları Kimmerlerdir.
M.Ö 8-7 yüzyıllar Yunan Yarımadası'nın kıyı bölgelerinde Anadolu’nun kuzeyinde Pontus ve Batı Anadolu’da İonlar olarak Yunan kolonilerinin de kurulmaya başladığı dönemlerdir.
Bazı Avrupalı ve Pers tarihçiler, İon kelimesini Yunan olarak algılamaz, İzmir (Smyrna) civarında yaşayan halka, bu ismin verildiğini iddia ederler.
Pers tarihçileri, İonları Yunan olarak kabul etmez, onları Smyrna (İzmir) civarında yaşayan ayrı bir halk kabul ederler.
Bu yıllarda Asya’nın batısında ki İskitler ile Yunan kabilelerin dini inançlarında sadece isim değişikleri görülür. İskitli Agathisos, Herakles’in oğludur. İskitli Api toprak tanrısıdır, bereketi temsil eder. İskitli Argimpasa, İskitlilerin göksel Afroditidir. Gelenos, İskit dilinde ve İskit panteonunda Herakles’in diğer oğludur. İskitli Apollon da, Oitosyros’dur. İskit panteonunda Posedion da Thagimassadoas’tır.
Yunanlıların tarihlerinde bölgede yaşamış tüm halkları Yunanlı yaptıkları gibi, mitolojik kaynaklarda geçen pek çok olayı da Yunan topraklarında yaşanmış gibi gösterirler.
Heredot Historica.IV.-48’de”Skyth’lerin Porata, Yunanlıların Pyretos dedikleri ırmak, sonra Triarantos, Araros, Naparis, Ordessos.
Bu ırmakların birincisi büyük bir ırmaktır, doğu yönünde akar ve İstros’a dökülür. Bunlar, İstros’u besleyen ırmakların Skyth’lere ait olanlarıdır; gene İstros’la birleşen Maris (Meriç) ırmağı, Agathyrs’ler ülkesinden gelir.”
Agathyrs’lerde bir İskit kavmidir. Heredot M.Ö 484 ila 425 tarihleri arasında yaşadığına göre yazdıkları bu tarihlerden çok eski bilgilerdir. Yunanlılar gerçekten o yüzyıllarda dünyaya yön vermişlerdir. Bu tartışılamaz.
Tarihçi, Konstantinos Pararrigopoulos, Yunanlıların kökeni için şunları söylemektedir:
“Gerçek Yunanlılar, İ.Ö 146 yılında gerçekleşen Roma işgali neticesinde yeryüzünden bütünüyle silinmişlerdir. Bugünkü Yunanlılar, İ.S 6. asırda, kuzeyden ve batıdan Mora yarımadasına akan Slav, Arnavut, Ulah, İskit gibi ırkların bu topraklarda yaşamaları ve yerleşmeleri, melezleşmeleri sonucu oluşmuş bir ırkın torunlarıdır. 13 ayrı millet ve etkin gruptan oluşan bu halkın müşterek yanı Ortodoks oluşlarıdır.”
Bizans döneminde yaşamış, İonyalı(Efesli) tarihçi İoannes Slavlık konusundaki sözleri ise:
''Slavların yüz elli yıl gibi kısa bir sürede bütün Balkan Yarımadası'nı işgal etmeyi nasıl başardıkları tümüyle açık değildir. Daha önceki yüzyıllarda barışsever oldukları yönünde kanıtlar bulunmakla birlikte” tarihçi Efesli İoannes'in yaklaşık 585'te yazdığı gibi, onlar bu yüzyılın savaşçı halkı olmuşlardır :
“Lanetli Slavlar ayağa kalkıp bütün Yunanistan'dan, Teselya ve Trakya'dan geçtiler, birçok kenti ve kaleyi zapt ettiler, öldürüp yaktılar, yağmaladılar. Ülkeyi yendiler ve kendi topraklarıymış gibi, korkusuzca yerleştiler ve tuhaftır, bugün bile orada oturuyorlar, korku ve endişe duymadan Roma ülkesinde yaşıyorlar, yağmalıyorlar, katledip yakıyorlar. ''
Bazı Bulgar tarihçileri de, bu eski Thrak efsanelerine dayanarak, Tımraşh ismi eski Thrak kabilelerinden Beslerin tanrısı olan Dionysos ve o üç meçhul güzellerden birinin oğlunun adından bahseder.
