Rodoplar'ın ünlü başıbozukları
Mecit BAYRAKTAR
Kardeşlerim, geçmişini bilmeyen ve doğru bilgi kaynağından beslenmeyen, gün gelir sizlere kötüler iyi ve iyiler de kötü olarak tanıtılır.
Hikayemize konu olan kahramanlar, Bulgarlar için kötü adamlardı, fakat Bulgaristan'da cereyan eden tarihi gerçekleri anlamak için yazılan ve çizilenleri bazen tersinden okumanız gerekir...
Neşredilen bütün kitaplarda, işgale karşı direnen kahramanlar, Rodoplar'ın başıbozukları olarak gösterilmekte...
" Başıbozuk" sözcüğü, masum bir sözcüktür, fakat Bulgarların beyninde başka çağrışımlar yaptığından dolayı, kin, öfke ve nefretle anılır.
Başıbozuklar, Birinci Balkan Savaşı'nda işgal güçlerinin baş belası olmuşlardı.
"Yiğidi öldür; ama hakkını da ver!" diye bir deyimimiz vardır.
Bulgarlar, bu yiğitlerimize karşı savaştılar, bir kısmını da şehit ettiler. Kötü adamlar olarak unutulmamaları için bazılarının adlarını kitaplarına yazdılar.
Sözü edilen kahramanlar, Balkanlar'da Türk varlığı için kanlarını akıttılar; fakat ne Türk tarihinde yer aldılar ne de başka kitaplarda anlatıldılar...
Onlar, utanç verici Birinci Balkan Savaşı'nın içinde bulundular, bu savaşın kahramanları oldular.
Uzun yıllar, halkın dilinde efsaneye dönüştüler. 1920' lerde, 1930' larda anlatıldılar. 1940' larda da anlatıldılar. 1950' lerde hala hatırlanıyorlardı...
1960' tan sonra komünist rejim adlarının söylenmesini bile yasakladı. Unutturuldular.
Balkan Savaşları'nın 111. yıldönümü nedeniyle, o büyük ateşin küllerini biraz eşelim.
Bir kez daha o " kötü adamları" hatırlayalım. Bilmeyenlere de hatırlatmış olalım.
Kale gibi Bulgar Ordusu'nun karşısına dikilen bu yiğitler ve günümüzde unutturulmuş kahramanlar.
Bugün, kaç kişinin onlardan haberi var?
Mestanlı yöresinin direnişçileri kimlerdir ?
Göçler köyünden Şerif Çavuş ve Ali Onbaşı, Kırcaali- Mestanlı ana yolunun Söğütlü Çayı köprüsünü, Bulgar askerine geçilmez kıldılar. Günlerce Bulgarların keşif birliklerinin korkulu rüyası oldular.
Bir kısmını pusuya düşürdüler, perişan ettiler. Bir kısmını da 21 Ekim 1912' de işgal edilen Kırcaali'ye kadar kovaladılar.
4 Kasım 1912 tarihi, Mestanlı'nın işgal edildiği kara bir gündür. Üç dört farklı yerde büyük çatışmalar oldu. Ne yazık ki, Mestanlı da kaybedildi.
İşgalden sonra roller değişti. Tahkikat başladı. Bulgarlar, keşif timi subayını öldürüp, beyaz atına el koyanın Göçler'den Şerif Çavuşun grubu olduğunu öğrenmişlerdi.
İzini sürdüler ve kahramanlarımıza ulaştılar. Gün, Bulgarlar için intikam günüydü. Göçler köyünü bastılar. Şerif Çavuş'u, oğlunu ve 7 yakın silah arkadaşının kollarını arkadan kıskıvrak bağladılar.
Mestanlı'ya sorguya götürmek için yola çıktılar. İçlerinde besledikleri Türk düşmanlığı o kadar büyüktü ki, dayanamadılar ve yol boyunca onlara tüfek dipçikleriyle, tekmelerle, kırbaçlarla vurmaya başladılar. Tepkiler karşısında, Şerif Çavuş'u cezalandırmak için, oğlunun derisini canlı canlı yüzmeye kalktılar.
