DPS'ye karşı olmanın dayanılmaz hafifliği - Op. Dr. Gürçay CEM

DPS'ye karşı olmanın dayanılmaz hafifliği


Yazar Milan Kundera, modern edebiyatımızın en önemli klasik eserlerinden birisi sayılan "Var olmanın dayanılmaz hafifliği" romanındaki karakterler üzerinden toplumsal eğilimleri, önyargıları, gelişmelere göre değişebilen reaksiyonları mükemmel bir şekilde anlatmış.

Haftalardır Bulgaristan'da 11 Temmuz'da tekrarlanacak genel seçimler hakkında yazıyoruz, ki oradaki soydaşlarımızdan dolayı bu ilgi anlaşılabilir. Ama bu defa çok daha fazlası var.

1989 yılında demokrasiye geçişten günümüze Bulgaristan'da oluşan yozlaşma sistemine karşı çok ciddi toplumsal başkaldırı ve isyan var.

Bu bozuk düzenin parçası olan partileri, artık hiç bir şekilde doğrudan veya dolaylı olarak ülke yönetiminde görmek istemiyorlar.

Halkın tepkisini çeken bu sistemin parçası olan birçok parti var ama hedefte asıl iki parti var:

GERB ve DPS.

Ülkedeki yozlaşmanın ve çürümüşlüğün arkasında bunların olduğunu artık herkes bildiğinden, bu partiler geri dönüşü olmayan sürece girmişlerdir ve artık bu sürecin önüne geçebilecek hiçbir güç de yoktur.

Sebebi çok basit:

Bizzat halkın kendisi bu temizliğin yapılmasını istiyor.

İstemekle kalmıyor, bu temizlik sürecinin çok ciddi takipçisi olacağını da her fırsatta açıkça belli ediyor.

Kovuşturmalara, yargılamalara maruz kalacaklar. Milletvekilinden, belediye başkanına ve bunlarla iş yapan bürokrat ve işadamlarına kadar hepsi hakkında kovuşturmalar yapılıp birçoğu yargılanacak ve bazıları da hapse girecek.

Olacakların ipuçlarını 4 Nisan'da yapılan, ancak hükümet kurulamadığından oluşturulan geçici hükümet fazlasıyla verdi.

11 Temmuz'dan sonra yapılacak kovuşturmaların sadece öncü depremleriydi. Bulgaristan "bağırsak temizliğini" derinleştirerek devam ettirecektir.

Bu konuda ABD ve Avrupa Birliği'nin de tam desteğini almış durumdalar. ABD zaten toplumların eğilimlerini önceden tespit edebildiğinden, bu değişim rüzgarları konusunda kokuyu çok önceden hissettiğinden her zaman kazanacak tarafın yanında yer almayı başarıyor. Bunu da dünyada her ülke için işin ehli, ilgili ülke uzmanı olan analiz ve strateji uzmanları görev başına getirdiği için başarıyor.

Defalarca belirttik:

Büyük devlet olmanın temel kurallarından biri devlet politikalarında devamlılık ve kısa, orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirmektir. Yani bizde eksik olan kriterler.

Bırakın dünya ülkelerini, kendi soydaşlarımızın yoğun olduğu ülkelerde bile gerekli analizleri yapıp politikalar geliştirmeyi başarabilmiş değiliz.

Olayları iyi okuyamadığımızın en yeni kanıtı Bulgaristan ile ilgili gelişmeler. Halkın rüzgarı ile sistem partileri artık tasfiye sürecine girdiği, bu konuda ABD ve AP'den tam destek olduğu halde bizim karar vericiler hala soydaşımızı sözde temsil eden partiye destek vermek peşinde. Üstelik bu parti soydaşımızı temsil etmediği de açıkça ortadadır...

Bulgaristan'daki Türklerin 2/3 desteğini çektiği, hele ki ülkemizdeki soydaşımızın ezici çoğunluğu DPS'yi kendilerini temsil eden bir parti olarak görmedikleri halde, ki asıl gösterge ülkemizdeki soydaş kitlesidir. Oy hakkı olan yaklaşık 400 000 çift pasaportlu seçmenden ancak 20 000, yani sadece yüzde beşi bunlara destek vermekte...

Soydaşımızın çoğunluğu artık bu partiyi kendilerini temsil eden parti olarak görmemesine rağmen ve Bulgaristan'da değişim rüzgarları estiği bir ortamda bizim karar vericiler, diplomatik dille "status quo," yani var olan durumu koruma niyetinde, gelişmeleri okuyamayarak hala bunları desteklemekte.

Sonuç olarak Bulgaristan'da, halkının baskısıyla siyaset ve devlet kurumlarında yozlaşmaya sebep olanlara karşı "cadı avı" seçimlerden sonra hız kesmeden devam edeceği aşikar.

Hedefte olan partilere gelince:

Hala bir miktar seçmen desteği bulsalar da, artık onlar için gelmekte olanın geldiğini söylemek için derin siyaset bilimci olmaya hiç gerek yok...

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!