TÜRKİYE'YE DİL UZATAN HAİNDİR...

O insanlar bizim kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz, dedelerimiz, yeğenlerimiz, özümüzden, canımızdan bir parçadır. Sen patates tarlasında tay duramazken, Bulgaristan Türklerinin isimlerini, namusunu, töresini, adetlerini, yaşam biçimini, ezanını ve imanını savunmak için ilk büyük direnişi gerçekleştirdiler, şehitler verdiler.

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

TÜRKİYE'YE DİL UZATAN HAİNDİR...

Kitaplığımdan Dostoyevski’nin “Budala”sını aldım. Belki üçüncü, belki de dördüncü defa okuyorum. Kitabın bir yerinde yazar, kahramanın ağzından “Bizde aydınlar haindir, Rus milletinin bütün değerlerine düşman, millete düşmanlar” diyor. Ne kadar acı bir gerçek. Bu, Bulgaristan’da da Hak ve Özgürlük Partisi yönetiminde de böyle.

Okusun da adam olsun diye, okula, üniversiteye gönderirsin, o ise ufak tefek sıçrayarak, hesap veremeyecek duruma gelmiş, bedenini ve ruhunu kaptırmış, dünyası değişmiş ve adam olmaya gönderilmişken, hain oluvermiştir...Şöyle, kendi milletine ait neyi varsa, her şeyine düşman kesilmiş. Dilimize, dinimize ve İslam’a düşman olmuş. Çevresindeki insanların hayatını ve ufkunu karartma çabalarından asla vazgeçmiyor, fırsat buldukça kara katran fıçılarını insanların kafasına boşaltıyor...

Bu iğrenç olayı, 24 Aralık tarihinde, Sütkesiği (Mleçino) mitinginde yaşadık. Üç bin kişiye hitaben konuşan DPS Başkanı Mustafa Karadayı, kendisinden beklenenden çok daha büyük pot kırmış oldu. Şimdiye kadar yüzünün güldüğünü görmediğimiz bu dağlı, “İyi insan gülüşünü sevdiğiniz kişidir!” atasözünü bilmiyor olabilir, çünkü suratı hep asık, hiçbir kimsenin gözüne bakıp boynuna sarılamıyor, sanki içinde söyleyemediği bir şey var, hatta sözün bittiği yerde de olabilir...

Türkiye’den çok kıymetli ve saygın devlet, toplum, dernek ve federasyon temsilcilerinin de katıldığı “Türkan Çeşme” anma töreninde, “Ankara’ya iletin, DPS partisini, Ankara’da kaynayan siyasete karıştırmasınlar, kendileri de DPS partisinin Bulgaristan’da yürüttüğü isabetli politikaya karışmasınlar ve Bulgaristan’daki Türkler’i parçalayıp birbirine düşürmesinler!” dedi. Karadayı, bu sözleri özellikle Türkiye’den gelen konuklara hitaben söylediğini de özellikle vurgulayarak ekledi.

Yukarıda eserinden alıntı aldığım büyük yazar, bu konuda şöyle demiştir: “Ancak acı çekerek, kendimizi bulabiliriz!” Patates tarlasından gelip de, hain başı Doğan’ın önerisiyle başkan seçilen Karadayı’nın döneminin, çürük patates kokusu dimağını dumanlı tutmaya devam ediyor...

O insanlar; bizim kardeşlerimiz, kız kardeşlerimiz, dedelerimiz, yeğenlerimiz, özümüzden, canımızdan bir parçadır. Sen patates tarlasında tay duramazken, Bulgaristan Türklerinin isimlerini, namusunu, töresini, adetlerini, yaşam biçimini, ezanını ve imanını savunmak için ilk büyük direnişi gerçekleştirdiler, şehitler verdiler.

