Öğrenmek Ve Öğretmek İstiyorum - Sabri CON

Öğrenmek Ve Öğretmek İstiyorum


 

Yaşarken çok şeyler öğrenmek ve bilmek isteriz ama bu herkes için mümkün olmuyor. Herkes çok şey bilir, herkes her şeyi bilemez. Bilenler bilmeyenleri öğretir mi, bu da bir muamma. Bildiğini saklayanlar, kıskananlar da yok değil. Sır açıklanmaz ama bildiklerimizi bilmeyenlere öğretmek bir insanlık borcudur. Mezara kadar öğrenmek var deniliyor.

Üniversite yıllarımda beraberlik ettiğimiz 40 yaşlarında Nuri isminde bir arkadaşım: “Mezara cahil girmek istemiyorum” demişti. Hayatta ise kulaklarını çınlatmış olayım...

Şimdi ben, "Öğrenmek ve Öğretmek İstiyorum!" köşesi açmak düşüncesindeyim. Sorular gelirse, inşallah, bu işi hep birlikte yürütmeye çalışırız...

Ders -1.

Okuyucularımızdan biri Tilâvet, Kırat, Kıraat, İkra ve Tertil sözcüklerinin ne anlama geldiklerini sormuş. Bildiğim kadarıyla cevaplıyorum. Yanlışım varsa lütfen doğruyu göstermenizi rica ediyorum.

Tilâvet – Kur’an’ı güzel ve yüksek sesle, usulünce okuma demektir.

Kırat – Elmas, zümrüt gibi değerli taşların tartısında kullanılan iki desigramlık ölçü birimi. Halk ağzında bu karat şeklinde söylenir. İkinci anlamı - Nitelik, Değer, Düzey, Seviye.

Kıraat – Okuma, devamlı ve düzgün okuma, Kur’an’ı usul ve kaidesine göre okunması anlamındadır.

İkra - Kız çocuklarına verilen Arapça bir ad. İkrar kelimesinden türemiştir. Kabul etme, bildirme ve açık biçimde söyleme anlamındadır. Ancak bizim Gerlova ve Tozluk ağzında "İkrar ettim" demek bıktım, usandım, tiksindim ve iğrendim anlamındadır.

Tertil – Til’avet ile eş anlamlı olup Kur’an’ı usul ve kaidesine göre okuma demektir.

Ders - 2.

Kıraathane sözcüğü nedir diye soranlar oldu.

Çoğumuzun bildiği, ama bilmeyenlerin de bulunduğu bir sözcük. Bulgaristan Türk ağızlarında pek yeri yoktur. Horemag veya krıçma olarak bildiğimiz bir şeyin az veya çok benzeri bir şey. Ne var ki, bizim bildiğimiz “kıraathanede” (horemag, krıçma) gazoz, boza, bira, hatta alkol içilir, köfte kebap yenilir, kâğıt oyunları oynanır, kumar oynandığı haller de görülmüştür.

Kıraat, Arapça ’da okumak anlamına gelir - hane ise ev, yer, mekân anlamındadır. Kıraathane’de kahve çay servis edilir, kitap gazete okunur, yasak olmayan eğlendirici oyunlar oynanır, bu sayıda Osmanlı’dan sonra kâğıt oyunları da ön plana çıkmış haldedir. Bugünkü adı ile Kahvehanedir.

Horemag dedik ya, bu öyle başlı başına basit bir sözcük değil. Bulgarcada HOtel-REstorant-MAGazin kelimelerinin kısaltılmış şeklidir. Köylerde RE-MAG görülmüştür ama HO-RE-MAG görüldüğünü ben hatırlamıyorum. Olsa olsa şehir tipi köylerde ancak olabilir. Nitekim, zamanla Vırbitsa böyle bir köy idi. Kıraathane ile Kırtasiyeyi karıştıranlarımız da var. Lütfen, ayırt edelim. Arapçada Kirtâsiyye – defter, kâğıt, kalem, boya (mürekkep) gibi yazı araç ve gereçlerin bütünüdür. Günümüzde okul kitapları dahil her türlü kitaplar satılır, fotokopiye işlemleri yapılır vb. Bulgaristan'daki Türkler, Knijarnitsa deyip işin içinden çıkar...

