Bunlar hiç sarı erik yememiş...
Nejla ALAGÖZ
Akşam, mecliste milletvekillerinin yumruklarının havada uçuştuğu haberiyle, eve canım sıkkın girmiştim, canım babam ise bahçemizden topladığı sarı erikleri yıkıyor ve reçellik için olanları ayıklıyordu...
Annem ve babam için, nedense bir başkadır sarı eriğin yeri ve önemi; her yaz mevsiminde, nasıl da bir sevgiyle ve sıcak bir tebessümle ikram ederlerdi evimize her gelene ve gidene.
Konuklarımıza nasıl da, " Size de verelim, bahçenize dikersiniz !" derlerdi, bu şefkatli ve babacan davranış adeta unutulacak bir cinsten değildi.
Sarı erik, her neredeyse çoktan göçmenliğin bir simgesi haline dönüşmüştü.
Sarı erik, unutulmaz bir çocukluk anısıydı, terk etmeye mecbur kaldığın memleket kokusu ve onanmış sevgiydi.
"Eskiden, bizim oralarda, Kırcaali'de sarı erik çok olduğundan, kıtlık döneminde hoşaf yapıp buğday karşılığı satarlardı köydeşlerimiz" derken babam, iki büklüm olmuş o emekçi silüeti de, kendisini onaylar gibiydi...
Kilometrelerce çok uzaklardan, hâlâ sarı eriğin lezzeti, kokusu ve hasreti sinmişçesine üzerime, şu doğdukları topraklara, köyüne, insanına, ananesine olan bağlılığı anamın ve babamın, sararmış akşam yorgunu yüzüme birazcık mutluluk vermişti.
Bir yandan geldiğimiz Evlâd -ı Fatihan topraklarındaki atalarımızın sabrı, metaneti, asaleti ve tevazusu, diğer yandan yüce meclisteki bazı kendini bilmez milletvekillerinden külhanbeyi, vasat, küstah ve aşağılık tavırlar, insanı hayrete düşürüyor resmen.
Besbelli ki, bunlar hiç sarı erik yememiş...