Mümin TOPÇU

O şimdi yüksekten uçan kartallarla arkadaş...

Mümin TOPÇU

Bu sabah erkenciyim, umarım kusur bellemezsiniz;çünkü ailemin bir ferdi için yazmaya niyetliyim...
 
Bugün Şükrü ağabeyimi kaybedeli dopdolu üç yıl geçti; ama onu anmadığımız ve hatırlamadığımız tek bir günümüz olmuyor.
 
Gün geçtikçe, yarım kalan davasına, diğer ağabeyim Lütvi ile daha sımsıkı sarılıyoruz ve bu şekilde aziz hatırasını yaşatmaya boynumuzun borcu olarak biliyoruz.
 
Şükrü ağabeyimi bilenler iyi bilir. Biraz haddinden fazla zeki ve entelektüel birisiydi.
 
Bir o kadar da Türklüğünle ve ana vatanımızla gurur duyuyordu.
 
Durmadan okurdu, bilgi edinmeyi pek severdi. Keşke internet çağında doğmuş olsaydı...
 
Liseyi yüksek başarıyla bitirdi ve üniversiteye matematik okumak için kayıt oldu.
 
İki yıl geçmeden yedi tepeli şehrin zehir saçan hafiyeleri, kırsal kesimden gelen, bu yüksek IQ'ya sahip Türk gencinin önünü bir şekilde kesmeye kararlaştırmışlardı.
 
Kısa bir sürede, çeşitli siyasi komplolar üretilerek alma materin dışına kondu.
 
Her ne kadar sancısını yüreğine gömmüş olsa bile, artık rejimin tekdüzeliği ve acımasızlığı onu basbayağı boğmaya başlamıştı.
 
İçinde fırtınalar estiren ızdırap ve sıkıntılarını, bizden gizlemeye çalışıyordu.
 
Artık bir kere mimlenmişti.
 
İnşaatlarda çalışma bahanesiyle gidip Varna'ya yerleşti.
 
Birkaç yıl sonra, gıyaben yüksek eğitimine devam etme izni çıktı.
 
Bu sefer inşaat mühendisliği bölümünü seçti.
 
Sınavlarda gösterdiği yüksek başarıdan dolayı, Sofyalı profesörler hiç de hoşnut kalmıyorlardı.
 
Onlara göre, bir Türk genci, hele rejim karşıtı olarak tescilli birisi, bir tek el arabasıya inşaatlarda beton taşımaya mahkumdu...
 
Ağabeyim, zaten aynısını yapmaya mecbur kalıyordu; ama özgür ufku artık başka denizlerde yüzmeye hevesliydi...
 
Akabinde yeni siyasi hamleler yüz gösterdi ve tezelden, kendisini Varna cezaevinde buldu.
 
Böylece yüksek öğrenim hayallerini tamamen yitirmiş oldu.
 
Daha sonra, üzerimize o karanlık 1985 yılının kabusu tam çökmek üzereyken, bir sisli kış gecesinin karanlığında onu ailecek belirsizliğe uğurlamış olduk.
 
Şükrü ağabeyim, daha o zaman özgürlük yolunu seçmişti.
 
O dönemde, yeni yağmış derin kar üzerinde kalan ayak izlerini keşke bizler de takip etmiş olsaydık; ne yazık ki, bir azınlık toplumu olarak kendimizde bu cesareti bulamadık...
 
Yarım yıl sonra, gizli bir kanaldan başkent Sofya'da bulunduğunu ve "yer altına indiğini" öğrenmiş olduk.
 
Onun gönlünde, birtek Türk kimliğini koruyabilmek arzusu yatıyordu...
 
Beş altı arkadaşıyla beraber gizli bir grup oluşturarak birçok tehlikeli aksiyona yelteniyorlar, ülkede çapında yaşayan Türk toplumunun yeniden özgürlüğüne kavuşturulması için, kendilerini geri dönüşümü olmayan  çetin ve amansız bir mücadelenin içinde buluyorlar.
 
Tam olarak neleri başardıklarını, istihbaratın o dönemki  Türk masası şeflerinin yazdıkları "memoar" kitaplarından ayrıntıları ile öğrenebilirsiniz.
 
Demek ki, emniyetçiler aç bırakıldıklarında, derhal anılarını yazmaya kalkışıyorlar...
 
1985 yılında, rejimin ajanları her yeri ve herkesi sıkı gözetim altında tutuyorlardı.
 
Ailemizin diğer fertleri de taciz altındaydı, hepimiz birkaç kere polis sorgulamasına ve çeşitli şantajlara maruz kaldık.
 
