Deliller ortaya dökülünce, tanrılar bile susarmış...
Sebahin AHMETOĞLU
Yüz elli yıl boyunca, bizler, Balkanlar'dan, özellikle de Bulgaristan'dan gelip ana vatanımız Türkiye Cumhuriyeti'ne yerleşen; devletine ve milletine büyük bir aşka ve özveri ile bağlı olan, öz Osmanlı akıncılarının ve alperenlerinin torunlarına, son yıllarda hakaret etme gayretine kalkışanlar kimlerdir?
Türklerle veya Türklükle ile sorunları olanlar olabilir mi?
Cumhuriyetimiz ve Büyük Mustafa Kemal Atatürk'ümüz ile sorunları olanlar olabilir mi?
Mandacı Ali Kemal’in torunları ve o zihniyete sahip insanlar veya onların varisleri olabilir mi?
Kripto Fetö’cü, bölücü ve bozguncu olanlar olabilir mi?
Ballı gelire sahip belirli makam ve mevki sahipleri olabilir mi?
Fırıldak ve dönek karaktere sahip kimseler olabilir mi?
Soruları ve örnekleri daha fazla uzatmaya hiç gerek yok; çünkü görünen köy kılavuz istemez. Yabancı bir atasözüne göre; “Deliller ortaya dökülünce, tanrılar bile susarmış..."
Bize göre, Bulgaristan veya Balkan Türklerine hakaret edenlerin ortak özelliği devlet ve millet sevgisinden yoksun; birlik ve beraberliğimizi hedef alan Türklüğümüzü ve ana vatanımız Türkiye'yi, özellikle de Cumhuriyet ilkelerinin düşmanı olan zavallı kimselerdir.
Gazeteci kılıklı birine göre, "X" partiye oy vermedikleri için bu insanlar pala pırtılarını toplayıp geldikleri yerlere geri gitmeleri gerekiyormuş...
Bre densiz ve çulsuz herif, bu ülke senin babanın çiftliği veya şahsi malı mı?
Bu insanlar sizin isteğinize göre mi, herhangi bir siyasi partiye oy verecekler?
Başka bir siyasetçi müsveddesine göre, bir gazeteciye duyulan kızgınlık çerçevesinde, bilinçaltındaki kinini ortaya çıkaracak şekilde bir kişi üzerinden koskoca camiayı, kendi ifadesine göre;
“Suyun öbür tarafından gelenleri sıkışmış lağım suyuna” benzetmesi, iğrençliğin ve hadsizliğin başka boyutunu göstermektedir.
Sıkışmış lağım suyu, bu ülkede sadece siz ve sizin gibileridir…
Nasıl akademisyen olduğu faili meçhul olan başka birine göre ise Balkanlar'dan gelenler Türk değilmiş ve Türkiye’ye gelince Türkçe öğrenmişler vs. gibi deli saçmalıklarınla karşılaşabiliyoruz.
Bu kadar şerefsizliğe de pes artık diyoruz. Daha neler neler?
Sizler, kurban olunuz, Bulgaristan ve Balkan Türklerinin Türklük şuuruna,onuruna, babacanlığına ve korumacılığına...
Sizin gibi art niyetli kimselerin ise, aynı bu vatandaşlarımızın Türklüğünün yakınından ve uzağından geçme ihtimali bile yok.
Lütfen, en azından sizin gibilerinden bizler Türklük dersi almayalım. Kalsın, efendim!
Cennet ana vatanımızda, kutsal ay yıldızlı bayrağımızın altında yaşayıp da, Türklüğünün farkında olmayan nice insanlar gördük bizler. Bu yüzden, daha fazla bizleri konuşturmayınız...
Yaşam felsefeleri ve tek dertleri ülkesine ve milletine hizmet etmek olan, bu güzel insanlar ile sizin bunca alıp veremediğiniz nedir ki?
Bizim bilmediğimiz bir şey varsa, lütfen, söyleyiniz de herkes öğrensin...
Zorunlu göçler esnasında ve sonrasında bize gösterilen ilgi ve alaka için kudretli devletimize ve yüce milletimize daima minnettar kalacağız; fakat bu yazımda bahsettiğim cibilliyetsiz bölücü takımına asla hakkımızı helal etmeyiz…
Bizler, akıncı ve alperen torunlarına sürekli hakaret edilmesine ve son zamanlarda bunun sistematik hal almasının nedenleri nelerdir?
Bunun sebebi, bu vatandaşlarımızın devletine ve milletine, ruhen ve bedenen organik bir şekilde bağlı olmaları olabilir mi?
Bu insanların kanun ve nizama harfiyen uymaları olabilir mi?
Bu insanların çalma, çarpmayı, yalanı ve dolanı bir türlü öğrenememeleri olabilir mi?
