Siyasi Mahkum Ve Gazilerimizin Sitemi - Op. Dr. Gürçay CEM

Siyasi Mahkum Ve Gazilerimizin Sitemi


Geçen hafta sonu, Bal-Göç önemli bir organizasyona daha imza attı.Özellikle Görükle dernek şubesini tebrik etmek lazım.

Komünist rejim esnasında, Bulgaristan'da hak ve özgürlüklerimiz için mücadele vermiş siyasi mahkumlar, sürgün edilenler, şehit yakınları ve gazilerimiz için bir kahvaltı sohbeti düzenlendi.

Katılımcılar arasında, sembol isimlerimizden Nuri Turgut Adalı başta olmak üzere bazı şehitlerimizin aile fertleri, Balkanlılar camiasını temsil eden bazı milletvekilleri ve Bursa'daki hemşehri derneklerimizin yöneticileri yer aldı.

Herkesin duygu ve düşüncelerini paylaştığı, sorunların dile getirildiği yararlı bir toplantı gerçekleşti.

Gazilerimiz adına söz alan eski siyasi mahkum Muhammet Uzunkış, bazı sitemlerini dile getirdi. Kendisi örnek aldığımız ve saygı duyduğumuz bir şahsiyettir.

Totaliter rejim sonrası dönemde, bizlere baskıcı asimilasyon dönemini yaşatan, kendilerinin hapse girmelerine sebep olan, soydaşlarımıza her türlü baskı ve zulüm yapanlara karşı verdikleri mücadelede yalnız bırakıldıklarını ve sivil toplum kuruluşlarından başta olmak üzere camiamızdan umdukları desteği göremediklerinden yakındı.

Eleştirisinde haklı olduğu taraflar yok değil ama toplum tarafından destek verilmediği konusunda olaylar pek de öyle değil.

Bal-Göç başta olmak üzere, birçok STK'mız değişik konularda yanlarında yer almıştır, ancak belli sebeplerden dolayı, bu destekler tam da arzu ettikleri doğrultud olmamış olabilir.

Türk toplumu yararına, hak ve özgürlük savaşı vermiş şehit ve gazilerimiz gerçek anlamda bizim baş tacımız ve gurur kaynağımızdır, kendileri çocuklarımıza örnek gösterilecek şahsiyetler dir. Fotoğrafları, gelecek nesillerimize örnek olsun diye, dernek merkezlerimizin duvarlarına asılması gereken kişilerdir.

Burada sıkıntı yaratan durum başka yönde, çünkü siyasi mahkumların ve sürgün edilenlerin hepsi gerçek manada birer kahraman değiller. Bu bilinen bir gerçektir, gazilerimizin arasında o dönemki rejim güçlerine hizmet edenler ve soydaşlarımızın haklı davası için değil, aslında kendilerinin aleyhine faaliyetlerde bulunanlar olduğunu bilmeyen yok.

Bir sözle, kimin kim olduğu, kim kimin lehine mücadele verdiği tam olarak anlaşılmış değil.

Demokrasiye geçiş dönemi esnasında, öyle bir vahim tablo çıktı ki ortaya, güya bazı tanıdık kesimler, sahte hak ve özgürlük savaşçısı görüntüsü verirken, aslında Jivkov rejimi güçleri için çalışmaya devam ettiler.

Bu şekilde, gerçek hak ve özgürlük savaşçıları tamamen susturularak, davamızdan uzaklaştırılarak ve arka plana itilerek, sadece kendileri bir anda makam ve mevki sahibi, hatta bir çoğu milyoner oldular...

Bu beklenmedik gelişme karşısında, bizim gerçek gazilerimiz, yüksek dozda onur, gurur ve şeref sahibi olduklarından; el etek öpme ve yalakalık nedir bilmediklerinden dolayı, birden bire kendilerini bir kenara merhametsizce itilmiş ve tamamen unutulmuş buldular.

İşte bundan dolayı, bizim birçok sembol ve önde gelen kahramanımız, bu hiç hak etmedikleri gelişmeler karşısında, topluma küstüler ve kendi köşelerine inzivaya çekildiler.

Bunlardan biri olan Nuri Turgut Adalı, yaşanan bütün olumsuzluklar karşısında, o meşhur sözlerini sarf etmiştir:

"Ben, bunlar için mi gençliğimi hapislerde heba ettim!"

diyerek bir yerde protesto olarak zulüm gördüğü topraklara geri dönmüştü. Küskün ve kırgın olarak, gözleri açık veda etmişti bu dünyaya.