Buna dayanmak mümkün değildi. Eller, kollar bağlı olmasına rağmen kükrediler. Kılıçlar onlarda, tüfekler onlarda idi. Sonucu tahmin etmek zor değil. Birer birer Dağ Tarla yakınlarında doğrandılar, şehit edildiler...
Mehmedali Çavuş, Mandacılar köyündendi.1897 Yunan Savaşı'nda bulunmuş, gösterdiği cesaretinden dolayı göğsüne Abdülhamit tarafından kahramanlık nişanı takılmıştı.
4 Kasım 1912'de Dambalı dağı, Umuroğulları tepeleri, Umuroğulları ve Mandacı köyleri, Yarbay Protogerov' un azılı Makedon- Ermeni lejyonerleri tarafından sarılmıştı. Karşılarına dikilip, onları durdurmaya çalışan Mehmedali Çavuş ile otuza yakın silah arkadaşı oldu. Güçler eşit değildi ve savaş esnasında kahramanlarımızın hepsi şehit düştü...
Dambalı dağının batıya bakan yamaçlarında ise Şahveli ve Turgutlar köylülerinden oluşan bir başka fedai grubu, işgal güçlerine karşı direniyordu. Hacılar grubu olarak da bilinen direnişçilerin sayısı otuz beş gönüllü direnişçiyi geçmiyordu.
Karşılarında deneyimli savaşçılardan oluşan Ermeni ve Makedon taburu bulunuyordu. Silah ve sayı üstünlüğü karşısında fazla direnemediler ve sabahın erken saatlerinde Bakacak sırtlarında başlayan çatışmalar ve kovalamaca, ikindi vakti Turgutlar yakınlarında son buldu.
Burada kıstırılan grup, esir alınıp sorgulandıktan sonra lime lime doğrandı. Gözleri oyulup uzuvları kesilip parçalandı. ( Görgü tanığı bir direnişçinin anlatımları. Kaynak kişi Dr. Behçet Şevketoğlu)
Mehmet Bölükbaşı, Şikemler köyündendi. Kırcaali Kolordu Komutanı Yaver Paşa'nın emri ile köy köy dolaştı. Bölgede eli silah tutabilecek kişilere, katır sırtında günlerce Martin tüfekleri ile cephane dağıttı. Atış eğitimi verdi. Çatışma günü gelince, Miralay köy sırtlarında pusuya yattı. Mertçe direndi, fakat Anadolu'nun Ermeni eşkıyalarını durdurmak kolay olmadı.
Kanlıköy sırtlarında direnişçilerin bir kısmı şehit düştü. Bir kısmı da yaralandı ve tutuklandı, sonra da vahşice katledildi.
Bu çatışma, Ermeni birliğinin ilk çatışmasıydı. Bulgarların takdirini kazanmak için Türklere karşı elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdılar. Bu çarpışmada hızını alamayan katiller, Suludağ köyüne ulaşınca, öçlerini masum yaşlı kadın ve çocuklardan aldılar.
Evlerini yaktılar. Yakaladıklarını bir bir bağlayıp samanlığa doldurdular ve 18 kişiyi topluca yaktılar. Bunların dışında, bu köyde 12 direnişçi şehit edildi, 7 kadın boğazlandı.
Bunu yapanlar, köylülerle Türkçe konuşan ünlü Ermeni çete başı Antranik Uzunyan’ın katilleri idi. Anadolu insanı, onların vahşiliklerine bir kez daha Birinci Dünya Savaşı günlerinde, Erzurum, Kars, Ilıca ve Van'da Türk ve Kürtlere karşı işledikleri cinayetlerine tanıklık edecekti...
Söz Mestanlı'dan açılmışken, direnişçilerin Somuncu Baba'sını da anmadan geçemeyiz. Adı, Adil Ağa' dır. Yaver Paşa tarafından, direnişçi gruplara yemek hazırlamakla görevlendirilmişti. Mutfağı Mestanlı'nın 5-6 km. güneyinde, Emirler köyünde bulunuyordu. Her gün buradan Mestanlı'nın doğusunda ve batısında faaliyet gösteren direnişçi gruplara katırlarla peksimet ve somun gönderiliyordu. Mutfağı, 5 Kasım 1912'de basıldı ve dağıtıldı. Onlarca kilo un, fasulye, bulgur ve pirinç çuvallarına, yemek takımı ve kazanlara da el konuldu. Ganimet sayıldı.
Şeyh Cuma yöresinin direnişçileri kimlerdir?
Bu yöre de çok mert ve cengaver direnişçileri ile tanınır. Balkan Savaşı'nın tüm aşamalarında yer almışlardır.
İşgal günleri öncesinde ve sonrasında, Bulgarlara rahat nefes aldırmayan en önemli direnişçiler Salim Ağa ile Nebi Şeyh köyünden Molla Hasan komutasındaki 250 kişilik direnişçi grubuydu. Başka bir mıntıkada 150 kişilik Mustafa Hacı Yunus tarafından komuta edilen bir başka fedai grubu da faaliyet göstermekteydi.
Bulgarlar tarafından " kötü adamlar-başıbozuk" olarak nitelendirilen bu fedailer, Osmanlı nizami ordu birlikleri ile koordineli çalışıyorlardı. Cephane ve yiyecek sıkıntısı çekmiyor, Ordu'nun bir parçası gibi hareket ediyorlardı.
Eğridere yöresinin direnişçileri kimlerdir?
Bulgar belgelerinde Yunus Mustafa, Köroğlu Halil, Koçoğlu Ahmet beyler, başıbozuk grup liderleri olarak kayıtlara geçmiştir. Bunlar Eğridere Alay Komutanlığı tarafından desteklenen direnişçi gruplarıydı. Eğridere yönünde keşif faaliyetleri sürdüren askerlere saldırıyor, bazen de Kırcaali'ye sızarak Bulgar karakol binalarını basıyorlardı. Bulgar askerlerine epeyce zayiat verdirmişlerdi. Ele geçirilen bazı direnişçilerin sorgusunda, nereli oldukları, nerelerde saklandıkları, hangi köylerden destek gördükleri öğrenilmişti.
İkinci Bulgar Ordu Komutanı General İvanov'un yönlendirmesiyle Eğridere köylerini içine alan, geniş bir baskın planı hazırlandı. Yüzbaşı Stanev komutasındaki özel birlik ve ona eşlik eden Peyu Şişmanov çetesi, geniş yetkilerle donatıldılar.
"Bölge halkını silahsızlandırmak ve gözünü korkutmak için ne gerekiyorsa yapılsın" emri üzerine bölgede oluk gibi kan akıtılar. Evler yakıldı, yağmalandı. Kadınlara ve küçük çocuklara saldırıldı. Eğridere'nin gözü pek fedaileri, bu birliklere karşı direnseler de sonuç değişmedi.
Bugün Halaçdere'de, Tosçalı'da, Elmalı'da, Şırt köyde, Çandır'da bulunan Şehitlik Kitabeleri, özel birliklerin ve Bulgar çetelerinin katlettiği insanların bir kısmını bizlere hatırlatmakta.
Dilerim diğer köyler de şehitlerine sahip çıkar. Hiç olmazsa bir mermer üzerine şehit edilen köydeşlerinin adlarını yazdırır, unutulmamasını sağlarlar.
Bölgede benzer katliamlar Susuz, Karatarla ve Karaman köylerinde de yaşanmıştı.
Bu yörede İbrahim Murat komutasındaki 200 kişilik başıbozuk " Kemikler Çetesi" çok etkindi.
18-19 Ekim'de işgal edilmiş olan Köklemezler ve Aydoğmuş köylerinde de başıbozuk direnişçi grupları vardı.
Örneğin 19, 20 Ekim tarihlerinde, bu direnişçiler bu köylerde bulunan Bulgar askerine ait depoları basmış, birkaç kişiyi de öldürmüşlerdi.
Koşukavak- Ortaköy yörelerinin başıbozukları kimlerdir?
Bulgar işgaline karşı, önemli direniş gösteren yörelerimizdendi. Koşukavak Alayının Edirne'nin savunması için Ekmekçi köy hattına çekilmesinden sonra, bölge savunmasız kalmıştı.
Arda'nın kuzeyine konuşlanmış II. Ordu'ya bağlı 8. Tümenin taruzları ve gönüllü çeteler, her geçen gün işledikleri cinayetlerine yenilerini ekliyorlardı.
Sınır muhafız birliklerinden destek alan bazı yiğitler, köylerini, yurtlarını işgalcilere karşı korumak için direniş grupları oluşturdular. Onlardan en ünlüsü Emekli Osmanlı Subayı Hacı Selim Bey komutasındaki 800 - 1000 kişilik silahlı direnişçi birliği idi.
Günlerce Bulgar askerine kan kusturmuştu. Haftalarca takibe alınan fedailer, Gazallar mevkiinde sıkıştırıldılar. Çok şiddetli çatışmalar yaşandı ve birlikler dağıtıldı. (Hacı Selim'in akıbeti hakkında bilgi sahibi değiliz).
Bu bölgede çok etkili direniş gösteren, efsane olmuş iki yiğit direnişçi komutanı daha vardı. Onlardan biri Kara Ali, diğeri de Adil Efendi idi. Arda nehrinin iki yakasında da etkindiler. Sadece köylerini savunmakla kalmıyor, Edirne cephesini güneyden kuşatmaya çalışan Bulgar ve Sırp birliklerine zaman zaman saldırılarıyla zor anlar yaşatıyorlardı.
Karargahları Kara tepede bulunuyordu; ama her gün başka bir yerde vuruşuyorlardı. İmha edilmeleri için 8. Tümenden özel birlikler görevlendirildi. 3- 4 Kasım günlerinde Karatepe civarında şiddetli çarpışmalar yaşandı. İki Sırp süvari bölüğü ve bir sınır birliği de bu harekata katılmıştı. Kuşatmaya alınan direnişçilerin kurtulma şansı yoktu.
Bir rivayete göre, iki gün süren çarpışmalarda Kara Ali şehit düşmüş ve cesedi gizlenmişti. Adil Efendi ise ağır yaralanmıştı. Kaçamadı ve yakalandı. 18 fedaisi ile hunharca katledildi. O ve onun gibi yüzlerce, binlerce direnişçi, Balkan Savaşları'nda vatanını, toprağını savunurken şehit düştüler. Yüzbinlerce Türk, katledildiler veya Anadolu'ya göç ettirildiler.
Her yıl Balkan Savaşı günlerinde, Bulgaristan'da işgal edilmiş olan bazı yerler " Kurtuluş Günü" olarak bayram havasında kutlanmakta.
Bunu da Rodoplar'da Türklerin (DPS' nin) oyları ile o göreve gelmiş kişilere yaptırmaktalar.
Ne hazin, ne acı bir durum değil mi?
Dilerim bu sene önceki yıllarda olduğu gibi trajikomik kutlamalar tekrarlanmaz.
Bayramlar ve kutlamalar, hele hele Rodoplar'da, yoğun Türk nüfusunun yaşadığı yerlerde, daima birleştirici ve kaynaştırıcı olmalıdır. Resmi tarihin, siyasetçilerin ve yöneticilerin görevi, doğru cümlelerle doğruları halka anlatmak olmalıdır.
Balkan felaketinin 111 yıl önce başladığı şu günlerde, tüm Balkan Savaşı şehitlerimizi minnetle anmak boynumuzun borcudur.
Aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyor ve mekanlarının cennet olmasını diliyorum.
Allah, bir daha milletimize benzer acılar yaşatmasın!