Bu insanların hayatın her alanında ülkesi ve milleti için artı değer ve yüz akı olmaları olabilir mi?
Örnekler mi, saymaklar bitmez, yine de sözlerimiz havada kalmaması için sadece iki örnek sunayım;
Medine fatihi Ömer Fahreddin Paşa / Türkkan / gibi hemşerimizin binlerce kutsal emaneti hayatı pahasına Arabistan çöllerinden İstanbul’a getirmesine
veya efsane şampiyon Naim Süleymanoğlu’nun milyonlarca doları elinin tersiyle geri itmesi ve uluslararası yarışmalarda ay yıldızlı mayo ile ülkemize sayısız altına madalya kazandırarak milletimizi sevince boğmasına ne dersiniz?
Yazımda sıraladığım bütün hususlar ve unsurlar, göçmen kardeşlerimin bütün özellikleri ve vasıfları, ülkemizde birileri tarafından yanlış anlaşılmış olabilir mi?
Yoksa, bu işte planlı ve programlı bir kasıt mı aramalıyız?
Toplumu ayrıştırarak ve kutuplaştırarak daha ileriye gitmemiz zorlaşır ve asla mümkün değildir.
İlginç olan ve bizim anlamakta zorluk çektiğimiz, bütün bu hakaretleri yapanların arasında iktidara mensup veya yandaş sözde gazetecilerin, akademisyenlerin ve bazı yerel siyasetçilerin bulunmasıdır.
Sonra gidip, camia olarak neden bazı siyasi güçlere zayıf ilgi, alaka ve teveccühün sorumlusu olarak bizler sorgulanmaktayız.
Seçmen, iradesinde özgürdür ve kimleri neden tercih edip etmediğini bizzat kendisi karar verir. Bu konuda ilgili partiler şapkalarını önüne koyup hiç düşündüler mi acaba, bu insanların ezici çoğunluğu neden kendilerine bu kadar mesafeli duruyor diye.
Bilerek ve kasten, siz haksız yere büyük bir camianın temsilcilerine hakaret edilmesine göz yumacaksınız, onlar da size teşekkür edecekler. Bu alemde, kim ne ekerse, ancak onu biçecektir...
Cumhur ittifakı iki partiye camiamız tarafından gösterilen zayıf ilgi, alaka ve teveccühün sorumlusu insanlarımız olamaz. Olsa olsa söz konusu iki partinin yetkilileri bizzat kendileri olması gerekiyor. Seçmen iradesinde özgürdür ve kimleri neden tercih edip etmediği bizzat kendisi karar verir.Bu konuda ilgili partiler şapkalarını önüne koyup hiç düşündüler mi acaba bu insanların ezici çoğunluğu bize neden bu kadar mesafeli veya bu insanların yerine hiç empati yaptılar mı? Bilerek ve kasten siz haksız yere koskoca camiaya hakaret ettireceksiniz onlar da oyları ile teşekkür edecek öyle mi? Başka bir arzunuz?! Yok öyle yama ! "Kim ne ekerse onu biçecektir.
Muhalefetteki siyasi partiler nezdinde de bizim için durum pek parlak sayılmaz. Ufak tefek cılız seslerin dışında ve partiler bazında bazı istisnalar hariç, bütün siyasiler bize yapılan hakaretleri tiyatro seyreder gibi seyrettiğinle yetinmekteler.
Nasıl olsa, kendileri için, eskiden akıllara yerleşmiş bir rivayete göre, göçmen oyları en azından şimdiye kadar torbada keklik sayılırdı; ama bu kervan artık böyle gitmez...
Bir kere kırılmış gönüller yeniden fethedilmeli, mevcut siyasi güçler göçmen toplumu ile yeniden kucaklaşmalı ve dert dinlemeli...
Son olarak iğneyi kendimize, çuvaldızı ise başkasına batırmak lazım.
Konu ettiğim hususlarda, bizim camiayı temsil ettiklerini iddia eden, adları büyük, imkânları ve potansiyelleri çok fazla olan STK yöneticileri, kanaat önderlerimiz ve münevverlerimiz böyle günlerde nerede saklanıyorlar?
Ne iş yaparlar ve genel anlamda bir işe yararlar mı?
Her toplum ve topluluk, ancak ve sadece hak ettiği şekilde yaşar. Kronik hal alan bu sorunlar bir anda oluşmadığı gibi, bir günde bitmeyecektir; fakat birileri gereken tepkiyi göstermeye bir yerden başlaması gerekiyor. Bütün bunları sineye çekmemiz mümkün değildir...
Son olarak şunu belirteceğim, asgari liyakatin, hakkaniyetin ve temsilde adaletin fiili uygulanması ülkelerin gelişmişlik göstergesidir. Bunu sağlamak da ülke yönetimlerinin asli görevleridir.
Fotoğraf; Süleyman AKMAN