Harika Üzeri Bir Mustafa Kemal - Sabri CON

Harika Üzeri Bir Mustafa Kemal


 

(Saatler sonra Samsun’dayız. Yer gök Atatürk gülü kokuyor. Yer yerinden oynayacak! Bugün dünya Atatürk demek!..) Elimde bir kitap. Başlığı: M.Kemal!

Az önce son sayfayı kapattım ve klavye başına geçtim. Çocukluğumuzda (BG’de) M. Kemal’in büyüklüğünü kulaktan duyma sözlerle az buçuk öğrenmiştik. Bütün hevesimize rağmen, hakkında kitap bulup okumak sadece erişilmez bir hayaldi.

Resmini ilk defa şehirde yaşayan bir ailede görmüştüm. 30/40 ebadındaydı. Kötü ruhlu kişiler veya devlet eline düşmemesi için gözbebeği gibi korunuyordu.

Yaşımız büyüdükçe, onun hakkında bilgilerimiz de büyümeye başladı. Zaman geldi, dar veya kapılı kapılar açıldı, ufkumuz açıldı, okuduk, okuduk, okuduk…

Ve işte son dakika okuduğum kitap. Şimdi, Mustafa Kemal neden büyüktür diye sorsam, sanırım yüzde 90-95 “… büyüktü, çünkü yedi düvelle savaştı, bize bir vatan hediye etti” olacaktır.

Evet, doğru! Ama bu kitabı okuyunca ben, Mustafa Kemal’in yedi dış düşmandan başka daha 77 iç düşmanla savaştığını öğrendim.

Neydi bunlar? Çocukluğundaki ağır yaşam şartları. Aile şanssızlıkları. Ateşten göç gömleği giymesi. Hastalıklar. Osmanlı mayasından henüz kurtulamamış yol arkadaşları. Şeriat düşkünü bazı milletvekilleri. Cepheden cepheye koşarken aç susuz ve uykusuz kalmaları. Saray yerine kırlarda, kulübelerde yatmaları ve daha neler neler!

Bir adam bu kadar mı dayanaklı olur? İstirahate veya hastanede yatmaya ihtiyacı varken sağlığına boş verip askeriyle silahıyla savaşlara katılmak ne demek?

Mustafa Kemal’in askeri yönünü, olgunluğunu, cesaretini bütün dünya öğrendi, hayretler içerisinde kaldı.

Peki, neden bu olgunluk, bu cesaret?

Kendisi cevap veriyor bu soruya:

“Çocukluğumdan tut da hayatımın son yılına kadar kitaplarla baş başaydım ben”.

Çanakkale savaşı çatır patır devam ederken, Çalıkuşu romanını okuduğunu da biliyoruz. Ama o cesaretin ilk kıvılcımını Tevfik Fikret’ten, Namık Kemal’den, sonra da Mehmet Akif’ten aldığını gizlemiyor. Bundan sonra adlarını saymayayım, dünyada öne çıkmış İngiliz, Fransız, Rus, Amerikan vb. yazar ve şairlerin kitaplarını alıp okuyor. Okuduklarından ders çıkarıyor. Savaş kazanma taktiklerini öğreniyor, bilimin önemini anlıyor.

Ben, bir kere daha hayran kaldım Ata’mıza. Küçüğe büyüğe, hatta düşmanına bile yerine göre saygı göstermesini bilen bir kişi. İlgi alanı sadece askeri konular değil. Her şey ve her şey! Sağlık, eğitim, spor, tarih, astronomi, İslâmiyet… Bilmediği ve oynamadığı danslar, oyunlar yok. Hepsinde ehli.

Ya, arkadaş! 1-2 sayfa ile Atatürk anlatılamaz. Niye anlatmaya kalkmışım ki? Uzatmayalım diyorum ama bu işi kısadan bükmek mümkün değil. Bakıyorsun, adam adeta küllerden bir ülke yaratmış. Bunu yaratırken kendisi ateşler içerisinde yanmış. Bu derecede yılmama cesareti başka nerede ve kimde görülmüş ki?

