TEKDÜZE GÜNLER

Bu adamın bir de özelliği varmış, başına ne gelirse gelsin, yüzündeki gülümseme belirtisi hiç eksik olmuyormuş. Onu görenler de, bu adamın her gün mutlu ve mesut yaşadığını düşünür, kıskanırmış. Ona, adam gibi adam lafı pek yakışırmış, adı da zaten Adem'miş ya.

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

TEKDÜZE GÜNLER

Bir varmış bir yokmuş diye başlar her masal.

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde diye devam eder.

Peki öyleyse, başlayalım o zaman.

Bir varmış bir yokmuş, güzel mi güzel bir memleketin, şirin mı şirin bir şehrinde, kutu kutu evlerin bir bölümünde bir adam yaşarmış.

Aslında bu adamın bir karısı, iki de oğlu varmış. Demek ki, tek başına yaşamıyormuş o evde. Bir kedi ve bir kuş da cabası.

Bu adamın bir de özelliği varmış, başına ne gelirse gelsin, yüzündeki gülümseme belirtisi hiç eksik olmuyormuş.

Onu görenler de, bu adamın her gün mutlu ve mesut yaşadığını düşünür, kıskanırmış. Ona, adam gibi adam lafı pek yakışırmış, adı da zaten Adem'miş ya.

" Adam gibi adamsın, Adem!" dermiş ona dostu Semih, karşılıklı tavla oynarken.

Adem, cevap vermek ve altta kalmamak için, ayrıca tavladan da göz ayırmadan, Semih beye karşı sırıtarak, gözünün akıyla;

" Sağ ol, baba ! " deyip geçiştirdi.

Bir gün, gene böyle karşılıklı tavla oynarken, yanlarına bir çocuk yaklaşır. Önceden Adem, oğlunun bir arkadaşı sandı bu çocuğu ama konuşunca yanıldığını anladı.

"Bakar mısınız, burada internet çekiyor mu, biliyor musunuz? diye sordu çocuk. Yüzü hafif çilli, yüz hatları düzgün, upuzun ve incecik bir çocuktu. Adem, herhalde ilkokula gidiyor olmalı, diye geçirdi içinden.

"Çaycıya soruver, oğlum." dedi ve yeniden oyuna konsantre olmaya çalıştı.

Velet oğlan, yanlarından uzaklaşırken, karşı masadan birisi ıslık çalıyordu. O anda Adem tavla oynamayı bıraktı, bu velet ona çok tanıdık birini anımsatmıştı ama kimi, işte bunu bir türlü çıkartamıyordu.

Böyle durumlara kafası takıldığında, temiz havada biraz dolaşıp ve düşünmek iyi geliyordu ona. Sigarasını yakıp, hemen sokağa atmak istedi kendini. Semih'e dönüp; "Biraz işim var, sonra görüşürüz." deyip çıktı.

Esen poyrazdan dolayı, dışarıda rüzgarlı bir hava vardı. Biraz dolaşacaktı Adem. Tam bu esnada telefonu çaldı. Arayan eşiydi. Eve dönerken, ekmek ve soğan almasını rica etti.

Yürümek iyi geldi adama. Gözüne, bir evin bahçesinde açan kaktüs çiçeği takıldı. Çiçeklerden pek anlamazdı anlamasına ama Mart ayında açan bu çiçek, Adem'e bayağı acayip geldi. Yapma çiçek mıydı acaba? "Aman, neyse canım, yaşlandıkça insan da tuhaf ve acayip şeyler düşünüyormuş." diye mırıldanarak, bıyık altından kendi kendine gülümsemeyi ihmal etmedi.

Biraz daha havalar düzelsin, çoluk çocuğu alıp, hep sözünü verdiği Ağva'ya gitseler mıydı bir ara, acaba?

Artık bıkkınlık vermişti, bu tekdüze geçen günler...

Gülşen Yıldırım ŞEN

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN