Yukarıdaki arama formları aracılığı ile Misyon Gazetesi arşivinde kelime, içerik, konu araması yapabilir veya gün-ay-yıl formatında tarih girerek tarihe göre haberleri listleyebilirsiniz.
Ölen hep gariptir. Kalan bir acayip. Mezara gömer de atasını. Eve gelir kurar sofrasını. Ne edersin, ölen ile ölünmüyor...
Gelin yüz yıl eskiye gidelim.
Çatısı akmayan korunaklı bir köy evi. Ahırı ve ağılı kapılarına kadar dolu. Her çeşit hayvan, davar. Samanlıklar tıka basa zahire. Evin mahseni ha keza, kiler dolu.
Soba gür gür yanıyor, akşam yemeği yenmiş, bulaşıklar toplanmış. Zamanın ve çevrenin şartlarına göre yok yok. Annem, teyzem, genç kız ve dört dayı. İnsan daha ne ister mutlu olmak için.
Biraz da şımarıklık yapmalı, dolapta mısır patlatmak ve leblebi pişirmek ile kış gecesi geçer mi?
Radyo yok, televizyon yok. Evde bir eksiklik var, ses yapacak.
Dedem diyor ki:
-Ben çocuk olsam, naz yapsam, beni avutabilir misiniz?
- Avuturuz.
Başlıyor ağlamaya.
- Eee -eee...
- Neden ağlıyorsun?
- Ben, bal isterim.
Hemen bir kap bal geliyor.
- Ekmeğine tere yağ da ister misin.
- Hayır. Ben pekmez istiyorum.
Bir kap da pekmez geliyor.
- Hadi yesene.
- Pekmez ile balı bir araya katın ve karıştırın.
- Eee -eee...
- Yine ne var?
- Bunları ayırın, ben sade bal yiyeceğim.
- Başka verelim.
- Hayırr, bunu ayırın.
- Ama sen de çok oldun. Çakın ağzına iki tane, kapı önüne atın şu yaramazı...
Yahu, anlasanıza eve bir gelin lazım, torun lazım.
***
Len, oğlum, sen Bulgaristan' dasın. Senin neyine çift at koşulu çıngıraklı at arabası.
Birkaç çapulcu geliyor ve devlet adına el koyup götürüyorlar, dedemin çıngıraklı at arabasını..
Devlet ise Kırcali'de, yaya olarak 12 saat uzakta.
Sabahtan çıkıyor, dil bilmez, yol bilmez. Avukatlar ne güne duruyor. Davacı oluyor.
Devletin haberi yok. At arabasını çalan Filibe'yi aşmış. Malum, orada Üsküdar yok...
Bu it dalaşı, 1951 yılına kadar sürüyor ve sonrası, dedem tası tarağı toparlamadan, torun torbayı alıp on gün içinde Kapıkule'yi geçiyorlar...
Dedemi çok sakıncalı görüyorlar, adam gece gündüz çalışıyor. Getirdiği mallarını satmaya niyeti yok.
Gün geliyor, varlıklı dedem, Balıkesir'de vefat ediyor.
Boşuna dememişler:
''Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan.''
Bir de diğer dedeme değineyim. 110 yıl öncesi. Yine bir dağ evi. Yeni bitmiş yapısı, henüz takılmamış kapısı. Ocakta bir kütük yanıyor sessiz. Tütüyor bacasından dumanı. İki çocuk aç ve şaşkın. Bir gecede ağarmış saçı sakalı dedemin. Anasından üç gün sonra ölmüş bir kız bebek var kucağında...