Ders - 3.

Bu kelimenin ne demek olduğunu biliyoruz diyenlerin bilmediğini biliyorum. Bulgaristan kökenliler "Bidon" dediler bile. Ama olmadı, bilemediniz.

İslami inanışa göre, cennette kökü yukarıda, dalları aşağıda büyük bir ağaç demekmiş. Arapçada hoşluk, güzellik, iyilik anlamı taşıyormuş. Kur’an’ın Ra’d suresinde geçiyor diye bir not bulunca Kuran-ı Kerim’in Türkçe Mealinde aradım taradım ama bu sözcüğü bulamadım. Sadece çatallı çatalsız hurmalıklar, bahçeler diyerek bu ağaç kast edilmiş olabilir. Şimdi biraz düşünebilir miyiz? Kökü yukarıda, dalları aşağıda ne demek? Böyle bir ağaç olabilir mi? Ama hiç şaşmayalım. Dünyamızda ayakları yukarıda, başı aşağıda insanlar varken, ahirette böyle ağaç neden olmasın...

Ders - 4.

Bu günlerde konuşmalar ve paylaşımlar yağış felâketleri üzerinde dönüp dolaşıyor. Yağmur, buz, dolu derken bir de kırımsa çıktı piyasaya. Bu sözcüğü hatırlattığı için Hikmet Efrahim dostumuza teşekkürler. Çocukluğumu geçirdiğim Tozluk bölgesinde yaşlılar buz veya dolu (tolu) sözcüğü yerine genelde KIRIMSA (gırımsa) sözcüğünü kullanıyorlardı. Deliorman’da galiba KIRIMSAL şeklinde söyleniyor.

Türkçe yeni ve eski sözlüklerde KIRIMSA(L) diye bir şey yok. Ancak Prof. Google bu işi şu şekilde yorumluyor: KIRAĞI, YERİ BEYAZLATACAK KADAR YAĞAN İNCE KAR, İNCE BULGUR, ÇİĞ, KIRINTI, YAKACAK, ÇERÇÖP. Uzatmayalım. Aşırı sıcak yaz aylarında yağan ve zararlar verdiren ceviz veya yumurta büyüklüğündeki donmuş yağmur tanelerine BUZ / DOLU demek galiba en doğrusu. Güz mevsiminin kışa yaklaştığı dönemlerde, ayaz gecelerde düşen beyaz yağışa da KIRIMSA dersek hata etmiş olmayız. Bazen ince bulgur gibi düşen tanecikler de bu kapsamdadır. Bahçede bırakılmış sebzeleri yakan kırağı da Kırımsa ailesindendir.

Ders - 5.

Menguş nedir? Bu ders, belki de, sadece Gerlovoluları ilgilendiren bir konu olabilir. Eskicuma (Tırgovişte) “kıtasında” bulunup Şumen’in Vırbitsa belediyesine ait olan dört yol üzerinde bir köy var. Yıllardır adı üzerinde tartışmalar hiçbir türlü son bulmadı. Köpekköy mü, Köpekli mi, Göbekköy mü, Küpeköy mü? Rivayetler konuşa dursun, köyün Bulgarca adından (Mengişevo) yola çıkarak vardığım son karar Küpeköy’dür. Farsçada küpe anlamını taşıyan bir menguş sözcüğü var. Bekâr dervişlerin sadece sağ kulağına takılan ve demirden, pirinçten veya gümüşten yapılan bir nevi küpe imiş. Bazı Osmanlı padişahlarının menguş sanatı ile ilgilendikleri bilinir. Yavuz Sultan Selim ise dervişlik veya dünyaya önem vermediğinin bir ifadesi olarak, kulağında menguş taşımıştır.

İşte, Bulgarca zannettiğimiz Mengişevo sözcüğünün kökü bakın nerelere dayanıyormuş. Bugünden öteye sizi bilmem ama ben artık Küpeköy demeye hiç nazlanmam.

YAZIYI PAYLAŞ!

YAZARIN SON 5 YAZISI
18Mar
04Şub

Sensiz iki yıl

01Şub

Küçük Yusuf Pehlivan

22Oca
20Oca

Ve kozmik ülke olduk