Basit bir don meselesi
Mehmet ALEV
Biraz mizah
__________
Ne doğruyu, ne eğriyi yazmayacağım artık, diye kendi kendimi kandırdım, derken sol yanımdan, daha doğrusu vicdanımdan anında bir uyarı aldım:
"Sen bu davaya el atmışsan, bu yolu seçmişsen, ne yazıdan, ne söylemlerden vazgeçebilirsin! Yapış kalemin sapına!"
İşte bu yüzden, ülkenin başına kim geçecek, başkent Sofya'daki o muhteşem koltuğa kim oturacak, çatışması ayyuka çıkmışken bir güldürü kaleme almak geçti aklımdan...
Uzun ömür bu sana, üç beş yıl ile bir şey olmuyor. Binbir çeşit işler, iş yerleri değiştirdim.
Apartman komşularım, bir gün" Sen olacaksın bizim kapıcımız!" demesinler mi?
Bu taleplerine karşı koyabilir miyim ? Nerde, o cesaret bende? Sonra cemaatin kestiği parmak kanamazmış, demiş atalarımız.
Ne iş olursa olsun, ben işimi iş bilirim. Sadece gireni çıkanı kontrol etmek değil, daha binbir çeşit ayrıntıları var kapıcı başının.
Hele şu lodos var ya, allak bullak ediyordu balkonlardaki serili giysileri. Ben de yere düşen, yapılarda asılı kalan çorapları, gömlekleri, hatta donları daha fazla uçurmasın, diye topluyor, depoda koruyordum.
Bir akşam yedi sekiz yaşlarında bir oğlan geldi ve:
- Annemin donu yere düşmüş, topladıysanız verir misiniz! - diye ricada bulunmasın mı.
- Oğlum, dedim, yanımda beş on tane don var! Hangisidir annenin donu. Ben nereden bileyim! Söyle ona kendisi gelsin! - dedim.
Aradan yarım saat bile geçmemişti. Anne gelip hırsla başıma dikildi:
- Sen ne istiyorsun, çıkar ver oğluma giysimi!
- Ben ne bileyim hangisi sizindir! Girin içeri, kendiniz görün, hatta deneyin!
Bu olaydan sonra başıma ummadık şeyler geldi.
Hatta polise bile hesap vermem gerekti. "Neymiş be, görevimi kötüye kullanıyormuşum!"
Bir basit don olayını büyüttüler de büyüttüler.
Bana da ne kalır? Dört dörtlük yerine getirmiş olduğum görevimi bir don yüzünden terk ettim...