Sabri CON

Sünniler ve Aleviler arasındaki fark

Sabri CON

 

"Türklerle Aleviler farklı mı?"

Böyle bir soru geldi özelime. Soruya cevap verebilecek yetkim olmayabilir; ama yine de altından çıkmaya çalışacağım.

Bildiğim kadarıyla, Alevilik kavramı, Hz. Muhammed’in ölümünden (632) sonra ortaya çıktı. Hz. Muhammed, amcası oğlu ve damadı olan Ali’yi, kendine en yakın kişi olarak çok severdi. Ölümünden sonra Halife olacak kişi Ali’den başkası olamazdı.

Ancak öyle olmadı. Hz. Muhammed’in ölümü Müslümanları iki parçaya böldü. Bir kısmı kesinlikle Muhammed’in en yakın kişisi olan Ali’yi Birinci Halife olarak görmek istiyorlardı.

Ne var ki, yapılan baskı ve kandırmalara rağmen, Ali, bu görevi kabul etmedi ve karşı tarafın istediği Ebubekir Birinci Halife seçildi.

Ali, Ebubekir’e biat etmedi. Ebubekir’in ölümünden sonra da Halifeliği kabul etmedi ve Ömer İkinci Halife seçildi.

Ömer’den sonra taraftarlarının ısrarına rağmen, yine Halifeliği kabul etmeyen Ali, Osman’ın Halifeliğini tanıdı.

Gün geldi, Osman da öldürüldü. Bu ölüm olayında suç Ali’ye yazılmış oldu ve iki karşı gruplar arasında ortalık iyice gerildi.

Artık Ali’nin Halife seçilmesi kaçınılmazdır. 656 yılında, bu seçim gerçekleşince iki taraf arasında gerginlik daha da artıyor.

İşte burada, artık Hz. Muhammed’in görüşlerine saygılı olan Sünniler ile Ali taraftarları arasında görüş uyuşmazlığı başlıyor.

Hiçbir yerde okumadım, hiç kimseden duymadım; ama kendi düşünceme göre, bir tarafın Ali sevgisi nedeniyle Alicilik akımı oluşuyor ve bu akım daha sonra Alevilik olarak literatüre giriyor.

Alevilik, Ali’ye bağlı kişilerin mezhebi olarak, Sünniliğin yanı başında yer almıştır.

Burada bir de Şiilik konusuna açıklık getirmemiz gerekir.

Ali taraftarlarına, Ali’yi seven topluma Şiiler (Şiilik) denir.

Günümüzde Müslüman adama sorarlar: Şii misin, Sünni misin? Kendini Alevi hisseden, Şii’yim der, Muhammed taraftarları da Sünni’yim cevabını verir.

Aslında Şiiler de, Sünniler de Türkoğlu Türk’tür (tabi, yabancı ırkı hesaba katmıyoruz).

"Alevilerin ekmeği yenmez", "Alevilerden kız alınmaz, verilmez" gibi sözlerin dilimizde asla yeri yoktur ve olmamalıdır.

Bulgaristan’da, yazı dilinde Alevi olarak belirttiklerimize, yerel ağızlarda daha fazla Kızılbaş deriz.

Kızılbaşlar Camiye değil, Cem evine gidip ibadetini yaparlar.

Bildiğimiz kadarıyla tavşan eti yemezler; ama domuz bakıp etini yerler...

İlahi olaylara inanırlar (ki, onlara dede derler), türbelere Türklerden daha fazla ciddiyet gösterirler.

Öldükten sonra, bedenin bir başkasına geçtiğine inanmaları Hint felsefesine dayanır.

“Eline, beline, diline sağlam olmak” ifadesi Alevi töresinin ilklerindendir.

Alevilikte yedi farz vardır: Hizmet etmek, yalan söylememek, sır saklamak, itaat etmek, kibirlenmemek, düşman olup kin tutmamak vb.

Alevilik babadan oğula geçer. Ana baba Alevi değilse hiç kimse Alevi olamaz.

Kelime-i şahadet getirirler ve "Aliyyen veliyullah"derler.

Muharrem ayında, her yıl 12 gün oruç tutarlar. Bu zamanda et yemezler.

Birden fazla kadınla evlenmek yasaktır.

Mart ayının 21.gününü, Ali’nin doğum günü (Nevruz) diye bayram ederler.

Ali, öldükten (661) sonra Alevilik dört kola ayrılır. Bu kolları saymamıza gerek yok, çünkü uzun zaman gerektirir.

Sadece şunu söyleyelim ki, Alevilik oldukça geniş bir coğrafyada yayılmıştır: Arap Yarımadası, Mısır, Suriye, Irak, İran, Kuzey Afrika, Hindistan ve daha birçok ülke adı sayılabilir.

Ben kendi adıma Alevileri (Kızılbaşları) sıcak kanlı insanlar olarak görüyorum.

Alevi dostlarım var. Onlar da öğretmen, şair yazar, doktor, mühendis, politikacı, sanayici, iş adamı, aşçı, sanatçı ve bilimin her dalında varlar.

NOT: Daha fazla uzatmıyorum. Bu yazdıklarım Alevilik konusunda tam isabet oldu diyemem. Eksiklerim ve yanlışlarım mutlaka olabilir. Eleştirilerinize açığım, bekliyorum.

Saygılarımla! 

Yazarın Diğer Yazıları