Sen, kime dil uzatıyorsun? Sağında ve solundaki lamba şişeleri neden susuyor? Yoksa sen de kafanın çarpıldığı günden beri “baba” bildiğin A.Doğan haini gibi kürsüden, mikrofonla beraber saman çuvalı gibi fırlamak mı istiyorsun? Oktay Yeni Mehmet’i ve kahramanlığını kimse unutmadı…

Hey Karadayı, cahilliğin yüzüne vursa da, bizden sana bir tavsiye olsun.

Hangi devlette yaşarsa yaşasınlar, her milletin merkezi vardır. Türkler’in Türkiye, Almanlar’ın Almanya ve Ruslar’ın Rusya olduğu gibi. Bu merkezler, sıraladığım halkların ruhsal merkezleridir. Çeken ve iten enerji bu merkezlerde doğar.

Bundan tam 34 yıl önce, Bulgaristan Devleti’nin terör girdabı, şu Sütkesiği’nde, Tosçalı’da (Gorno Prahova), Amatllar’da (Dolno Prahovo), Karamırsallar’da (Çernigovo) doğdu ve oradan da Mastanlı’ya (Momçilgrad) ve köylerine, 26 Aralık gecesi Kızılağaç'a (Kirkovo) bağlı Yoğurtçular (Mogiyane) köyüne ve bölgesine atladı. Bir fırtına şeklinde şiddetlenirken, son derece büyük bir kış hortumuna dönüştü ve Bulgaristan’daki 3 199 (üç bin yüz doksan dokuz) Türk köyünün her evine girip, toplam 1 252 000 kişinin, Bulgaristan hükümeti, Türk ruhunu dondurarak, yok etmek istemişti. Bu insanlık tarihinde görülmemiş bir vahşetti. Şehitler verdik, neler neler çektik. Sen o zaman tay durmaya başlamıştın, kimliğin oluşmamıştı ve senin için, insanın, kendi kendine sağdık kalması en zor şeydi. En kolay olan da, hain olmak veya hain sürüsüne katılmaktır. Herkesin yaptığı doğru, senin yaptığın yanlış olur. Bize kalsa, sen “Türkan Çeşme” anıt türbesine neden çelenk koyduğunun farkında değilsin. Sen, ıstırap yaşamamışsın, hiçbir şey de dinlememiş ve okumamışsın. Senden önceki dalkavuklar da Sütkesiği kürsüsünde, hepimizin Türk milletinden olduğumuzu kabul etmiyor, şehitlerimize “Allah rahmet eylesin!” demeye gelen Türkiyeli konuklarımıza küstahça davranıyordu. Düşüp burunları kanayınca aklı başlarına biraz biraz geldi…

Şunu unutma, en iyi koşullarda bile, herkesin yanlış yaptığı şeyi sen doğru yaparsan; herkesin yaptığı doğru, senin yaptığın yanlış olur. Son hesaplaşma, çukurun en kenarında, kaydı kayacak durumdasın…

Matem töreninde, toplanan kalabalığın huzurunda yan yana bulunduğunuz din adamlarımıza, Mevlit örgütleyen saygınlarımıza, müftülerimize ve diyanet kurumumuza sitemde bulunman af edilir bir küstahlık olarak kabul edilemez. Şahsen sen, Başmüftülüğe gidip çektirdiğin resimleri, içtiğin kahveleri, yediğin yemekleri hemen unuttun. Halbuki Türk töresinde bir kahvenin kırk yıl hatırası vardı, sende bu 4 yıl bile sürmedi. Seçimden seçime oy istediğini, seçim parası için dilendiğini çok çabuk unuttun...

Ama bizim unutamadığımız şu son olay var.

