Göçmen kuşlar gibiydi yüreğimiz işte
Nejla ALAGÖZ
Memleketten yeni dönen anne ve babamın sesi daha canlı geliyordu telefonda, zira bu sefer annem, dokuz yaşında, Küçük Almalı'dan 1951'de göç eden teyze oğluna yıllar sonra, doğduğu evi ve atalarımızın mezarlarını ziyaret ettirmişti
.
"Çok güzel sohbet ettik, kızım" derken,babam 86 yaşındaki halamın ve 87 yaşındaki eniştemin ziyaretini, yaşlılıkları ve her geçen gün takâtten düşmelerini de iç çekerek belirtti.
Koskoca bir ömür, sonbahardan sonra kara kışa da mahkûmdu işte hayatın döngüsünde...
Bu sabah, vuuuuuuuuuu diye rüzgâr acı acı eserken, dışarıdaki şiddet acizliğimi bir kere daha yüzüme haykırıyordu.
Mesken'deki o sert rüzgârlarda ağabeyim ile ele ele tutuşarak, Ali Rıza Bey İlkokulu'na uzak olan evimizden yürümemiz, korkularımız ve uçma tehlikelerimizi de belirtmeden geçemem.
Tıpkı Bulgaristan'da civar köy okuluna, beline kadar kara bata çıka giden, sonra soba başında ıslak çorap kurutan annem ve babam gibiydi verdiğimiz çaba da.
"Kızım, tütün dizerkenki belimin ağrısını hâlâ hissediyorum içimde; kışın tarhana, umac aşı, ve turşu yenirdi.
Gaz lambanın altında sohbet ederdi büyükler, annem yere döşek sererdi, tüm kardeşler bir yorgan altında uyurduk.
Kışın köylü dinlenirdi, okumak için Eğridere'ye gitmek benim için konfordu; çünkü tütün işi daha ağırdı" , diyen babamın lafları hafızamda...
Ben de sokuldum sabah oğlumun yanına, yorgan altında aynı sıcaklık vardı, sarıldım oğluma, "Nereye gidersen git doğrulardan ayrılma!" diye fısıldayarak...
Bu sabah kaderimizde, vuuuuuuuuuu diye rüzgârın seramonisi vardı, göçmen kuşlar gibiydi yüreğimiz işte; kâh orada, kâh burada anılar ve şimdiki yaşam arasında.
Selâm olsun doğduğumuz toprakların insanına, havasına, suyuna, dağına, taşına; orada yaşamış ecdâdımıza bin bir hürmet ve rahmetle selâm olsun iki vatan arası iç çekenlere.