Güzel kızlar rahibi olan Kaukıl’ın kızlarının, göğüslerinden süt kendiliğinden akıverirmiş yeni doğan Tımraşh’ı emzirmek için, Tımraşh üç ananın sütünden emerek büyümüş-yetişmiş, ama vahşi ve kaba dağlı – bütün canavarların korkusu, Dionisos’un şarkısından ve sevgi duygusundan yoksun olarak hoyratça büyümüş.
Bu anlatılanlar benimde çok ilgimi çekiyor. Çünkü mitolojik konularla ilişki kurarak bölgenin anılması, tapuları elimde olan, ataları Rodoplu olan benim çok çok ilgimi çekiyor.
Dedelerim, bu toprakları sonradan ele geçirmediler. Bizler bu toprakların asli halkıyız, Atalarımız bu topraklarda yaşadılar.
Heredot Tarihi'nde, İskitya bölgesinde Hypakris adlı bir ırmak vardır. Bir gölden, göçebe İskitlerin yurdundan çıkar. Bu ırmak ağaçlık bölge ile Akhilleus(Aşil)’in ‘At Meydanı’ denilen yeri sağında bırakarak, Karkinitis kenti yanında son bulur.(Eski Çağ tarihçilerinin anlatımı)
Eski çağlarda isminden sık sık bahsedilen Rodoplar'da, bölge kültürüyle ilgili Örfe içinse bölgede festivaller düzenlenerek sahip çıkılır.
Bölge halkının müziğe olan tutkusunu Krasimir Martinov’da Orfe ile ilişkisini şu kelimelerle ifade eder:
“En çok sevdikleri efsane de, Orfe’yi anlatan ananelerdir. Kulaktan kulağa, ağızdan ağıza, nesilden nesile taşınan rivayetlere göre, efsanevi müzisyen Orfe, olağanüstü sesiyle bütün hayvanları büyülüyormuş. Orfe’nin günümüzdeki şekillendirmelerinde, özellikle arfa veya lirle çizildiği görülür. Efsanede, Orfe’nin lirindeki tellerden öyle mucizevi tonlar çıkardığını, vahşi hayvanların bile bu sesten mest olup, ayakları dibine yattığı anlatılır. Orfe, mitolojide şair, müzisyen, şarkıların üstün sesi ve sanatçı dehasının simgesi olarak bilinir. Orfe Efsanesi neredeyse Hz. İsa kadar, yüz yıllar boyu damgasını dünya sanatına vurmuş bir efsanedir...”
Orfe’yi seven tüm güzellikleri yaşayarak sever. Orfe’den sonra Rodoplar’da çınlayan türkülerin susturulmasını türlü imalarla sembolize eder. Bu türküleri yeraltında akan küçük çaylarla kıyaslama yapar.
Yazara göre Rodoplar’ın güzelliği, Rodop türkülerinden, ulu dağların senfonisinden küçük bir kıtacıktır. Hayatı çilelerle dolu olsa da, türküler, özgür iradesinin bir ışığı” olduğunu anlatır.
Orta ve Doğu Avrupa’ya ilk göç eden Türk kabilelerinden İskitlerin Balkanlar'a gelişinden bir müddet sonra, Persler M.Ö 514 yıllarında Anadolu ve Balkanlar'ı kasıp kavurmuş, geçtiği her yerdeki kavimleri egemenliği altına almak istemişlerdir.
Fakat enteresandır ki, Rodoplar'da “Ölmek İstemeyen Halk” adlı bir kavme rastlayacaklar. Bu kavme de Bulgar tarihçileri Thrak soylu demektedirler. Genellikle Thrak soylu halkın Metodi Krill dönemiyle birlikte Slavlaştığı için olmalıdır.
Rodoplar'daki, bu kavim her dönemde varlığını gösterecektir. Tarihi kaynaklar Spartaküs’ünde, bu kavmin mensubu olduğunu okuruz.
İskitlerin tarihte iz bırakan boyları, M.Ö 2.000- VII. yy arasında Balkanlar'a akın akın gelmişlerdir.
M.Ö V ve IV yüzyıllarda Yunan ve Azerbaycan tarihini inceleyenler, Anadolu, Kafkaslar ve Balkanlar'da İskitleri göreceklerdir.
