Kış uykusundan önce kültürümüzü konuşalım
Mümin TOPÇU
Derin kış uykusuna dalmadan önce, kültürel gelişim alanlarımızdaki bütün sorunları hep beraber açıkça tartışabiliriz, ayrıca bu konu ile bağlantılı yorum ve görüşlerinizi her zaman Misyon'da yayımlamaya hazırız.
Eski totaliter rejim zamanında her zaman bir siyasi partinin güdümünde çalıştık ve yarattık, sonuç büyük hüsran oldu, kaybeden bizler olduk ve hala ayaklarımızın üzerinde duramıyoruz.
Şimdilerde ise hala aynı karanlık güçlerin emirlerine itaat edenler ve içimize sızmış onların uzantıları, gene kültürel gelişimimizde söz sahibi olmak istiyorlar. Bir sözle yine siyasi vesayet altında ezilmekteyiz...
Bütün kültürel çalışmalarımıza siyasetin kirli ve ikazcı parmağı uzatıldığı müddetçe, bizler bir adım bile ileriye gidemeyiz.
Kültür ve sanat, özgürlüğün ve bağımsızlığın simgeleridir.
Bunca yıl boşuna heba oldu gitti. Uzun yıllardır boy gösteren siyasi zümre ve bizim militan takımı, acaba neden kültür cephemize ihanet ettiler?
Küçük kasaba ve köylerimizde yaşayan yerel halkımızın ne kadar çok folklor geleneklerimize bağlı olduğuna tanıklık ediyoruz. Yeri geldiğinde örf ve adetlerimiz sergilenebiliyor ve yaşatılabiliyor. Geçmişle olan bağlarımız henüz tamamen kaybolmamış durumda. Ama galiba hepsi bu kadarcık...
Geçenlerde arkadaşım Nurten Remzi'den güzel bir haber aldım. Mozaik dergisini Şumnu'da yeniden çıkarmaya başlamış. Belki de, on yıldan fazla bu güzelim dergi kahpece yasaklanmış durumdaydı.
Siz hiç bir Türk asıllı siyasetçinin veya bir milletvekilimizin, Şumnu savcısının karşısına dikilip:
"Hey, savcı bey, siz hangi yasaya ve kurala göre bizim dergimize el koyuyorsunuz?"
sorusunu bilinçli bir şekilde yönlendirmediğini düşünebiliyor musunuz?
Bunca yıldan sonra, bu dergi nasıl yeniden çıkmaya başladı? Hani yasalara göre yasaklanmıştı? En sonunda görüldü ki, olay sadece var olan köhne ve yasakçı zihniyetten kaynaklanmakta.
AB mahkemesinin acar hakimi, Şumnu savcısının yanlışını görebiliyor demek...
Ya bundan sonra bu dergiye sahip çıkacağız mı? İşte bu meçhul!
Emel ve Mehmet Alev çifti, uzun yıllar Kırcaali'de Alev dergisini çıkardı. Bunu nasıl başardıklarını bir tek kendileri biliyordur çünkü kendilerinden başka dergiden ilgilenen ve sahip çıkan olmadı. Artık bu güzide dergimiz de yok oldu.
Deliorman'da Hoşgörü dergisi vardı, artık yok.
Nice zengin siyasetçiler geldi geçti yanı başımızdan fakat hiç birisi can çekişen edebiyatımıza ve kültürümüze el atmadı.
Bahsettiğim o siyasi zümrenin içinde barınan hiç milyoner yok mu dersiniz, hepsi mi gariban ve yırtık donla dolaşıyor ortalıkta?
Hayat bulan kültürel etkinliklerimizin bir çoğunun ağırlığı neden yalnız Türkiyeli soydaş diplomatlarımızın omuzlarında?
Bizlere ise onların kolları arasında bir tek fotoğraf çektirmek mi düşüyor?
Haktan, özgürlükten ve demokrasiden dem vurmaktayız. O zaman, neden yerel bazda bütün medyalar paranın gücüyle satın alınmakta, gazeteci kardeşlerimin ağızlarına bant çekilmekte?
Bulgaristan'daki Türklerin sadece yandaş ve satılmış medyalara mı ihtiyacı var?
Bizim torunlarımız sadece bir takım porsiyon dağıtan agalar için mi destan yazmalı?
Başka tasvip edilmeyen konudan yazanların dilini ve kolunu mu keseceksiniz?
İşte bundan dolayı, siyasi zümre, kültürel gelişimimizden elini uzak tutmalı. Biz ondan tehdit ve korku salmasını istemiyoruz. Yeter ki önümüzü açsınlar, ödenekler bulsunlar...
Ulusal çaptaki televizyonlardan, radyolardan, gazete ve dergilerden hiç bahsetmeyelim. Radyo ve televizyonlarımıza, çoktan ulaşmamız gerekiyordu ama bahane aması bir sürü...,
Gazete ve dergilerimizi ise kendi gücümüzle nir şekilde çıkarmalıyız. Hiç bir devlet gazete ve dergi yayımlamaz. Siyasi partiler ise siyasi amaçları doğrultusunda gazete ve dergiler çıkarır, bu ise bizim işimize gelmez...
Bu denli vicdansızların önderliğinde mi bizim kültürümüz aydınlığa kavuşacak dersiniz?
Bizim önümüzde diskriminasyonu ve engelleri, asıl itaat ettiğimiz siyasilerimiz uygulamakta.
Bundan yıllar öncesi, bir grup yakın arkadaş, Kırcaali'de Türkçe yayın yapacak olan özel bir radyo açmak istedi. Bahsettiğim o gerici ve yasakçı zihniyeti, bu tür bir radyoya ihtiyacımız yok demişti. Sanmayın ki bunu diyenler Bulgar asıllı milliyetçilerdi...
Güya bir de BNR'e Kırcaali'de şube açacaktı ve ana dilimizde yayınlar başlatacaktı. Bütün bir yıl boyunca bu radyo konuşuldu, tartışıldı, kararlara bağlandı ve en sonunda ne dediler biliyor musunuz: "Türkçe radyoya resmi talep yok!" Yani herhangi bir resmi kuruluştan veya sivil toplum derneğinden dilekçe verilmemiş...