Bir diğer liderimiz olan merhum Avni Veliyev, yine bu tür sözde "kahramanlar" makam mevki sahibi olurken, kendi hayatını ve özgürlüğünü tehlikeye atan kişilerin geri itilmesine şahit olurken, üzüntüsünden kendini alkole vermişti ve aramızdan çok erken ayrılmıştı. Onun da gözleri açık gitti.

İşte buna benzer olaylardan dolayı, kimin gerçek kimin sahte gazi olduğu ortaya çıkmadığı bir ortamda, STK'lar zaman zaman, kendilerine destek verseler de, çok aktif bir şekilde olaylara müdahil olmamışlardır.

Zaten gazilerimiz de tam bu sebeplerden dolayı, kendi aralarında ikiye - üçe bölünmüş durumdalar. Bu konular netleşmediğinden dolayı, gazilerimiz camiamızdan yeterli desteği görmemiş olabilirler.

Fakat kimin ne olduğunu, kimler gerçek hak ve özgürlük savaşçısı olduğunu tespit etmek ve fazlasıyla hak ettikleri itibarı sağlamak bizim boynumuzun borcudur.

Hak ve batılı birbirinden ayırmak görevlerimizden biri olmalı. Bu konuda en fazla katkı vermesi gereken bir örgüt var aslında - DPS.

Soydaşlarımızı temsilen kurulan bu sözde parti, gerçek gazilerimizi baş tacı edeceğine, kendilerini yönetimlerden ve çevrelerinden özellikle uzak tutmaya özen gösterdiler.

Yıllar sonra görüldü ki, DPS'nin gerçeklerin ortaya çıkarılması için bir gayreti olmadığı gibi, tam tersi, gerçek kahramanlarımızı partiden ve her yerden uzak tuttular.

Parti üst yönetimine bir bakın:

Tek bir gerçek hak ve özgürlük savaşçımızı göremezsiniz.

Partinin adı Hak ve Özgürlük Hareketi ama ne gariptir ki, bahsettiğimiz gerçek savaşçılardan tek bir tanesi bile parti yönetiminde yok.

Tek başına, bu hakikat bile DPS'nin kimliği hakkında fazlasıyla ipucu veriyor.

Hafta sonu yapılan etkinlikte, Muhammet Uzunkış'ın sitemlerine cevaben söz alacaktık, ancak orada oluşan güzel havayı gereksiz polemik yaratarak bozmak istemedik. Biz bu hassasiyet içindeyken, yine de havayı bozmayı başaran birisi çıktı.

Yöre derneklerini temsilen, aramızda söz almaya en hevesli olan bir başkan, herhalde beklediği ilgiyi görmediğinden mi, başka hesaplar peşinde olduğundan mı nedir, biraz fazla gaza gelmiş olacak ki, yapılan eleştiriler karşısında bundan sonra, sonuna kadar gazilerimizin yanında olacaklarını ve önümüzdeki günlerde Bulgaristan'da yapılacak mahkeme duruşmasında bile yanlarında olacaklarını söyledi.

Kahramanlarımıza şirin görünme adına söylenen, bu popülist sözler gereksiz yere havanın gerilmesine sebep oldu. Bu sözler sanki bugüne kadar hiç bir STK'mız siyasi mahkumlarımızın yanında olmamış, sorunlarıyla dertlenmemiş ve onları görmezden gelmiş manasına geliyor.

Hamaset amaçlı söylenen sözler STK'larımızın tepkisini çekmekle kalmadı, aynı şekilde gazilerimiz tarafından da samimi bulunmadı, çünkü 10 yıldır hiç bir şekilde yanlarında olmayan biri bir anda yanlarında yer alacağını söylüyordu. Bu çıkışı ile aynı zamanda aslında gelişmelerden ne kadar uzak olduğunu da teyit ettiğinin farkına bile varmadı. Gerçekten gazilerimizin sorunlarıyla ilgilenmiş olsaydı, bazı dengeleri ve hassasiyetlerin farkında olur ve ona göre konuşurdu. Yani, bu sözler ne STK'lar nezdinde, ne gazilerimizin nezdinde beklenen etki yaratmadığı gibi tepkilere de sebep oldu.

Yani kaş yapayım derken göz çıkardı, üstelik kendi gözünü. Nasıl bu kadar amatörce hata yapabildi? Hayret!

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!