Mehmet ALEV

Güzel Türkçemiz

Mehmet ALEV

 Muharrem Ergin’i okuyorum. Türk Dilbilgisi kitabı gerçek bir abide. Zengin dilimizi öylesine incelemiş ki. Hocanın elini öpmek geçiyor içimden...

Ayrıca dilimizin "ek” zenginliğine hayranım. Hele şu "ses uyumu”. Bu, ne harika kural!

Sanki kelimeler kelime değil, bir müzik notası. Şırıl şırıl akan su...

Renkten renge koşan bir güz ormanı...

Dikkat ediyorum; öteki dillerden gelen kelimeleri de öylesine sıcak karşılıyor, onları da o müziğin akışına katıyor.

Mükemmel, tebessüm, ilelebet, himmet...

Bir dil ki, bakmışsın Uygurlar’ın Kaşgar kentinde konuşuluyor, bir bakmışsın Yugoslavya'nın Adriyatik kıyılarında, ya da Rusya'nın orta göbeğindeki Kazan şehrinde...

Dilimiz, bu yüzden öz toprağımızda yasaklanmıştı.

Köşe bucak; ancak fısıltıyla konuşabiliyoruz.

Bu ne rezalet!

Bir ara oğlum beni televizyona çağırdı. - Gel dedi. N.Haytov'u dinle.

Haytov dedikleri, üç beş hikayesiyle meşhur olmuş bir orman mühendisi.

Adam bizi, Bulgaristan Türklerinin aslını konuşuyordu.

Davulun tokmağını ikide birde kasnağına vuruyordu.

Onaya sürdüğü "deliller” hep saçma şeyler...

Hatta bir hikayesinde, daha sonra filmi çevrilmiş "Kozirog”ta /Keçi boynuzu/ Müslümanlar cenazelerini toprağa verdikten hemen sonra, yangından kaçarcasına kaçırılmış...

Bu ne abes iş? Hangi Müslüman bunu yapmış?

Pomakların geçmişini, geleceğini, bugününü bildiği gibi okuyordu.

Bu yüzden lanse edilmiş, yıllarca sırtı okşanmıştı. En iyi ödüllere lâyık görülmüştü!

Oğlumla beraber, BBC’nin Pazar yayınını merakla izledik.

Gönlümüzü doldurdu.

TRT’yi aylardan beri izleyemiyoruz.

Müthiş bir cızırtı asabımızı tamamen bozmakta, bu vahşetin ta kendisi...

"Benim istediğim müziği dinleyeceksin, benim televizyonumu seyredeceksin, benim istediğim töreni şöleni kutlayacaksın. En nihayet benim konuştuğum dili konuşacaksın..."

Zorbalığın, bu şeklini Orta Çağlar bile görmemiştir...

17 Eylül 1989.

Yazarın Diğer Yazıları