Aliosman Ayrantok ve Ali Kemal Balkanlı - Türkçülüğün iki neferi
Mehmet ALEV
Tarihimizde, biraz gerilere gidersek, karşımıza, ne pahasına olursa olsun, Türklüğümüze sahip çıkan, Türklük uğruna büyük özverilere imza atan kişilerle karşılaşırız.
Bu, oldukça kısa yazımızda onlardan sadece ikisinden söz edeceğiz.
Biri, dört dörtlük Dobruca evladı Aliosman Ayrantok.
Öteki de, Güney Bulgaristan, Trakya ve Rodoplar’da kalıcı çalışmalara imza atmış Ali Kemal Balkanlı’dır.
Aliosman Ayrantok kimdir?
Genç nesillerden söz etmeyelim, yaşını başını almış, ellileri, altmışları aşmış kimseler arasından bile, O’nu bilen ve tanıyan şahıslara rastlayacağımıza pek inanmıyorum.
Oysa, yurdumuzun, bu bölgesindeki köylerde hem öğretmenliğini yapacak hem de vakit buldukça şiirler kaleme alacaktır.
Ayrantok, 1878 yılında, Varna’nın Beypınar köyünde dünyaya gelir, kendi köyünde ilk ve ortaokulu tamamladıktan sonra, bununla yetinmeyip soluğunu İstanbul’da alır. Lise ve ticaret okullarından mezun olur, bunlarla da yetinmez, üniversitenin hukuk bölümünde tahsiline devam eder.
Görüldüğü gibi, o yılları da göz önünde bulundurduğumuzda, bu eğitim ile İstanbul gibi bir başkentte rahatlıkla bir çalışma alanı bulabilir, paşa gibi yaşardı.
Öyle ki, birçok yaşıtları da bunu tercih etmişlerdir. Ne var ki, Ayrantok bu kafada değildir. Sevdiği, yurdu yuvası Dobruca’sına döner ve 30 yıl boyunca köy okullarında öğretmenlik eder, Türklerin kültürel yaşamlarına katkılar sağlar.
İktidar, bu yüzden O’nu tutuklar, eziyetlere tabii tutulur, mesleğinden de uzaklaştırılır. Bu eziyetlere, kısıtlamalara rağmen, Türklüğe hizmetinden bir milim taviz vermez.
Yöre insanlarının kültürel yaşamları ile iç içedir. Yazdığı şiirler, dörtlükler halinde kahvelerde, köy meydanlarında ağızlardan düşmez.
“Fen, sanat mektebi cennettir, cennet
Gidip de görmemek vallahi cinnet
Hayatta kimseye eylemez minnet
Bir hüner mektebi gören be yahu”
Ayrantok, şiirlerinde öyle konular yakalamıştır ki, onlar bugün bile bir milim güncelliğini yitirmemişlerdir. İnsan ve memleket sevgisini hiç elden bırakmaz. Şiirleri, o yıllarda yayınlanan ”Dobruca”, “Tuna”, “Haksözü” ve ”Çardak” gibi gazete ve dergilerde yer bulur.
Şair, 1952 yılında, yaşamını yitirir. Mezarı, Dobriç’in Onogur köyündedir.
Bu büyük insan ve şairle ilgili bize düşen nedir?
Ayrantok, maalesef hayatında eserlerini bir kitap halinde yayınlayamamıştır. Bir an önce, eserlerinin derleyip toplanması, kitap haline getirilmesi, Türk kültürümüze büyük katkı sağlanmış olacaktır...
Ali Kemal Balkanlı kimdir?
Yaşamını Türk davasına feda eden Ali Kemal, 1900’de İstanbul’da dünyaya gelir. Ailesi, Bulgaristan’ın Tırnova şehrindendir.
1877-1978 tarihinde cereyan eden Rus-Osmanlı Savaşı, Balkanlar’daki Türkleri perişan ettiği gibi onların ailesini de İstanbul’a sürmüştür.
Ali Kemal’in babası, Osman Nuri Bey, aydın bir kişidir. Anadolu’nun birçok bölgelerinde memurluk yapar, Bolu valisi iken, Yunan işgalinden sonra, Bulgaristan’a geçerek, Şumnu’daki Nüvvab okulunda yaşamının sonuna kadar öğretmenlik yapar. Oğlu Kemal’i de Filibe’de oturan dedesinin yanına gönderir. O, burada ilkokulu bitirir, ortayı da İstanbul ve Anadolu şehirlerinde tamamlar.
İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra, İtalya’da ”Victorio Alfieri” Yüksek Okulu'nda İtalyan dili ve Edebiyatı üzerinde 4 yıl yüksek öğrenim görür ve bu arada bir sıra Türkiye’nin Roma Büyükelçiliği'nde memur olarak da çalışır.
İtalya’dan döndükten sonra, 1922 tarihinde Bulgaristan’a gelir.
Ecdat yurdu, Bulgaristan Türklerine bir an önce, hizmet etmek için hiç bir yerde dur durak bilmez.
Otobiyografisine bir göz atınca, bir süre Ali Kemal’i Peştere kasabasında görüyoruz. Daha sonra Hasköy, Harmanlı ve Kırcaali Türk okullarında öğretmenlik ve müdürlük yapar, Filibe’de kalıcı mekan tutar.
1926-1930 yıllarında, Sofya’da çıkan ”Çiftçi Kurtuluşu” gazetesinde başmuharrir ve idare müdürü görevlerini yürütür. Daha sonra da 1934-36’da “Balkan Postası” gazetesinin sahibi ve başmuharriridir. Bu tarihlerde, Ali Kemal, okullardaki eğitimle ilişkileri kesmeyip birçok ilk okul ve ortaokul kitapları yazıp neşreder.
Ayrıca en önemli eserlerinden biri de Filibe’de yayınladığı “Yeni Türk Lügati” kitabıdır. Bu değerli eser, yıllarca Türk aydınlarının başucu kitabı olmuş, ellerden düşmemiştir.
1937’de, bundan birkaç yıl önce Bulgaristan'da iktidarı ele geçiren azılı Bulgar milliyetçilerinin baskılarına dayanamayıp Türkiye’ye gelen Ali Kemal, kalemi elinden bırakmaz, memurluk yapar, eserler yazar.
1986 yılında yayınladığı “Şarkı Rumeli ve Buradaki Türkler” kitabı, o yıllarda Bulgaristan Türklerinin hayatını, kültürünü ve sorunlarını anlatan ansiklopedik değerde bir yapıttır.
Birçok araştırmacılara göre, kaleme aldığı ”Alev ve Kül” romanı, Bulgaristan Türk edebiyatında bir ilktir.
Öyle ki, sözde değil, özde bir Türk olan Ali Kemal Balkanlı, 1992 yılında yaşamını yitirir.
Türklüğe, Türk dünyasının yaptığı hizmetleri ciltlere sığmaz, filmlerle de anlatılamaz.
Dolayısıyla, bu yazıda konu ettiğimiz iki Türk dahinin hayatları, yorulmak bilmeyen çalışmaları, günümüzdeki “Türkçüyüz”, “soydanız”, “ataların atasıyız” ifadeleriyle kürsülerde, yumruklar sıkarak, tükürükler fırlatarak demeç verenlere en başta birer örnektir.
Tek sözle, Türkçülük, Türkün yanında, göz göze olup, sorunlarıyla tanışarak, onları bir an önce yok etmektir...