Annem Ve Ben -

Annem Ve Ben


Annem, uzun süredir kalb hastasıydı. Kemik erimesi vardı. Yürümekte zorluk çekiyordu. İki defa platin takılmıştı. Böbrek yetmezliği vardı. Nefes darlığı çekiyordu. İki defa gözlerinden katarakt ameliyatı olmuştu. Son altı ay, iyice elden-ayaktan düştü.

2019'un son günlerinde yanında idim. Sonra araya kahrolası Pandemi girdi. Ramazan Bayramı’nda seyahat kısıtlaması nedeni ile yanında olamadım. Ama torpili olan, İçişleri Bakanlığı’ndan istediği yol iznini aldı. Bu nedenle kızgınım, öfkeliyim, kırgınım. Anacığım sürekli "Gel seni özledim" diyordu…

En son Haziran 15'ten önce telefon görüşmemizde "Gel beni Ankara’ya götür, senin yanında öleyim, buralardan bıktım usandım" diyordu. Bende "Ay anam, maaşı alayım geleceğim, söz, seni Ankara’ya getireceğim" dedim.  20 Haziran 2020 Cumartesi günü, sokağa çıkma yasağı sona erdiğinde, saat 15:30'da küçük oğlum Göktuğ ile Isparta'ya hareket ettik. Saat 20:45'te evimizin önüne vardık. Anamın sevinci görülmeye değerdi. Sarıldık, kucaklaştık ellerini öptüm. Derileri kaderinin coğrafyası gibi buruş buruş sarkmış. Sarı saçları kınalı. Yüzüne ölüm siması düşmüş. 20 Haziran Cumartesi ile 26 Haziran Cuma arasında anacığımla hasret giderdik. 24 Haziran Çarşamba günü, önceki rahatsızlığını atlattığı için adanan kurbanı tığladık. Payları dağıttık. Geceleri ben ve oğlum, nöbetleşe hep yanında bulunduk.

26 Haziran Cuma günü Isparta Şehir hastanesine götürdük. Yeğenim Hüseyin Serdar Akça ile oğlum Göktuğ Çelikdönmez, kan tahlili ve röntgen çekiminini yaptırdı. Öğle arası annemi tekrar eve getirdik. Bahçede oturduk. Öğleden sonra hastaneye servis yatılı yapıldı. Doktor, yüzündeki sarılığın, kanala düşen safra taşından kaynaklandığını, yatırılmazsa, hastanın bir kaç gün içinde ölebileceğini söyledi. Annem çok sert tepki gösterdi, hastanede kalmak istemedi. Keşke onun dediğini yapsaydık! Servise yatışını yaptırdık. En son görüşüm o oldu. Kızkardeşime haber verdik. Refakatçi olarak o yanında kaldı.

O gece emara girmiş. Safra taşı operasyonu iptal edildi. Yoğun bakım servisine alındı. Doktorlar sürekli durumunun kritik olduğunu söyleyince eşim Felsefe öğretmeni Funda Çelikdönmez ile oğlum Aytuğ Çelikdönmez, Ankara’dan çıkıp geldiler. Çarşamba sabahı, saat 6 gibi ağabeyim Emekli Astsubay Necdet Çelikdönmez Elazığ'dan geldi. Tedavide öncelik, vücutta toplanan ödemin boşaltılmasına, düşük tansiyonun yükseltilmesine verildi. Sonraki aşamada tansiyon verileri düzelince diyalize bağlandı. Ancak tüm çabalara rağmen tedavi sonuç vermedi.

Ölüm Allah’ın emri, ayrılık olmasaydı… 1 Temmuz 2020 Çarşamba akşamı, şehir hastanesinden, saat 22:30'da bir telefon geldi. "Hastanız ağırlaştı, gelin görün" diye. İki araca doluşup gidiyoruz. "Oğlu kim?" diye soruyorlar? Eşimle birlikte yoğun bakım servisine çıkıyoruz. Saat 22:55’te, yoğun bakım doktoru, servisin kapısına kadar gelip "Başınız sağolsun, hastayı 22:45'te kaybettik" diyor. İçeri giriyorum, annemi göstermiyorlar. Hazırlanan ölüm kağıdında benim imzam var. Bir sonraki süreç morga inmek. Babam ve kızkardeşim “Vasiyeti vardı, morgda kalmayacak” dedikleri için anacığımın cansız bedenini eve götürüyoruz. Vucudu daha sıcak. Sabaha kadar babam başında Kur’an-ı Kerim okuyor. Ağlayanın haddi hesabı yok. Herkes şok.

Sağolsun, komşumuz Gelendostlu Kasap Kemal Yıldırım’ın kızı Canan İntaş, mezarlık müdürlüğünü arıyor. Cenaze aracını, ölünün yıkanmasını organize ediyor. Ağlamaktan gözlerimiz mosmor. Babam, sabah ezanı okununca Yayla Mahallesi Camisine gidiyor. Hem cami cemaatına 62 yıllık hayat arkadaşının vefat haberini veriyor. Hem de sela verilmesini sağlıyor. Anacığımın selası perşembe günü saat 10:20 de verildi. Ben o saatte mezar tahtalarını almak için yoldaydım. Defin yapılan yer, Dere Mahallesinde, Gölcük Yolu üzerinde yeni açılan ve pek bilinmeyen bir mevkide. Ama manzarası çok güzel. Anacığımın ruhunu teslim ettiği gecenin gündüzünde mezarlık alındı.

Uzun sözün kısası, Firdevs ve Cemal kızı, 1936 doğumlu, Isparta Senirkent Yassıörenli, Ayanlardan emekli Adliye Zabıt Katibi İsa Çelikdönmez'in 62 yıllık eşi, canım annem Naile Çelikdönmez, Hakk'ın rahmetine kavuştu. 2 Temmuz Perşembe günü, Halife Sultan Mezarlığı gasılhanesinde ebedi yolculuğuna hazırlandı. Merhumenin Cenaze Namazı, Halife Sultan Camisi'nde, saat 12:10'da, büyük erkek kardeşi Ekrem Yalçın'ın damadı, hem köylümüz hem akrabamız, Nazilli'den gelen Kadir Gülyiğit kıldırdı. Cenaze nakil aracı ile Dere Mahallesi, Gölcük yolu üzerinde bulunan Dere mezarlığında sırlandı. İnna Lillahi Ve İnna İleyhi Raciun...

Anamın Ailesi…

Kafa kağıdında doğum tarihi 18 Nisan 1936. Kendisi Atatürk’ün öldüğü yıl doğduğunu söylerdi. Neden iki farklı tarih? Savaştan yeni çıkılmış, kız çocukları “erken evlenebilsin” diye bir kaç yaş büyük, erkek çocukları “askere geç gitsin” diye bir kaç yaş küçük olarak nüfusa kaydediliyormuş. Anamın Annesi, Konya Medreseleri'nden mezun Öksüzzade Ahmet Efendi ve Fatma'dan olma Ali (Mercan Alisi) ile Mustafa'dan olma Fatma (Kara Fatma) kızı Firdevs. Anamın babası ise Arapmolla Yusuf ile Fatma'dan (kör Fatma) olma Mehmet Cemal Yalçın. Öksüz Mehmet ile Fatmadan olma 1836 doğumlu Öksüzzade Ahmet Efendi, 1907'de Senirkent’e bağlı Yassıviran köyünde vefat etmiş, mezarı Senirkent Yassıören Köyü, Aşağı Mahalle, İskender Paşa Camisi'ne bitişik Baba Garkın Türbesi bahçesinde bulunuyor. Mezar Taşında Gelin biz ona şahide diyelim, Öksüzzade Hacı Ahmet Efendi’nin mezar taşında şu ifadeler yer almaktadır: “Hüvel muin 1323 Senesi Ziyaret Eylegil İhvan Tilavet eylesün Kur’an Bağışla ruhuna fatiha İhsan Merhum Öksüzzade El Hac Ahmed Efendi Ruhuna Fatiha” yazıyor.

Annemin çocukluk çağı…

Zaman zaman eskilerden yenilerden konuştuğunda, çocukluk anılarını anlatır, genellikle gurbet temalı çok güzel mani atardı. "Zeytin yaprağını dökmez, döksede dibini örtmez" diye başlar, "Bordu kapımın kanadı üstüne kuşlar tünedi" diye devam ederdi. Aile menkıbesinde önemli yer tutan, dedesi Mercan Alisi'nin ağabeyi emekli binbaşı Mustafa Nuri’nin ölümünden önce Yassıören köyüne gelip gittiği, tarladan kalkan mahsullerden İstanbul’a götürdüğü anlatırdı. Hatta o tarihlerde küçük bir kız çocuğu olan Naile; rüyasında Kabe’yi görür. Uyandığında rüyasını anne-babasına anlatır. O sırada köyde bulunan Mustafa Nuri Efendi, rüyayı tabir eder; “Bu çocuk ileride Hicaz’a gidecek, hacı olacak” der. Aradan yıllar geçtikten sonra rüya gerçekleşir, tabir doğru çıkar. Ayan Nuri’nin torunu İsa Çelikdönmez’le evli Naile Çelikdönmez, eşiyle beraber 2002’nin Şubat ayında Hac farizasını ifa eder. Yine Naile Çelikdönmez’in anlattığına göre, Mustafa Nuri efendi ağabeyinin kızı Firdevs ve damatları Cemal’le birlikte ovaya çalışmaya giderler. Yakabağlar mevkiinde namaz vakti girince, Mustafa Nuri efendi, taş yığınlarının üstüne çıkarak yasak olmasına rağmen, ezanı aslından okur ve toplanan köylülere imamlık yaparak namaz kıldırır. Naile Çelikdönmez’in hatırladığı bir başka olay ise, yine ovada dişinin çok ağrımasından dolayı ağlamaktadır. Mustafa Nuri efendi, küçük çocuğa hangi dişi ağrıyorsa parmağını o dişinin üstüne koymasını söyler ve okumaya başlar. Az sonra dişinin ağrısının geçtiğini ifade etmiştir. İlkokulu beş sene köy okulunda okur. Öğretmenlerini hiç unutmadı. Uluğbeyli Veliyittin Oktay'dan çok söz ederdi. Okulu bitirdiğinde Veliyittin öğretmen, babası Cemal Yalçın'a annemin çok zeki olduğunu, okutmasını söyler ama Arapmolla oğlu Cemal dedem, “Kız evladı okumaz” der. Sonrası baba evinde halı dokur. Köyümüzün tarihini yazarken derlediğim yüzlerce deyim ve atasözünün kaynağı hep anamdı. Rahmetli, güzel resim yapar güzel Türkü çığırırdı. Kara kalemle güzel desenler çizerdi.

Evliliği…

Ayanlar sülalesinden Ayano Ömer Çelikdönmez'in oğlu terzi İsa Çelikdönmez ile 8 Ocak 1958'de evlenirler. “Gelin ata binmiş, ya nasip demiş” derler ama annem, taksi tutulmasını ister. Kar kış kıyamet demeden Senirkent ilçesinden kiralanan cip, anamın gelin arabası olur. Hayatı da düğün günü gibi zorluklar içinde geçer. Ekim 1958'de ilk çocukları ağabeyim Seyfettin Necdet dünyaya gelir. 1960'da 6 aylık iken vefat eden Özen dünyaya gelir. 1965'te ben, 1968'de kızkardeşim dünyaya gelir. Kendi menkıbesini arayan babam, köyde terzilikten geçimini sağlayacak kadar para kazanamayınca Nazilli'ye gider. Benim nüfus cüzdanımda, doğum yerimin “Nazilli” yazmasının nedeni odur. Okulu bitirmemde, öğretmen olmamda rahmetli anamın emeği büyük… Şair boşuna dememiş, "Ana başa tâc imiş... Her derde ilâc imiş... Bir evlât pir olsa da; anaya muhtaç imiş…” Yanarım yanarım anamla helalleşmediğime, ruhunu teslim ederken bir yudum su veremediğime yanarım. Anam bu ölümü ile "Anama ben baktım!..” şarlatanlığı yapacak olanlara da fırsat vermedi. Hepimizi eşitledi. Anladım ki anam beni vedalaşmak için çağırmış.

Annemin vefatı sebebi ile telefonla arayan, başsağlığı dileyen, Isparta dışından gelerek cenaze namazına katılan ve taziyede bulunan Antalya’dan Erkan Yalçın, Ankara’dan Serkan Yalçın, Musa Öztürk, Ahmet Gürbüz, Lokman Yılmaz, Aksaray'dan Emrullah Önalan, Mersin Aydıncık'tan Muhammed Bak ve Harun Bak, Tarsus'tan Ali Karani ve yeğeni Mustafa ile Aydın Nazilli'den gelen anamın cenaze namazını kıldıran akrabamız Kadir Gülyiğit, ayrıca İstanbul’dan çelenk gönderen kadim dost Burak Bozkurtlar'a teşekkür ediyorum.

Biricik Anacığım Naile Çelikdönmez'in ruhu şad, mekanı cennet, Hızır yoldaşı olsun, Allah rahmet eylesin.

YAZIYI PAYLAŞ!

Yorumlar / 1

  • mükremin Sarıgül | 14 Ağustos 2022 12:34

    annemize ALLAHtan rahmet sanada sabrı cemiller diliyorum ömür kadeş kendisiyle senin üniversite yıllarının son döneminde telefonda dertleşmiştik mekanı cennet olur inşallah çehtikleri günahlarına kefaret olur inşallah rabbim kıyamet günü resulüllahın livaul hamd sancağı altında bizleri buluştursun