İskitler, bu tarihlerde Karadeniz üzerinden Balkanlar'a gelmeye devam etmişlerdir.
M.Ö 496 yılında, bu dönemde (daha önce de M.Ö 2 bin yılları başlarında ilk gurup göçmüştür.) İskitler Perslerin ülkelerine saldırmaları üzerine Balkanlar'a göçmüşlerdir. Trakya’da Khersonesos’a (Gelibolu) kadar gelmişlerdir.
Bulgar Bilgini Prof. Vasil Mikov da Rodoplar'da yaşayan Şarap ve Bağ Bozumu Tanrısı Dionysos’un oğullarından bahseder. Vraça isimli bu “güzel yaşam alanında” yaşayan insanlar olduğunu yazar. Burada çok sevilen iki kardeşten Temnyu ve Peryu’nun Tımraş ve Peruştisa yerleşkesini kurduğunu anlatır.
Bu iki yer, Balkanlar'da Yunanlıların “Agaryan, Agrian” dediği Pomakların en yoğun olarak yaşadıkları yerlerdir.
R. Prikhos, bize sadece, içki adı olan “Kamon” ve bal anlamına gelen “medos” diye Hun Türk kelimelerinden söz etmektedir. Araya girerek aynı kelimelerin İskit dilinde de aynı anlama geldiğini burada belirtelim.
“Kamon” kelimesinin bugünkü Türkçe manası “kımız”dır. Kısrak sütünden yapılan bir içkidir. “Medos” kelimesinin ise birkaç dilde anlamı vardır. Eski Slavca’da “medu”, bugünkü Slavca’da “med” bal anlamına gelmektedir. Eski Prusça’da “meddo”, bal Keltçe’de “medu” bal şerbeti, Litvanca’da “medius” , anlamına gelmektedir. Lazistanda bu dönemde en çok içilen Medo Rodoplar'da da Agaryan=Agrianların en sevilen içkisidir.
Orfe Efsanesi neredeyse Hz. İsa kadar, yüz yıllar boyu damgasını dünya sanatına vurmuş bir efsanedir. Batı Rodoplar'da Lyaskovo köyü folklor topluluğu yönetmeni Hristina Dimitrova: “Bizim köyde herkes şarkı söyler. Okuma evine bağlı koro, değişik etkinliklere katılsa da, asıl en önem verdiği müzik festivali Smolyan’da yapılan ‘Orfe Günleri’ etkinliğidir.” diye açıklar.
Ünlü Pomak asıllı yazar Kaşif Kapısızov, Batak ve Tımraş Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren 1970-1972 asimilasyon olaylarına kadar yaşanan dönemlerdeki katliamları şiirsel bir anlatımla ifade eder. Kapısızov yaşadıkları dramatik olayların içinden güzellikleri seçerek “Orfe” ile benzerlik kurar. Çünkü Orfe’yi seven doğayı sever, Orfe’yi seven tüm güzellikleri yaşayarak sever. Orfe’den sonra Rodoplar’da çınlayan türkülerin susturulmasını türlü imalarla sembolize eder. Bu türküleri yeraltında akan küçük çaylarla kıyaslama yapar. Yazara göre Rodoplar’ın güzelliği, Rodop türkülerinden, ulu dağların senfonisinden bir kıtacıktır. Hayatı çilelerle dolu olsa da, türküler, özgür iradesinin bir ışığı” olduğunu anlatır.
Bölge halkının müziğe olan tutkusunu Krasimir Martinov’da Orfe ile ilişkisini şu kelimelerle ifade eder: “En çok sevdikleri efsane de, Orfe’yi anlatan ananelerdir. Kulaktan kulağa, ağızdan ağıza, nesilden nesile taşınan rivayetlere göre, efsanevi müzisyen Orfe, olağanüstü sesiyle bütün hayvanları büyülüyormuş. Orfe’nin günümüzdeki şekillendirmelerinde, özellikle arfa veya lirle çizildiği görülür. Efsanede, Orfe’nin lirindeki tellerden öyle mucizevi tonlar çıkardığını, vahşi hayvanların bile bu sesten mest olup, ayakları dibine yattığı” anlatılır. Orfe, mitolojide şair, müzisyen, şarkıların üstün sesi ve sanatçı dehasının simgesi olarak bilinir.
