TÜRK OLMANIN GURURUNU YAŞAYABİLMEK

Çocukları gözlemlemeyi severim, hele birlik içinde yaşayan Bulgar, Türk ve Çingene çocuklarını. Okulumuzda sınıflar karışıktı, her çocukla ve grupla tek tek iletişim kurarak gözlem yapma imkanlarım oldu.

Bugün, edindiğim bazı izlenimlerimi paylaşmak geldi içimden. Türk televizyon kanalları çok izlenmekte Bulgaristan’da. Hani, Türkçe yayın yapılsın diye konuşulur ya her zaman, ben şahsım adıma, Bulgar Televizyon ve Radyosu'nda aksanlı dinlediğimiz ana dilimizdeki 5 dakikalık haberlerin yerine Türk kanallarını seyretmeyi tercih ederim.

Tam burada belirtmeden edemeyeceğim, hatırlarsınız, Bulgaristan’da parlamento seçimleri yapılırken, aşırı milliyetçi partiler, sınırda Türkiye’den gelen seçmenleri hırpaladılar, seçime katılma şartı olarak da Bulgarca okuma yazma bilinmesini kanuna eklediler. O zaman, hiç kimse de çıkıp demedi ki, Bulgarca bilmedikleri için otobüslerden indirilip ve itilip kakalanan insanlar, aslında yaşlılar ve olgun yaşta Bulgaristan’dan göç etmişlerdi. Aslında Bulgaristan’ın ayıbıdır, bu insanların Bulgarca okuyup yazamadığı...

HÖH Partisi, seçim kanun kabul edilirken, bu gerçeği dile getirmedi ve bu insanların aşağılanmasına göz yumdu. İnşallah, bir sonraki seçimlerde, Türkiye’deki seçmenlerden oy bekleyen siyasi partiler, bu ayıba izin vermezler.

Çocuklardan bahsederken, Bulgar çocuklarının ana dilleri belli, okuma yazmaları kendi dillerinde, özgüvenleri tavan yapmış, diğerlerine bakışları biraz yüksekten. Haklılar, normal olarak, kim olduklarının farkındalar, ailelerinden aldıkları terbiye de zaten bu yönde. Böyle çocukların hayata bakışı da çok farklıdır. Kuş gibi cıvıl cıvıl konuşurlar. Özgüven var. Selam vermeden geçmezler, etrafına mutluluk ve ışık saçarlar.

Çingene çocukları da çok ilginçtir. Özgüven konusunda Bulgar çocuklarından geri kalmazlar, hatta onlardan bile fazladır özgüvenleri. Onların bazıları Avrupa bile görmüşlerdir, zaten Avrupa okullarından gelmiştir. Orada farklı kültürleri tanımışlar, aileleri gurbette çok para kazanmış, saray gibi evlerde oturuyorlar ve ceplerinde her zaman fazla harçlıkları olur. İtiraz edenler olacaktır, bu yazdıklarıma ama gerçekler bunlar. Bu yazdıklarım, yüzde sekseni için geçerlidir. Bu çocuklar kendi dillerini konuşurlar evlerinde, hepsi Çingeneceyi bilir ve aralarında konuşur. Onlara öğretmenler “Okulda Çingenece konuşmak yasak!“ bile diyemezler, çünkü onlar kimseyi takmaz. Aslında, Çingene çocukları en az üç dil bilir - Çingenece, Bulgarca ve Türkçe, bazıları ise İspanyolca ve Almanca da bilir. Bulgarcayı ve Türkçeyi, literatür dilinde konuşurlar. Ana okulda Bulgarcayı kavramışlardır ve Türk Televizyon kanallarından ise muhteşem bir Türkçe öğrenmişlerdir. Öyle şaşırıp kalırsınız karşılarında...

Bulgar ve Çingene çocuklarının önünde en çok da Türk öğrenciler ezilir, çünkü onlar Anadilini çok düzgün ve iyi konuşamazlar. Türkçeyi, evde konuşulduğu gibi aksanlı bilirler, okuma ve yazmaları çok yetersizdir. Bu durum özgüvenlerine büyük etki yapar. Ters bir şey olduğunun farkına varmaktadırlar, fakat evde anne ve babaları aralarında ve kendileri ile genelde Bulgarca konuşurlar, okulda Türkçe eğitim almalarına asla önem vermezler ve bu çocuklar kimlik bunalımı içindedirler.

Seçmeli ders olan Türkçe dersine girmezler , sebebi de ders kitabı yetersizliğinin yanında, aileleri tarafından teşvik edilmemeleri ve ana dili eğitimine önem verilmemesidir. Okulda, kendi aralarında Türkçe konuşunca, öğretmenleri hemen karışır ve “Okulda Türkçe konuşamazsınız!” diye ikaz ederler. Hiç kimse de buna itiraz etmez...

Ayrıca, seçmeli Türkçe dersleri, programa öyle biz zamanda alınır ki, Türk çocuklarının Türkçe ders görecekleri saatte, diğer çocuklar, okul bahçesinde oynamaktadırlar. Hal böyle olunca, ana dilinden nefret etmeye başlar çocuklar...

Bizim güzel dilimiz, hep ikinci sınıf vatandaşların dili olarak kalmıştır. Normal zamanda okulda kullanılması yasaklanan ama aynı anda ders olarak görülmesi istenen bir dildir. Çocuklarımız kimlik belirsizliği yaşarlar. Bir çok defa Türk olduklarının anlaşılmamasını bile tercih ederler. Ana dillerinin güzelliğini tanımamışlardır, çünkü gerektiği gibi tanıtılmamıştır kendilerine.

Bulgaristan'da, Türk olmanın gururunu yaşayamıyor hala bu çocuklar. Türk Kimliğini benimsememişlerdir. Ailelerin ve öğretmenlerin katkısı çok büyüktür bu çocukların özgüvenlerinin ezilmesinde. Halbuki, anne ve babaları hep demokrasiye geçiş döneminin gençleridir. Asimilasyona uğramışlar ama bunu gençliğin coşkusu ile idrak edememişler, hala bunların bazıları Türk isimlerini bile almamış genç anne ve babalar.

Siyasi partilerin de, galiba, bu konuda çalışmaları yetersiz kalmış veya hiç yapılmamış. Pardon! Haksızlık etmek istemem. Demokratik dönemin ilk icraatı olarak, HÖH'ün öncülüğünde, 5 - 6 yaşındaki çocuklara Kuran'ı Kerim öğretmek ve hatim indirtmek olmuş. Öyle bir öğretilmiş ki, bu çocuklar tamamen Müslümanlıktan soğutulmuş. Müslümanlığın sadece Arapça Kuran-ı Kerimi okumaktan ibaretmiş gibi tanıtmışlar.

Dinimiz konusunda da çok eksiklerimiz var. Çocuklarımıza İslamın güzelliklerini anlatmamız gerekiyor. Türk olmanın gururunu aşılamak ve yaşatmaktır bizim görevimiz.

Bu konularda siyasi partilere ve sivil toplum kuruluşlarımıza da büyük görevler düşmekte.

Türk evlatlarımız, kimlikleri ile gurur duysunlar, ezilmesinler ve kendilerini ikinci sınıf vatandaş olarak hissetmesinler.

Anayasal haklarını bilsinler ve kullansınlar!

Leyla ÖNER

Bakmadan Geçme