Birkaç gün önce, Sofya Meclisi Mali Komisyonu’nda Baş müftülüğün “saptan-çöpten – uydurma” olan ve sözde 12 000 000 leva (on iki milyon leva) olduğu yalanına sizin de katıldığınız, borcun “devlet tarafından silinmesi görüşmelerinde” görevlendirdiğiniz Türk oyları ile seçilen N. Tsonev gibi komisyon üyesi maliyeci – milletvekillerinin “haciz kararının uygulanmasını ve Bankya’daki Yüksek Okul arsasından sonra, öteki mülklere de el konulmasını istemesi” sahtekarlığınızı çarşı pazara değil, boyanmış eşek pazarına çıkardı. Tsonev, bir kumarhane ebesidir. Biz ona, Bulgaristan'daki Türk Mülkleriyle komar oynama yetkisi vermedik. Siz verdiyseniz, lütfen, geri alınız. Hesaplaşma çok yakındır... Daha ötesi ve özellikle de “Diyanet Kanunu” ile ilgili son değişiklere ilişkin sözleriniz tamamen saçmalık ve yağcılıktır.

Şunu hiç kimse unutmasın! Bir kardeşin, kardeşine nasıl ve ne kadar yardım yapacağını hiçbir kanun belirleyemez. Bize yardım edenler Türkiyeli kardeşlerimizdir. Bulgaristan Devlet’i 140 yaşındaysa, İslam Dini 1 400 yaşındadır. Bulgarlar’ı kapsayan Doğu Ortodoksluğu, 1872’de Osmanlı –İslam Devlet’i Fermanıyla ayak üstüne kalkabilmiştir. Bulgaristan'daki Müslümanlarının ibadet özgürlüğü, hakları ve yükümlülükleriyle ilgili kanun çıkarması bir yana, karşımızda ancak boynu bükük ve el öpmeye hazır tavır alabilirler. Sen de bir sürüngen olmuşsun, farkında bile değilsin…

Konuşmanızda, sesinizi yükselterek anlatmaya çalıştığınız Avrupa Parlamentosu'nda yağcılık ve koltuk değneği olma siyasetinize gelince, siz, güvendiğiniz şahısları oraya yolcu etmek için, karşınızdaki suskun dinleyicileri ikna etmek zorundasınız. Onlar, 34 yıl önce de suskundular. Ama şu gördüğünüz suskun insanlar birer kahramandır ve onların sayesinde sayesinde, 1989’da rejim düştü. Sizler ise o zamandan beri, devleti soymaktan, Türkleri aç, susuz ve cahil bırakarak, Bulgarlaşmayı kabul etmeye zorlamaktan, baskılara direnenleri vatandan kovmaktan başka hiçbir şey yap(a)madınız. Artık hiçbir konuda söz hakkınız yoktur ve kalmamıştır...

Boynundaki ipi çeken hainin “büyüklüğüne” gelince. Sen, çocukluğunda oynarken kaçırmış olabilirsin.

Sütkesiği'nde yukarıdan bakarken, görmekte zorlandığın o takkeli insanlarımız, beş yüz yirmi milyon kilometre kareye yayılmış dünyanın yedi düvel imparatorluğundan geldiler bu topraklara. Ruhları o kadar çelikleşmiş ki, söylediğin boş sözlerle birlikte, atom bombası bile vız gelir onlara. Otuz dört yıl önce başlayan Bulgar yenilgisi, sökülme, çömelme, soy suyunun donması, ülkeyi her gün terk edip asla dönmeyenlerin sızılarıyla birlikte devam ediyor hala.

Eden kendine eder. Bizim çekimizin mehremi, zaman aşımı yok ve olamaz. “Türkan Çeşme’ye” gelenler, senin politika yalanlarını dinlemeye gelmiyorlar, hak arama davasına devam etmeye geliyorlar. Buradaki şehitleri unutmamak ve unutturmamak için geliyorlar...

Sen kalkıp da, bizim tanıdığımız en alçak, en zavallı, en nankör ve besleme sürüngen dediğimiz kişiliksize (A.Doğan'a) “yüz yılın dehası” dedin. Utan be!

Bu yazımı çerçevele koy. Yatar kalkarken, okursun. Camiyle de işin yok. Bu yazdıklarımı Bulgar kitaplarında bulamazsın. “Aydın hainler halk düşmanıdır!” Bu bir Rus atasözüdür. Sen, onları seversin!

Rafet ULUTÜRK

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN