YORGUNLUK

Küçük kasabalar mıknatıs gibi çeker beni. Siz bunu, göbeğimin küçük kasabada kesildiğine yorun. Deyin ne derseniz. Ne düşünürseniz düşünün. Ama bilin. Ben vurgunum küçük kasabalara.

YORGUNLUK

(Minyatür)

Küçük kasabalar mıknatıs gibi çeker beni. Siz bunu, göbeğimin küçük kasabada kesildiğine yorun. Deyin ne derseniz. Ne düşünürseniz düşünün. Ama bilin. Ben vurgunum küçük kasabalara.

Sözgelimi, küçük kasabanın bir otelindesin. Uyanırsın birden. Bir takım seslerle doludur odan, ne olduğu belirsiz. Saate gider gözlerin. Oho, daha erken. Yumarsın gözlerini. Ama uyuyamazsın ki… Odandan yüreğine dolar o sesler. Kovmak istersin, kovamazsın. Kalkar aralarsın perdeyi. Sokaklarda tek tük insanlar. Tramvay, troleybüs sesi değil, adımlardır yankılanan. Ve anlarsın. Otel duvarlarında yansıyan, yeni günü değerlendirmeye koşan emekçilerin sesidir.

Çok erken başlar gün küçük kasabalarda. Erken başlar, uzun sürer. Neşelidir akşamüstleri eve dönen insanlar. Yüzlerde yorgunluk, sinirlilik belirtileri yok. Sonra zevkle dolu saatler başlar evde. Herkesin bir uğraşısı vardır yuvasında, tutkularına uyumlu… Arı gibidir onlar. Belki bu yüzden hep dinçtirler. Bar, diskotek, gece kulübü… Böyle sevdaları yoktur. Hayatlarının anlamıdır işleri, evleri, aileleri, uğraşıları. Belki bu yüzden çok sağlıklı yaşarlar. Belki, belki…

Kim isterse yorsun kafa belki’lerle. Ve kim ne derse desin. Ben vurgunum küçük kasabaların insanlarına. İmrenirim içten sakinlerine…

Lâmia VARNALI

Ağustos, 1977

Bakmadan Geçme