En sonunda, emniyet güçleri tarafından ablukaya alınan başkent Sofya'da ağabeyimin grubu deşifre oldu ve aramızdaki iletişim tamamen koptu.
 
Korkunç bir telaşa kapılmamız hiç elde değildi.
 
Yıllarca süren, rahmetli annemin hıçkırıkları hala beynimde zonklamakta...
 
Sorgulama süreci epey uzun sürdü.
 
Bu esnada her gün dövüldüler ve ağır işkencelerden geçirildiler.
 
Türk asıllı tutukluların, soruşturma esnasında gösterdikleri cesaret ve çetin direniş, sadist ruhlu polisleri adeta deli divaneye çeviriyordu.
 
Bu hazin ve sarsıcı hadiselerin bazı şahitleri hala hayatta. Aynı ölüm hücreleride yatan Seydali ağabeyin, hatıratında yazdıkları hiç de unutulacak cinsten değil:
 
"Şükrü Topçu'yu her gün sorgu odasından iki kişi, kollarından sürükleyerek getiriyordu ve ayak tabanlarından akan kan izleri ise her yere sıçrıyordu..."
 
Aynı, bu ölüm hücrelerinin birisinde, bir gece ansızın milli kahramanımız Ömer Efendioğlu ( Saatçı Ömer) ağır işkenceyle öldürülüyor...
 
Vaktinde Kırcaali'nin merkezi noktalarına 19 Türk Bayrağı asan, başka bir milli kahramanımız olarak ismi parlayan Ramadan Yusuf, o gece duyduğu yardım çığlıklarını hiçbir zaman unutmayacaktır...
 
Hani meşhur bir Çorlulu bilmem neyin temsilcisi aramızda durmadan böbürleniyor ya, acaba kaç kere gidip aynı şehirde oturan Ramadan paşamızın kınalı elini öptü ve kendisinden icazet aldı. 
 
Eğridereliler, nedense ağabeyimin cenaze merasimine bile katılmaktan korktular...
 
***
1989 yılının Aralık ayında, siyasi mahkumlara af çıktı ve Şükrü Topçu yeniden ailesine kavuştu.
 
İlk iş olarak, Eğridere'de, bütün Doğu Rodoplar'dan gelen Türklerin katılımıyla, yıkılan komünist rejime karşı büyük bir protesto mitingi düzenlemek oldu.
 
Artık herkes özgürlüğe ve demokrasiye bir kere inanmıştı...
 
Kısa bir sürede, Lütvi ağabeyimle beraber bütün Kırcaali ilini dolaşıp ilk SDS ve DPS örgütlerini kurdular.
 
Bu durum, Rusya yanlısı derin devletin hiç hoşuna gitmedi ve ellerinden geleni yapıp, DPS'nin SDS koalisyonuna katılmasına bir türlü izin vermediler; çünkü bu gerçekleşmiş olsaydı, günümüzün statükocuları ve mafiyotları daha o zaman yerin dibine sokulacaklardı...
 
İlk seçimlere ramak kala, Bulgar istihbaratı, Kırcaali ilinde, tamamen demokratik bir şekilde kurulan ilk DPS örgütlerinin tümünü tasviye etti ve yerlerine yenilerini kurdurttu.
 
İşte bu şekilde gerçek bir özgürlük savaşçısı olan Şükrü Topçu'nun kanatları bir kere daha kırılmış oldu ve üç yıl öncesi ansızın aramızdan ayrılarak üzgün bir şekilde ebediyete uçtu...
 
Şimdi birleri kalkmış ve sizlere bahsettiğim derin devletin temsilcileri için bizim Türk toplumundan oy dileniyorlar...
 
Bugün, Şükrü Topçu'nun makberi, Aladağ'ın yüksek eteklerinde bulunuyor.
 
Fazla gideni geleni olmuyor, herhalde birtek yüksekten uçan kartallarla konuşuyordur, onlarla arkadaş olmuştur...
 
Mekanın cennet olsun, sevgili ağabeyim!
Yorumlar 1
Muhammet Kurtuluş 07 Haziran 2024 17:43

Rahmetli gerçekten azimli ve mücadeleci özel bir insandı.Matamatikte tartışmasız bir zeka abidesiydi. Haksızlıklara karşı gösterdiği bu üstün cesaret herkes için gurur verici bir örnek. Allah Rahmet eylesin.Mekanı Cennet'dir inşallah. Mümin kardeşime de bu güzel hatırlatma için teşekkür ederiz.Ellerine sağlık,selski.

Yazarın Diğer Yazıları