Sebahin AHMETOĞLU

Hayırlı rüyalar, benim çilekeş azınlık toplumum!

Sebahin AHMETOĞLU

Bu sabah, eski bir video çekimi izledim ve yeniden haddinden fazla efkarlandım, içim bayağı doldu ve çok hiddetlendim, çünkü yüzlerce şehidimize, gazimize ve siyasi mahkum dostlarıma karşı, bizim toplumun ne kadar mahcup ve borçlu olduğunu bir kere daha idrak etmiş oldum.

Ekrandaki videoda Türkan Çeşme'de (1990 yılında ) on binlerce kardeşimiz büyük bir huşu ve sükunet içinde beraberce dua ederek, yeni kavuştuğu özgürlüğü için minnettarlığını sergiliyor ve şükrediyordu.

Tam otuz yıl geçmiş o sahnelerin ölümsüzleştiği tarihten, fakat artık bizler bilinçli bir şekilde homojen ve güçlü bir toplumdan şimdilerde artık tamamen darmadağın edilmiş, birlik ve beraberliğimiz yok edildiği hiç bir işe yaramayan insan kıtalarına dönüştürldük...

Bu sefer kendimiz ettik, kendimiz bulduk...

Tarih boyunca, Bulgaristan'daki Türkler ile ilgili birileri çile çeker ve ağır bedeller öder, diğerleri ise masa başında sadece sıcak çay ve kahve eşliğinde genelde ihbarlar yazar...

İşin en acı tarafı, o eski tarihlerde yine birileri muhtemelen bugün Türkiye'de en çok temelsiz nara atanların ataları, katillerimizi bal ve baklava ile karşıladılar, onlarla kucaklaşmakta hiç bir abes görmediler.

Eski Bulgaristan istihbarat teşkilatı DS tarafından kurulan ve bizlere zoraki dayatılan, adeta bizim bütün milli duygularımızla dalga geçercesine, bir gayri Türk zatın şahsi tapulu malı gibi gösterilen sözde "siyasi partiyi" bizlerin çoğunluğu ahmakça, şuursuzca ve körü körüne topyekûn desteklemeye devam etmektedir. Bu ilkesizliği neden yaptıklarını da kimsecikler savunamaz. Türkan Çeşme'deki o ilk kalabalıkların neden bir daha oluşmayacağını da izah edemezler... 

Türk toplumumuzun yaşadığı tarif edilmez acılar konusunda, düşmanlarımızın asla konuşma ve fetva verme hakkı olamaz.

Kader ortaklığı çerçevesinde bize düşen görev en azından bu insanların acılarını paylaşmak ve saygı duymaktır.

Bulgaristanlı Türkler olarak yıllardır bize karşı uygulanan vahşeti ve insanlık dışı muameleyi daima sineye çektik ve akabinde daha büyük felaketler yaşadık. Derin devletin güvendiği işbirlikçi ihbarcıların karşısında el pençe durduk, boyun eğdik ve onlardan medet umar olduk. Sonuçta, onlar birer basit ihbarcıdır, düşmanımızın ayakçılarıdır ve hiç de kaale alınacak cinsten insanlar değildir...

Bu yüzden artık susmak yok ve bize yapılanları kıyamete kadar hatırlatacağız.

Türk Toplumu olarak, bize uygulanan asimilasyon ve soykırımı yapanlardan neden tek bir kişiden hesap sorulmadığını sorgulasaydık, silah zoruyla verilen Bulgar isimlerini, suç işleyen devlet neden resen geri vermiyor?

 Tarihi Kırcaali Türk Medresesi'ni ve daha binlerce ata yadigarı vakıf mallarımızı geri alamıyoruz diye sorsak ve sorgulasak...

30 yıldır, birer gözleri kapalı köle gibi oy verdiğimiz dünün çıpıldak ayaklı ve dilenci kılıklı, bugünün parasının pulunun hesabını bilmeyen hırsız ve hain sözde siyasetçilerden        ( rejim ihbarcılarından ), bu toplum neden hiç hesap sormuyor diye sorabilsek...

Şimdilik gaflet içinde mışıl mışıl uyumaya devam etmekteyiz.

Hayırlı rüyalar, benim çilekeş azınlık toplumum!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları