Ağlayan okul
Mehmet ALEV
Hiç ağlayan okul mu olurmuş, diyenler olur, aramızdan.
Olur, olur, hem de nasıl!
Köyümüzde bir okul var. Bundan birkaç zaman önce yanından geçerken, zaman zaman kuran okuyanların sesi, Türkçe konuşmalar, tartışmalar, ara sıra da şakalaşmalar gelirdi kulağınıza.
Ne oldu, ne gitti, ne bilen, ne gören oldu!
Bu kocaman okul, bir yerlerden, ”Sus!” emri almışçasına, bir daha ne sesi duyuldu, ne de nefesi…
Böyle bir hal görülmüş müdür?
Ne tatil söz konusu, ne ders yılı bitimi!
Şimdi, bu okul yanından geçmeniz olursa, kulaklarınıza, isteyin veya istemeyin içeriden ağır bir ses gelecektir.
Kimilerine göre, bu ses, bir ağlama sesidir.
Sanki, sıkıla büküle bir yaşlı ağlıyor duvar diplerinde.
Oysa bu bina yıllarca çocuk, genç sesleriyle çınlamış, sevinçten adeta yerinde duramadığı anlar bile olmuştur.
İnsanın soracağı geliyor: Acaba, dünyanın bir başka yerinde, bir başka köşesinde harıl harıl çalışan bir eğitim ve öğretim yuvası alelacele kapatılmış mıdır?
Öğrencilerin sesleri susturulmuş mudur?
Okul binasını, avlusunu, bahçesini pür dikkat izlemek geçti içimden.
Ne gördüm, nelere şahit oldum?
Buralarını kuşlar da terk etmiş, arılar da vızıldamıyor…
Şu sıraları memleketimizi baştan başa ilgilendiren sorunlar içinde bocalıyoruz.
Başımızdakilerden biri, çıkıp, bu okulun ağlayışına bir kulak verse, en azından derdini sorsa ve nihayet ağrılarına bir ilaç bulsa, ne iyi olur...
Ancak, her kim olursa olsun, buradan geçerken kulaklarını iyice temizlemelidir!
Kulaklarınız doluysa, ne ağlayışları duyarsınız, ne sızlayışları…
Aylardan, yıllardan beri büsbütün ümitsizliğe, kırgınlığa düşmüş köy halkı en nihayet sevindirilirse, harika olur.
Böyle bir halk adamı da coşkudan hiç havalara uçurulmaz mı?