Yetmedi, başta İngiliz başıbozukları olmakla tüm düşman ülkeler Mustafa Kemal’e, savaştan vaz geçmesi için lüks villalar ve akıl almaz paralar öneriyorlar. Ama nerdee? Karşılarında şan şöhret ve para için değil, Türklük adına, vatan uğruna can feda etmeye hazır bir Türk dâhisi vardır.

Bunun için büyüktür Atatürk! Yetmedi, okur yazar oranının neredeyse sıfıra yakın olduğu bir ulusu medeniyete kavuşturdu. Kendisi ders kitapları hazırladı, Kur’an’ı ve dünyanın birçok değerli kitaplarını Türkçe tercümesiyle halkına kazandırdı.

Yetmedi, birbiri ardından mantarlar gibi bitişen fabrikalar faaliyete geçirdi, uçak yapıp dışarıya satmaya başladı. İşte bunun için büyük Mustafa Kemal.

“Seni padişah yapalım, saraylarda otur! Seni halife yapalım, keyfine bak!” demişler. Ve dedikleriyle kalmışlar. Karşılarında böyle bir Türk bulunduğunu bilememiş zavallılar.

Ben, bu aciz yazma yeteneğimle parça buçuk anlatmaya çalışıyorum, bu harika üzeri kocaman yürekli, zekâ yüklü, bilim aşığı adamı.

Ama yok, anlatamıyorum. Daha ne anlatayım ki? Onu dünya bile anlatmakta yetersiz kalmış, bana mı?

Her şeye rağmen, Ata’mız hakkında berbat düşünenler var ya, varsın düşünsün zavallılar.

Ata’mız günden güne, yıldan yıla büyüyor, büyüyor, büyüyecek!

( Son dakikada okuyup edindiğim yeni bilgilerden dolayı kitabın yazarı Yılmaz Özdil beye teşekkürlerimle! 

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • S.Cahit Alkış | 19 Mayıs 2020 19:33

