Şumnu Panayırı

Akşam üstü, bu eğlence cümbüşüne, dalga dalga okullardan gelen, mavi ve siyah elbiseleri, başlarında öğrenci şapkaları ve bereleri, göğüslerinde okul flamaları, sol kollarında öğrenci numaraları olan liseli öğrenciler de katılıyorlardı. Küçük gruplar halinde, panayırın iç kesimlerine doğru ilerleyen kız öğrenciler, gülüşleri ve güzellikleri ile panayıra bambaşka bir hava katıyorlardı.

 Liseli yıllarımda ve öğretmenlik dönemimde, Şumnu şehrinde her yıl sonbaharda bir hafta boyunca panayır tertipleniyordu. Panayır, şimdiki üniversite kampüsünün doğusundaki "Lagerler" denilen boş araziye kuruluyordu. Askeri kamptan demir yoluna kadar ve doğu istikametindeki dereye kadar olan arazi boş bir meraydı. Orası, köylerden gelen panayırcı halkın at arabalarını bırakması için çok uygun bir alandı. Daha sonraki yıllarda, panayır bugünkü pazarın olduğu yere kurulmaya başlamıştı.

Demokrasi döneminde, Şumnu panayırı tamamen unutuldu gitti. Bu ünlü panayırın tarihi geçmişi hakkında yazılı hiç bir bilgi bulamadım. Bu yazımda, kendi hatıralarımda ki Şumnu panayırının bir gününü sizlerle paylaşmak istedim. Belki de, bazı yaşlı okuyucularım, o unutulmaz günlerini kendi gözü önünde yeniden canlandıracaktır.

Köylerde oraklar biçilmiş, harmanlar dövülmüş, buğdaylar hambarlara konulmuş. Şumnu panayırı, yörede yaşayan Türk ve Bulgarlar için hayatlarında önemli bir farklılık yaratıyordu. Bir hafta boyunca yüzlerce köylü, erkek, kadın ve çocuklar at arabalarına doluşmuş panayıra alış verişe ve eğlenceye geliyorlardı.

Bulgaristan'ın her bir köşesinden doluşmuş satıcılar, çadırlarında her türlü malı müşterinin dikkatine sunuyorlardı. Bozacısından al da şekercisi, kebapçısı, köftecisi, simitçisi, bira ve yemek ikram edilen çadırların önlerinde beyaz önlüklü ve kepli çıraklar devamlı bağırarak tezgahlara müşteri çekiyorlardı. Hemen yolun boyunda, büyük bir fıçı şeklinde tahta yapının önünde büyük bir motor yarışçısı resmi duruyordu. Büyük fıçıyı çevreleyen tahta iskelenin üzerinde kalabalık bir seyirci kitlesi, fıçının içerisinde yapılan motor gösterisini büyük bir coşkuyla seyrediyordu.

Biraz daha ileride, küçük çocuklar için kurulmuş Atlı Karınca salıncağı, etrafında şen şakrak afacanlar, anne ve babalar. Bir kaç çocuk atlara binmişler ve diğer boş atların dolmasını bekliyorlar. Meraklı bir baba, küçük kızını beygire bindirmek istiyor ama minik yavrusu korkudan bir türlü oyuncağa yanaşmak istemiyor. Giyim ve ayakkabı çadırları, çapa, balta ve bıçak satılan tezgahlar, panayırda ne ararsan hepsi var. Yaşları ilerlemiş eşler, kendileri ve torunları için elbise, ayakkabı alıyorlar. Yeni evli genç çiftler, kızlar ve delikanlılar daha çok zincirli salıncağa ve dönme dolaba binip gök yüzünde uçarken, etraf neşeli çığlıklarından ve naralarından inliyordu. Luna parkçılar ise hopörlerin sesini sonuna kadar açıyordu ve çalınan müzik herkesi coşturdukça coşturuyor ve iyice rengarenk panayır atmosferine sokuyordu.

Bir gurup delikanlı, atış poligonunun önünde toplanmış ve kendi aralarında atış yarışı yapıyorlardı. Yakışıklı bir delikanlı, yarışta kazandığı beyaz yumoş ayıcığı, yanındaki güzel kıza hediye ediyordu. Akşam üstü, bu eğlence cümbüşüne, dalga dalga okullardan gelen, mavi ve siyah elbiseleri, başlarında öğrenci şapkaları ve bereleri, göğüslerinde okul flamaları, sol kollarında öğrenci numaraları olan liseli öğrenciler de katılıyorlardı. Küçük gruplar halinde, panayırın iç kesimlerine doğru ilerleyen kız öğrenciler, gülüşleri ve güzellikleri ile panayıra bambaşka bir hava katıyorlardı. Onları takip eden erkek öğrenciler ise dikkat çekmek için, yüksek sesle arkalarından şakalar yapıyorlardı. Öğrencilerin gelişine en çok dondurmacılar ve luna parkçılar seviniyordu. Akşam saat beşten sonra işten çıkan memurlar ve işçiler de panayıra akın ediyorlardı.

Şehir halkı, panayırdan pek bir şeyler almıyordu. Amaçları panayıra gelip sadece çocuklarını eğlendirmek, dostları ile buluşup birkaç kelam etmek, bir şeyler içmek, bozanın tadına bakmak, çocukları ile beraber dondurma yemekti. Öte yandan, küçük çocukların ısrarlarına dayanamayan genç köylü babalar, çocuklarına, bir de hanımlarına pamuk şekeri ve dondurma alıyorlardı. Anneler, çocuklarını kalabalıkta kaybetmemek için, onları ellerinden sıkıca tutup bir nevi yerde sürüklüyorlardı, çünkü o küçük afacanlar bir yandan horoz şekerlerini yalıyorlar, diğer yandan, bu mahşerde olup bitenlerden asla gözlerini alamıyorlardı... Sapa bir köşede, yaşlı bir nine dört beş yaşındaki torununun aşağı düşmüş pantolonunu düzeltmeye çalışırken, delişman torun, ileri doğru fırlayan düdüğünü baba annesinin yüzüne doğru üflüyordu, hediye olarak ta ondan poposuna bir sevgi şaplağı alıyordu.

Demirci çadırının önünde kalabalık var. Köylünün biri el baltalarından uygun olanı bulmaya çalışırken, diğerleri keser ve burguların yanında seçimlerini yapıyorlardı. Çadırın diğer tarafında, biraz yukarıda ipte asılı olan çeşit çeşit koyun çanları da ilgi topluyordu.

Uzak köylerden gelenler, akşam üstü at arabalarını koşup, gece karanlığında köylerine doğru ilerlerken, şehre yakın köylerden olanlar ise gece yarısından sonra panayır alanından ayrılıyorlardı...

Tahsin HÜSEYİN

Bakmadan Geçme