Dünya çapında bir gladyatör olarak tanıdığımız SPARTAKÜS, Rodoplar'dan gitme bir savaşçı olarak bilinir. Spartaküs M.Ö 109-71 yılları arasında yaşamıştır. Spartaküs, köle ve yoksullardan oluşan ordusuyla yıllarca İtalya yarımadasında bağımsız bir şekilde var olmuş ve zamanın yöneticilerine sorun olmuştur. Kendilerine karşı gönderilen sayısız orduyu yenmiş ve Roma Cumhuriyeti'nin yönetim sistemini sarsmıştır. İsyanının eşitlikçi ve özgürlükçü karakteri nedeniyle sol literatürde sahip çıkılan bir kişiliktir.
Gayda, İskoç müzik aleti olarak bilinir. Sanki, gaydayı Avrupa’da bir tek İskoçlar kullanırlar. Şayet gayda İskoç müzik aleti ise diğer komşuları olan Britinya Adası'nda başka hiçbir halk bu gaydayı neden kullanmaz?
Bu halkın ataları olan Gotlar, Güney İskandinavya'nın Gotland bölgesinde ortaya çıkmış, Avrupa’nın tüm bölgelerine yayılmış, hatta Selanik yakınlarında varlığı görülmüş bir kavimdir.
Bu halkın kökeni Kimmer, Thrak ve İskitliler olmasın? Bu konu araştırmaya değer bir konudur.
Gayda, İskoçların milli müzik aleti olduğu kadar, aslında Rodoplar'da yaşayan Agaryanların, yani günümüzde Pomakların asıl müzik aletidir.
Gotlar, II. yüzyıldan itibaren Scythia, Dacia ve Pannonia'da yaşamışlar, III. ve IV. yüzyıllarda Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu döneminde Rodop topraklarını yağmalamışlar ve Aryanizmi(Agaryanlığı) benimsemişlerdir.
Gaydayı o yıllarda bölgede kullanan Agaryanlardan (Pomak) alarak kullanmaya başlamışlardır. Muhtemeldir ki onlarda bu kavmin mensubudurlar.
Günümüzde İskoçların yaşadığı topraklarda gayda kullanan başka bir halk var mıdır?
Balkan tarihi ve ulusçuluğu üzerinde çok oynayan Ruslar içinde, Rus tarihçi Prof. G.Ostrogorsky ise Ruslardan şöyle bahseder:
” İstanbul’un fethi Osmanlı Anadolu ve Avrupa’daki Türk toprakları üzerinde bir köprü oluşturmuştu. İstanbul’un fethinden yaklaşık 200 yıl sonrasına kadar Rus diye bir şey yoktu. Tam tersine Ruslar Tatarların boyunduruğu altında o şuurdan yoksun olarak yaşıyordu.”
İlk Bulgar Devletinin kurucularının Tatar asıllı olduğunu nedense kabul etmezler. (E.Ç) Ruslar ve himayeleri altındaki Slavların inançlarını Bizanslılardan aldığını belirtir. Yunanlı yazar Georgios Nakracas’ın kitabının çevirmeninin ön sözünde değindiği ”Başkasının tarihini tahrif etmek, ulus olmanın bir parçasıdır” özdeyişi, geçerli bir ilke olmamalıdır.
Büyük Önder, Büyük Devlet Adamı Atatürk’ün Tarih Kurumu Kongresi açılışında söylediği “Türk tarihini 1071 yılında başlatmak büyük bir hatadır. Türk tarihini çok daha derinlerde arayın!” ifadesinden yola çıkarak Türk tarihini araştırırken çok ilginç tarihi vesikalara rastlamış olmamdır.
Osmanlının yaşadığı kuruluş ve yükselme devri onlar sayesinde yaşanmıştı. Hatta bazı tarihçiler Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar olan padişahların Bektaşi kökenli olduğunu iddia ederler. Osmanlı tebaasını 1527 yılında “Sunnileştirme” akımı başlatmıştır.
Aslında, gerek Balkanlar'da gerekse Anadolu da, Bektaşi Dedeleri, Selçuklunun ve Osmanlının o dönemlerinde Bogomilleri ve Hıristiyanları Müslümanlaştırmıştı.