    80 küsür sene önce tenis maçı izlerken fotoğrafı var, yüzerken fotoğrafı var, sahilde kumda otururken, kürek çekerken, at binerken, konser izlerken, zeybek oynarken, dans ederken, heykel incelerken fotoğrafı var. Salıncakta çocuk gibi gülerek sallanırken bile fotoğrafı var. O dönemin kıyafetlerine, ayakkabılarına bakıyorsun; sanırsın dünya moda ikonu. Aman Allah'ım diyorsun, nasıl bir ruh üfledin de çıtayı en üste koydun bu kulunla... Bu kadar GÜZEL bir ÖRNEK İNSAN nasıl olabilir? Ama oldu, bütün dünya gördü, halen görmekte işte! Hayvanlarla fotoğrafları var, çocuklarla, okulda genç kızlarla, delikanlılarla, cephede askerlerle, komutanlarla; dahası köylülerle, şairlerle, yazarlarla, sanatçılarla ... Aşık olmuşluğu da var, oturup rakı içmişliği de. Dua etmişliği de var, vaaz vermişliği de. "Bana yeniden üniformamı giydirtmeyin!" deyip ültimatom vermişliği de var. Tek bir ağacı kesmemek için koca köşkü yürütmüşlüğü de var, bozkır Ankara'ya Atatürk Orman Çiftliği' ni kurmuşluğu da... (Burada çektiğiniz ah, ahıma karıştı.) Kalbine kurşun yemişliği de var ülkesi için; savaştan savaşa koşmuşluğu da. Yirmi iki yıl, rakamla da yazıyorum, tam 22 yılını cephede geçirmişliği, o güzelim ayaklarını asker potinlerinden çıkarmamışlığı, askeri tayınını yemeden sofraya oturmamışlığı da var; Bir çok ülke liderini sofrasında ağırlamışlığı da var. Ama ne acıdır ki "Evde yiyecek kalmadı oğul" diye mektup yazan anacığına: "Bu para Milli Mücadelenin parasıdır. Vatanı kurtarmak için topladık, konunun ehemmiyeti büyük, size şu an para gönderemem anacığım, şimdilik evdeki halıları satın” demişliği de var. Ve tarihin görüp göreceği en yoksul, en çaresiz savaşlarından birinde "Geldikleri gibi giderler" demişliği de var. Ömrünü, emeğini, aklını, sevgisini milletine verdiği gibi, tüm malını mülkünü de milletine bağışlayıp geçmiş bir Atamız var. Söyleyin bana, kaç babayiğit yapabilir şimdi bunu? Ha bir de: "Bize uymuyor ilgilenmiyoruz; düzenleyip yeniden göndersinler, bakarız" deyip Birleşmiş Milletler Cemiyeti kurallarının değişmesine sebep olmuşluğu da var. Bunu ondan sonra kim yapabilmiş, onu da sorarım! Yurdu sevmek nasıl olur göstermiş, yaşamış bir Atamız var. Yetmezmiş gibi; yemesiyle, içmesiyle, oturmasıyla kalkmasıyla, çatal bıçak tutmasıyla, sigarasını yakmasıyla dahi zarafet timsali bir Atamız var. Ah benim canım, bağdaş kurup otururken bile zarif. Avrupa'dan önce kadına değer vermiş, ona seçme ve seçilme hakkı vermiş, kadını insan makamına layık hale getiren düzenlemeler yapmış "Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!" demiş, Müzeyyen Senar' ı, Safiye Ayla' yı taktir ederek, severek dinlemiş bir Atamız var ... Onun getirdiği alfabe ile ona hakaret etmeye çalışan kansızların çoğaldığı günümüzde: “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyebilmiş bir Atamız var ve hâlâ ışık oluyor bize. Ha, unutmadan! Bir gecede cahil kaldık diyenler! Soruyorum size, ne okuyordunuz da okuyamaz oldunuz? Hangi bilimde, hangi fende ilerdeydiniz? Buluşlarınız? Teknolojiniz? Endüstriniz? Matbaa bile kaç yıl sonra girdi Osmanlı'ya araştırın da öğrenin hele bir! Ayrıca halk zaten öz Türkçe konuşuyordu, yoksa Yunus Emre'nin, Karacaoğlan'ın, Mevlâna' nın, Pir Sultan Abdal 'ın ve daha nicesinin dilini anlayabilir miydi? Onların eserleri günümüze gelebilir miydi? Ve dahi bugün adına Eski Anadolu Türkçesi dediğimiz dilde o "cönkler" oluşabilir miydi? Türk halkına verilmiş en büyük şanstı Mustafa Kemal Atatürk. Yoksa, Türk halkı da ona verilmiş en büyük hâyâl kırıklığı mı desek? Hayır, bu his yok edilmeli. Çünkü Atatürk'ü sevmek yurdu sevmek demektir, yurdu sevmek de Atatürk 'ü sevmektir. Çünkü o, savaşları, yokluğu görmüştü. Fabrikalar üniversiteler, atölyeler, hastaneler kurmuş, Osmanlı' dan kalan tüm dış borçları da ödemişti. Evet, ödemişti ve bir güne bir gün: "Lanet olsun sizin gibi millete" dememişti. Ne münasebet! O, hep en yüce hislerle milletine muhabbet beslerdi. Cumhuriyeti de daha çok güvenecek bir kimse bulamadığı için gençlere emanet etmişti. Kul olmaya alışmış bu teb'a cumhuriyete alışır mı diye sormamıştı. Çünkü o başkomutan O ebedî lider O güzel insan Mustafa Kemal Atatürk Kurtuluş Savaşı verirken cephede, köyde, kırsalda, kentte, yakinen tanıdığı bu milletin yetiştireceği evlatlardan emindi. Ve yazdı, Nutku yazdı; hesap verdi, akıl verdi, Bursa nutkunda endişelerini dile getirdi, o hep yol gösterdi. Bugün ülkesindeki nankörlükleri, hainlikleri söyleseler inanmazdı, birini bile asla görmek istemezdi. İçimizin sızısıyla diyoruz ki: Adını, izini silmek isteyenlere inat ışığımızsın, gururumuzsun Atam. Ve her geçen gün sadece bizler değil, dünya anlıyor, kavrıyor seni. Ve yaptıklarını Ve söylediklerini... Seni seven tüm güzel insanların kalbindesin, onlar da senin yolunda, sevginde, sevginle, daima. Sonsuza dek!

YAZARIN SON 5 YAZISI
18Mar
04Şub

Sensiz iki yıl

01Şub

Küçük Yusuf Pehlivan

22Oca
20Oca

Ve kozmik ülke olduk