Bugün Bulgaristan Ulusal Radyosu'na, kendi dillerinde bir röportaj verdim.
Göçmen derneklerinden ve asıl Bal-Göç'teki son gelişmelerden ilgileniyorlardı.
Bir sözle Bursa'daki dernek kargaşası çoktan sınırı aşmış ve bütün bu süreçten yakından haberdar olmama rağmen, daha usturuplu ve kısa bir yorum yapmaya özen gösterdim; çünkü durumdan kahroluyor ve cümle aleme daha fazla rezil olmamalıyız...
Kısaca neler anlatmış oldum?
***
Türkiye'de, Bulgaristan'dan göç etmiş büyük bir camia bulunmakta ve yıllar içinde göçmenler birçok dernek ve hemşehri örgütü kurdular.
Eski komünist rejim esnasında ve hele Soğuk Savaş döneminde, ilkin kurulan göçmen dernekleri daha ziyade Bulgaristan'daki despotik rejime karşı gelirken, zor kullanarak ülkedeki Türklerin isim değişikliğine gidildikten hemen sonra ise, 17 Ocak 1985 yılında, Bursa'da Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği kuruldu.
Günümüzde kısa adı Bal-Göç olarak bilinen bu güzide derneğin, Bulgaristan'daki komünist rejimin yıkılmasında büyük katkısı oldu.
Bulgaristan'daki rejim değişikliğinden sonra, Bal-Göç ve benzeri diğer dernekler, iki ülke arasındaki kültürel ve toplumsal ilişkilerin genişletilmesinden yana tavır koydular.
Bir örnek göstermiş olursak, Bulgaristan'daki ekonomik kriz esnasında, asıl Bal-Göç derneğinin organizasyonunda ülke çapında gıda ve elbise yardımı toplanmıştı, onlarca tır dolusu malzeme gönderilmişti.
Son dönemde derneklerimizin durumu nicedir?
Devam eden pandemi süreci esnasında, çeşitli toplumsal faaliyetlerde pek bulunamadılar; fakat ülkedeki Bulgaristan'ın diplomatik temsilcilerinin ricası üzerine, tertiplenen üç seçim organizasyonlarında büyük destekleri oldu. Bilindiği gibi Türkiye'de Bulgaristan'ın Ankara'da Büyükelçiliği, İstanbul, Edirne ve Bursa'da da konsoloslukları bulunmakta.
Belki de, göçmen örgütleri ve Bulgaristan'daki bazı sivil toplum kuruluşları arasında daha yakın temaslar ve ilişkiler gerçekleştirilmeli. Hele kültürel, sosyal yardımlaşma ve ekonomi gibi alanlar ele alınmalı.
Örnek olarak Bursa gibi bir sanayi şehrinde, Balkan kökenli iş adamları tarafından kurulan dernekler mevcut. BALKANSİYAD ve RUMELİSİAD gibi kuruluşlarda, dünya çapında iş yapan işletmelerin patronları yer almakta. Neden bu zenginler kulüpleri, Bulgaristan ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesinler? Sonuçta iki adım yakın konumda bir ülke. Aynısı Türkiye'deki Bulgar yatırımları için de geçerlidir. Bu tür ilişkilerde asıl göçmen dernekleri barometre ve köprü rolünü üstlenmeli...
***
Son günlerde birçok Türkiye ve Bulgaristan medyasında Bal-Göç yönetimindeki anlaşmazsızlıklar söz konusu oldu.
Bilindiği gibi, bu köklü ve düzgün bir kuruluştur; fakat eski başkan Prof. Dr. Yüksel Özkan'ın milletvekili seçilmesinden sonra, kendisinden boşalan koltuk için adeta bir savaş başlatıldı ve her şey tersine gitmeye başladı.
Önce birkaç aday başkan seçilmek istedi, kendi aralarında anlaşamadılar ve sonunda en yaşlı üye olan Veli Öztürk'ü başkan seçtiler.
Sular yine durulmadı ve beş on kişi yönetimden istifa etti, başka bir küçük grupta yönetim kurulu toplantılarına katılmaz oldu.
Bal-Göç, siyaset üstü ve bağımsız bir kuruluş olmasına rağmen, yönetimdeki bazı üyelerin gizlice çeşitli partilerle yürüttükleri ilişkiler zamanla ayyuka oldu.
Bir de şimdiye kadar hiç görülmemiş durum ortaya çıkmakta, Bulgaristan'da faaliyet gösteren bir siyasi parti bile, buradaki kendi adamları vasıtasıyla, Bal-Göç yönetiminde söz sahibi olmak peşinde...
Ocak ayının yarısında yapılması planlanan kongre, bu sefer üç yıldır kongre için dayatanlar tarafından sabote edildi ve kongrenin ertelenmesi doğrultusunda karar alındı.
Bütün bu gelişmeler, bazı medya organları tarafından çarptırılarak yansıtıldı. Başkan adaylığını açıklayanlar birbirini suçlamaya kalkıştı. Kayyum atanmasından ve dernekte bazı usulsüzlüklerden bahsedildi; ama sonuçta bunların hiçbiri doğru çıkmadı...
En nihayetinde, dernek gecikmiş kongresini mecburen gerçekleştirecek ve her şey yoluna girecektir. Şimdiki arabozucular gidecek, yerlerine daha hazırlıklı ve siyasi ihtirasları olmayan şahıslar getirilecektir...