Ama ne yazık ki, 1527 yılından sonra sapmaların etkisinde kalarak Müslümanlıkta bölünmeler başlayacak, mezhep farklılıkları kan davasına dönüşecektir. Toplumları büyük felaketlere hep bağnaz insanların bağnaz düşünceleri sürüklemiştir.
Balkanlar'da 1877-78 yıllarında ki 93. savaşları esnasında Anadolu’ya 1.5 milyon Türk göç etmiştir. Tüm Balkanlar'dan Anadolu’ya göç edenlerin sayısının 5 ila 6 milyon arasında olduğu iddia edilir.
Bu göçler gerçekleşmemiş, bu insanlar yerlerinde yurdunda kalmış olsalardı, acaba Balkanlar nasıl olurdu?
Hep düşünmüşümdür. Balkanlar'ın coğrafyası günümüzde nasıl çizilirdi?
Türkiye’de yaşayan üçüncü kuşak Agaryan=Agrian torunu olarak, 79 yıllık ömrüm, kendimi bildim bileli dinlediğim göç hikâyeleri ile geçti.
Küçüklüğümde beni fazla etkilemeyen olaylar, yaşlandıkça beni etkilemeye başladı. Yaşlı göçmenlerin eskiden “göçmen dert yer, acı içer” dedikleri gibi. Uykuları kâbus, anlattıkları hep dert olmuştur.
Yıllar sonra ana vatan topraklarına alışınca “Elveda Rumeli!” demeye başladılar. Bahçesindeki gülleri, ulu ağaçları özlediler. Bahçemde bıraktığım vişneler, kirazlar ne oldu diye sayıklayarak ömür geçirdiler.
Exodos'taki Rum muhacirler tersi göçleri Küçük Asya topraklarına döneriz diye hep ümitle yaşadılar (Exodos’un kelime anlamı, Eski Ahit’in ikinci kitabının adıdır. O kitapta, Exodos’ta Musa Peygamber zamanında Musevilerin Mısır’dan çıkışları anlatılır. Göç anlamına gelir. Birinci cildi Batı Anadolu göçlerini, ikinci cildi ise Orta Anadolu göçlerini anlatır).
Yunanistan’a göçen Rum muhacirleri, Küçük Asya topraklarına döneriz diye hep ümitle yaşadılar. O kadar ki Atina’da Küçük Asya Enstitüsünü kurdular, Anadolu’dan göçen Rum ve Yunanlıların kayıtlarını bir gün tekrar döneriz diye tuttular.
Ama bizim bitli muhacirler (geçmişte böyle anılırlardı) nedense dönmeyi hiç düşünmediler.
Nedeni de o topraklarda çok acı çekmişler. İsimleri değiştirilmek istenmiş. Dinleri değiştirilmek istenmiş. 3200 yıl yaşadıkları toprakları ellerinden alınmak istenmiş. Canları istenmiş.
Dinlediğim göç hikayelerinde Ermeni tehcirinden çok daha elim olaylar yaşamışlar. Ama Ermeniler gibi yaşadıkları toprakları, hiçbir zaman başka ülke askerlerine peşkeş çekmemişler, gelin bizi kurtarın diye davetiye çıkarmamışlar.
Balkanlar'da yaklaşık 1.5-2 milyon Türk yaşamaktadır. 1-1,5 milyonda Pomak, Torbeş, Goran ve Agaryan=Ahren=Aren yaşamıştır.
Ata topraklarından, Plevne Savaşı sonrası kovulunca, 1878 de ilk cumhuriyetle idare edilen devleti kurmuşlardır.
Lütfen, Avrupa tarihini inceleyelim, o tarihlerde Avrupa ve dünyada kaç ülke cumhuriyetle idare ediliyordu?
Balkan Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleriyle yine devam etmek istiyorum:
“Türk tarihi bir bütündür. Bu yüzden bir bütün olarak araştırılmalı, incelenmeli ve okutulmalıdır”.
Gerçekten de öyledir. Yunanlılar 3000 yıllık bir geçmişten bahseder. Gerçek tarihleri M.10.yy ile Roma dönemine kadardır. Bulgarlar 1300 yıllık bir tarihlerinin olduğunu yazarlar.
