Korona bizi ıslah eder mi -

Korona bizi ıslah eder mi


Büyüklerimiz ne güzel söylemiş, “Her şerde bir hayır vardır” diye…

Hem başa gelen kötü olay karşısında umutsuzluğa kapılıp yılgınlığa düşmemek gerektiğini anlatıyor hem de bu kötü olayın iyi gelişmelere vesile olabilecek bir yanı da olabileceğini vurgulayarak iyimserlik ve umut aşılıyor. Bir yıla yakın bir zamandır dünyayı kasıp kavuran, bir milyonu aşkın insanı öldüren, ülke ekonomilerini alt-üst eden ve yaşam biçimimizi değiştiren Korona virüsü, aşı bulununcaya kadar bir numaralı sorunumuz olmaya devam edecek. Sonra yavaş yavaş korkumuz azalacak, belki de yaşadığımız şu kötü günleri unutacağız. Ama Korona sayesinde akıllarımıza kazınan bazı şeyleri hiç unutmayacağız.

Dünyanın, bu tür salgınlarla daha sık karşılaşabileceğini, gün gelip bir başka hastalığa teslim olabileceğini, bu yüzden tedbiri elden bırakmamak gerektiğini hiç aklımızdan çıkarmayacağız. Korona sayesinde kazandığımız alışkanlıkları isteyerek olmasa da sürdüreceğiz. Daha doğrusu can korkusuyla sürdürmek zorunda kalacağız. Elbette bizim ülkemizden örnekler vererek Korona’nın “hayırlı” yanlarından söz edeceğim, anladınız değil mi?

Ülkemizde bir zamanlar aylarca, ekmeğin poşete girip girmemesi konusu tartışıldı. Niye? Satın alırken millet ekmeği elleyip elleyip bırakmasın diye… Ellerdeki tüm mikroplar ekmeklere geçemesin diye… Biraz da AB mevzuatına uyum amacıyla bu işe önem veriliyordu. O zamanlar, bir bakanın jelatin fabrikası olduğu, ekmeğe poşet uygulamasının altında bu bakana para kazandırmanın yattığı iddia edilmişti. Üreticiler ise maliyetleri artıracağı gerekçesiyle ayak sürüyordu. Yönetmelikler hazırlandı, ekmek satanlara hazırlık yapabilmeleri için süreler verildi. Yıllar yılları kovaladı ama ekmeğin açıkta satılması bir türlü önlenemedi. Marketlerin ekmek dolaplarını açanlar, pazardan domates seçer gibi elleyerek, sıkarak ekmek almaktan asla vazgeçemediği gibi, hazırlanan yönetmelikler de kararlılıkla uygulanamadı. Peki, Korona’dan sonra ne oldu? Can korkusundan ekmek poşetle satılır oldu.

Vatandaşın son model toplu taşıma araçlarında, sıkışık düzen gitmekten pestili çıkıyordu, Korona gelince bir nebze de olsa rahatladı. En azından birbirine yapışık gitmekten kurtuldu. Toplu taşıma araçlarında otururken, başında dikilenin kepeklerini kucağından temizleyenler oluyordu. Bunun bitlisi var, sirkelisi var, ağzı kokanı var, hapşıranı var, burnu akanı var…

Hangi birini yazayım?.. Şimdi en azından “Maske Mesafe Hijyen” diye bir sloganımız var ve “Allah razı olsun Korona’dan” diyesim var vallahi! Kafelerde, lokantalarda, çay bahçelerinde hijyenin ne olduğu bilinmiyordu. Buralara gidenleri de Allah koruyordu. Korona’dan sonra ne oldu? Her müşteriden sonra masalar, sandalyeler özenle temizlenir oldu. Kullanılan bardaklar, çatal, kaşık daha dikkatli yıkanmaya başlandı. Sipariş verdiklerimizde aşçının saçı çıksa bile en azından garsonun öksürüğünden, tükürüğünden kurtulduk. Niye? Çünkü en azından müşterilerin olduğu yerde maske takıyorlar. Başlangıçta işin önemi anlaşılamadığından biraz savsaklanır gibi oldu ama baktılar ki bu işin sonu kötü, sonunda ekmek teknesinden olmak da var, hijyene dört elle sarıldılar. İlerde bu işi göstermelik değil, hijyenin önemini daha da kavrayarak, içlerinden geldiği için yapacaklarına eminim. İnşallah…

Eskiden bir markete gidildiğinde akla ne gelirse ellenir, incelenir ve tekrar yerine bırakılırdı. Korona’dan sonra ne oldu? Virüslü biri ellemiştir düşüncesiyle, fütursuzca ellemek tarihe karıştı. Marketten aldıklarını eve getirince dezenfekte ediyor insanlar artık… Bundan iyi “temiz eller operasyonu” olabilir miydi?

Korona’dan önce ülkemizdeki toplu taşıma araçlarının süpürülerek temizlendiğini görmüştüm ama silinip dezenfekte edildiğini hiç görmemiştim. Ama ben bunun gerekli olduğunu yıllardır savunur ve yazarım. Örneğin, halk otobüslerinin kumaş koltuklarının pislikten deri koltuğa dönüştüğünü yazmışlığım vardır. Olur mu ama hiç, toplu kullanılan yerlerde koltuklar kumaş kaplanır mı?..

Hastanelerde refakatçı kanepeleri, koltukları evde kullanılanlar gibi kumaştan olur mu hiç? Hastane burası, mikrop kaynıyor! O koltuk bir sonraki hasta için nasıl temizlenecek, bu hiç düşünülüyor mu? Düşünülmüyordu. Ama Korona’dan sonra hastaneler odaları donatırken buna dikkat edecek, elindeki eşyaları bir an evvel kolay temizlenebilir olanları ile değiştirmeye bakacak.

Ben atalarımızın söylediği özlü sözleri çok seviyorum. Neredeyse her konuda bir söz var ders veren, hayatı öğreten… “Bir musibet bin nasihatten iyidir” sözü de en beğendiklerim arasında. Bir Korona çıktı, gözle bile göremiyoruz ama hepimizi hizaya çekti. Çünkü bedeli ölüm! Ya hizaya geleceksin ya da bu diyardan gideceksin!

Korona’nın henüz ıslah edemediği tek bir kesim kaldı: Silkelenme hastası kadınlar! Ellerinde toz bezi, balkondan pıt pıt silkelemeler… Kucaklarında paspaslar, örtüler, çarşaflar habire aşağıya silkeliyorlar. Yahu hadi kılın, tüyün, tozun havadan hafif olduğunu, aslında yukarı silkelendiğinizi bilmiyorsunuz; komşunuzun silkelendiğinin de aynen size geldiğini niye akıl edemiyorsunuz anlamıyorum? “Komşu komşunun külüne muhtaç” anladık da, tozuna, çöpüne değil herhalde?.. Bu konuda Bursa Büyükşehir Belediyesine, Nilüfer Belediyesine, Sağlık Bakanlığına yalvarıyorum, ne olur hazır Korona gibi bir belâ varken başımızda, şu kadınların silkelenme sorunsalına da bi el atıverin! Kabahatler Kanunu bunları caydırmaya yetmiyor, lütfen ya “gün paralarına el koyun!” ya da silkeleneni balkondan aşağı atın!

Valla artık yetti canımıza…

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
28Kas

Korona bizi ıslah eder mi

17Kas

Kınalının ardından...

12Kas

Ben bir göçmen kızıyım...

12Kas

Dördüncü Çocuğum