Kongre sürecindeki gerçekler ve sallamalar - Op. Dr. Gürçay CEM

Kongre sürecindeki gerçekler ve sallamalar


 

Bal-Göç'ün kongresi esnasında yaşanan tartışmalardan sonra, kongre ileri bir tarihe ertelenmek durumunda kaldı.

Ertelenmesine sebep olan en önemli mesele, tamamen yasal şekilde kabul edilen 648 üye konusuydu.

İkide bir bunu gündeme getirmenin manası da yok. Yok bir derneğin en üst mercii genel kurulmuş da, genel kurulun iradesi esasmış da, falan da filan da...

Arkadaş, genel kurullar STK, parti veya sendika gibi örgütlerin en üst karar makamı olduğu doğrudur; ama bu durum bunların her istediğini istediği gibi yapabilecekleri anlamına gelmez.

Genel kurullardan daha üstün kanunlardır. Tamamen yasal ve tüzüğe uygun şekilde kabul edilen üyelikleri genel kurul iptal edemez. Böyle bir yetkisi yoktur...

Burada sapla samanı karıştırmamak lazım; ama görüyoruz ki birileri ısrarla demagoji yaparak insanımızın kafasını karıştırma peşinde. Bu saatten sonra, bu durumu tekrar tekrar gündeme getirmenin anlamı da yok, faydası da olmayacaktır...

Hele ki divan oylamasında camianın teveccühü kimden yana olduğu açıkça belli olduktan sonra hiç yok. Bu oylama bir nevi temayül yoklaması da oldu aynı zamanda.

Bu hakikatler ortadayken hala adaylıkta ısrar etmek camiaya hizmet değil, kendi hırsının peşinde koşmak demektir.

Üstelik adaylardan biri oluşturduğu platformunun adını "Birlik Platformu" koymuş. Bu nasıl bir tezattır? Demek ki birlik; ancak kendi seçilirse birlik olacak, yoksa birlik falan yok, öyle mi?

Zaten bu zihniyet kendini daha Yüksel Özkan'ın milletvekili seçilmesinin ardından yaşanan süreçte belli etti. Bu zihniyetin amacı camiaya hizmet değil, kendi hırsının peşinde koşmak olduğunu, yönetimden istifa edip kaçtıklarında gösterdi kendini...

Neymiş? 2018 yılının son baharında kongre sözü verilmiş; ama verilen söz tutulmamış...

Sonuçta, bu karar yönetimin kararı. Son baharda kongre yapılması kararı da yönetimin; yerel seçimler arifesinde olunduğu için çok adaylı çekişmeli kongre camiamızın içinden yerel yönetimlerde değişik yerlere aday olan arkadaşlara zarar verebileceğinden dolayı, yerel seçimler sonrasına ertelenmesi daha uygun olacağı kararı da yönetimindir ( Ki o tarihte yapılacak çekişmeli kongre meclis üyesi adayı olacak arkadaşlara zarar vereceği, birkaç hafta önce yapılan kongrede fazlasıyla belli oldu ve o dönem kongrenin yapılmamış olması ne kadar doğru olduğu da teyit edilmiş oldu; yoksa böyle çekişmeli bir kongreden sonra, belki de o arkadaşlar meclis üyeliğine seçilemeyeceklerdi...)

Bu sebeplerden dolayı o tarihte kongrenin uygun olmayacağı gerekçesiyle yönetimin son derece haklı olarak büyük çoğunlukla aldığı karara tepki olarak istifa eden zihniyettir, bu zihniyet. 8 kişi istifa edip gitmişlerdi. 35 kişiden ezici çoğunluğun aldığı karara saygısızlık yaparak...

İşlerine geldiğince her yerde demokrasiden bahsedenler, çoğunluğun iradesine uymayarak bir avuç kişi olarak istifa etmeyi tercih etmişti.

Bunların demokrasi anlayışı da sadece hamasetten ibaret olduğunu kanıtlamışlardır bu davranışları ile. Kendilerini değil, gerçekten camiayı düşünen kişiler kalır, mücadelesini de, hizmetini de yönetimde devam ettirirdi...

Bunun yerine "Ben küstüm, oynamıyorum!" ayaklarınla istifa edip gitmişlerdir.

Bu iş çocuk oyunu mu ki?

Bu tipler şimdi bir de kalkacak adamlıktan, delikanlılıktan bahsedecek, öyle mi?

Bir de, bana arkadaşlar söyledi, adaylardan biri katıldığı bir programda yapılan 648 üye dahil, kongreye 1300 kişilik hazirunla gidileceğini söylemiş. Ne alakası varsa.

14 Aralıkta yapılan yönetim toplantısında, kongre ertelenmek zorunda kalındığındaki hazirun sayısı, bu seviyelerde olduğundan, birileri bu sayı ile kongreye gidileceği kanatı getirmiş.