Kaç defa kesintiye uğradıklarından hiç bahsetmezler. Unutmasınlar, iyi araştırsınlar…
M.Ö XII. yüzyılda Balkanlar'a gelen İskit boyları vardır. Bunların kayıtlarına M.Ö VII. yıllarından itibaren rastlarız. Pek çok tarihçinin, Balkan Türkleri üzerindeki araştırmalarında Bulgar, Yunanlı ve Makedonların Pomaklara “Agaryan” dediği gibi Boşnaklarında “Arentanlar” olarak anıldığını iddia edilir.
Bu iki isim arasında ilginç benzerlik içinde Agaryan (Agrian) kelimesinin zaman içinde, İslamiyetle birlikte değişime uğrayarak Agren, Ahren, Aren isminin Pomage=Pomak şeklini aldığını bu konuyu araştıranlar bilirler.
Türk tarihinin de gerek Balkanlar'da gerekse Anadolu’da yaklaşık 3500-4000 yıllık geçmişi vardır. Ama ne yazık ki bazı tarihçiler, Anadolu ve Balkan Türkleri tarihini 1071 tarihinde başlatarak tarihi bir yanılgı içine girerler.
Yunan Kolonileriyle anlaşamayan Traklar, İskitler ile çatışmış olsalar da dostane ilişkiler içinde olmuşlardır. İskitleri tanımak için tarihin babası Heredot tarihine de bakmak yeterlidir. İskitler o yılların en kalabalık (büyük) kavmidir. Orta Avrupa’dan Karadeniz kuzeyinde, Ukrayna steplerinde, Urallar'da, Azerbaycan’da ve güneyinde Persia (İran) bölgesinde yaşamışlardır.
Prof.Dr. M.Taner Tarhan, Antik kaynaklarda, İskitler'in "cengaver" karakterlerini yansıtan, "güçlü ve muharip" bir toplum olduklarına dair birçok ayrıntılı kayıt mevcuttur. Mesela, Thukydides bu konuda İskitlerden, övgü ile söz etmekte ve aynen şunları söylemektedir:
"Savaşlardaki cesaretleri ve ordularının sayısı bakımından, İskitler, Traklardan çok üstündürler. Zira bunlarla ne Avrupa'da ve ne de Asya'da, hiçbir millet mukayese edilemez. Bunların tümü, tamamen birleşse bile, İskitlerle baş edemezler.”
Kemal Gözler adlı araştırmacı: ”Belaslatina’nın kenarından Skıt (Iskıt,İskat) isimli bir çay geçmektedir. Skıt çayı güneyden İvraça tarafından Balkan dağlarından gelmekte ve kuzeye doğru Tuna nehrine doğru akmakta, Tuna nehrine çok yaklaştığında, Tuna nehrine akan Sagosta nehrini Tuna nehrine bağlayan kanala dökülmektedir. Skıt çayı Roma İmparatorluğu döneminde isim yapmış bir çaydır. Latince adı Scitus’tur.”
Bu çayın kıyılarında çok eski zamanlara giden yerleşimler olduğu bilinmektedir. 2004 yılında, Skıt çayı kenarında Ohaden isimli köyde kendisine ‘Todarka’ ismi verilen 8100 yıllık bir kadın iskeleti bulunmuştur.
Makedon kaynaklarında, 829-841 yıllarında Selanik civarında Türklerin ve Agaryan= Agrenlerin yaşadığı anlatılır.
III. Mihail ve dönemin filozofu olarak tanınan Bulgar Kirilos “Agrenlerin” Hıristiyanlık üzerine konuşmaları üzerine bir gün onlarla tartışır.
“Agrenlerin, Allah’ın Peygamberi Hz. Muhammed Allah’tan bize çok iyi haber getirdi. Çok insan Muhammed’in dinini kabul etti. Biz de O’nun kanununa uyduk ve asla O’nun kanunundan dönmeyeceğiz” cevabını alan Filozof Kirilos, “Peygamber Efendiniz Hz Muhammed’e inen Kuran-ı Kerimin 19 süresi (Meryem süresinin) 17.ayetiyle cevap vermiştir.
Bu olay bile onları ikna edememiş olmasını Agrenlerin=Pomakların o dönemde de Müslüman olduğu, Yunan ve Bulgarların iddia ettiği gibi Osmanlı döneminde zorla İslamiyeti kabul etmiş Müslümanlar olmadığının en açık kanıtıdır.
Ercan ÇOKBANKİR,
Arkelog