Oysa o tarihte kongre kararı alınmadığı gibi, biz kendi üyelerimizin aidatlarını kasten ödemelerini en sona bıraktık. Stratejik olarak rakip adayların destekçilerini görmek istedik. Yasal sürenin son birkaç gününde aktif hale getirecektik kendi üyelerimizi. Elektronik ortamda aidat ödemesi yapılabildiğinden birkaç günde yüzlerce kişi banka yoluyla aidatlarını ödeyebilecekti...

Nitekim öyle de yaptık. Yani bazı arkadaşların iddia ettiği gibi planlanan kongreye 1300 kişi ile değil, beş aşağı beş yukarı, yine şu anki üye sayıları ile gidilirdi. Sonuç olarak divan oylamasında çok net görüldü ki teveccüh açık ara Emin Balkan' lehineydi. Emin Balkan lehine oluşan farkın sebebini, aralarında İstanbul ve Ankara'dan gelen kişilerin de olduğu misafirlerden kaynaklandığını söylemiş birileri.

Hangi misafir? Bu karda, kışta ve tufanda, kaç misafir gelecekti ki? Oralardan gelenler taammen yasal Bal-Göç üyeleridir. Kaldı ki, velev ki, misafirler gelmiş. Demek ki, bu kadar kötü hava koşullarına rağmen, adaylardan birine, yani Emin Balkan'a sevgi ve saygılarından dolayı oraya gelmişler. Bu durum bile camianın teveccühünün ondan yana olduğunu gösteren bir durum olduğunu anlayamıyor bu kişiler...

Kaldı ki kongreden bir gün önce paylaştığımız yazıda uyarmıştık, kongrede birileri ciddi hayal kırıklığı yaşayacak diye. Kendilerine destek vereceklerini zannettikleri destek olmadıklarına şahit olacaklar diye; ama asıl sürprizi seçim yapılsaydı yaşayacaklardı. Yani mesele 648 üye olmadığını      ( Ki bu üyelerin tamamı tek adayın üyeleri değil, her adayın üyesi var bunların içinde.)

Bu üyeler olsa da olmasa da sonuç değişmeyeceğini anlayamamış hala birileri. Ayrıca divan oylamasında aslında Emin Balkan'ın lehine kullanılan oylar daha azmış; fakat çok gibi görünmelerinin sebebi yükselen seslerin olduğunu da söylemiş arkadaşın birisi.

Oylamada çıkan sesler ortaya çıkan sonucun heyecanı ile zafer sesleridir. Bu her alanda görülür. Siyasi parti kongrelerinde de bu böyledir, STK kongrelerinde de, spor müsabakalarında da...

Desteklediğiniz taraf zafer elde edince spontane verilen tepkidir. Bunun abartılması ve gündeme getirilmesi neyin kafasıdır? Ama işin ilginç tarafı, kongrenin ertelenmesine neden olan olaylara sebep verenlerin seslerinin en gür çıkmasıdır.

Önceki hafta da dediğimiz gibi, bu tamamen tipik bir suçluluk psikolojisidir. Suçlu olanların ruh halleridir. Bu tür kişiler bilinç altında yaptıklarını örtbas etmek için her zaman çok fazla konuşur, sesleri de gür çıkar. Tam bir hem suçlu hem güçlü psikolojisi...

Ama bu tür çıkışların işe yaramadığı da apaçık ortada. Herkes neyin ne olduğunu çok net gördü. Ne ilginçtir kii kongrede olay çıkaranların tamamı adaylardan birinin çevresinde olan kişilerdir.

Divanda avazı çıktığı kadar bağıran da; bunun yanında yer alan eleman; etrafa sözlü sataşmalarda bulunan eskiden bir ilçede şube başkanlığı yapan da; bunun yanındaki ekipten, polisler dahil herkese sataşan, bir belediyede yalakalık yaparak geçimini sağlayan yavşak da bunun ekibinden; oylamada kaybettikleri iyice ortaya çıkınca kontrolünü kaybederek avaz avaz bağıran bir STK yöneticisi de bunun destekçilerinden...

Yani hepsi bu gerçekler ortadayken, pişkin pişkin provokasyondan bahsetmek klasik bir hem suçlu, hem güçlü davranışı örneğidir.

Birileri camiamızı sadece yerelde değil, ülkeyi yönetmesi için gayret sarf eder; birileri üyelik kayıtları, genel kurulda kendilerinin yaptıkları çirkinlikleri başkasına yükleme gayretleri gibi işlerin peşinde koşar...

Vizyon farkına bakar mısınız?

Camia olarak yapmamız gereken; bu tür polemiklerden uzak durmak, birbirimize karşı saygılı olmaktır.

Bu tür polemiklerin kimseye bir fayda getirmediği gibi camiamıza zarardan başka bir katkısı da yok.

Bu tür asılsız provokatif iddialara aslında cevap bile verilmemeli; ancak diğer yandan da cevap verilmediğinde hatalarını hüner zannediyor bunlar...

[email protected]

YAZIYI PAYLAŞ!