SOYDAŞIN YENİ LİDERİ KİM?

Orada, o güne kadar verilen mücadelede adı bile duyulmayan bu kişiler, algı operasyonu ile birden en önde gelen siyasi mahküm oluverdi. Ondan sonrası kolaydı. Rejimin 10 kasım 1989 yıılında yıkılması ile beraber, ilk serbest kalan kendi empoze ettikleri adamlar oldu. Diğer, gerçek mücadele vermiş siyasi mahkümlar, kasten çok daha sonra , aylar sonra serbest bırakıldı.

SOYDAŞIN YENİ LİDERİ KİM?

Seksenlerin sonuna doğru, o dönem Sovyetler Birliği'nin başında bulunan M.Gorbaçov’un “Perestroyka” adı altında başlattığı değişim rüzgarları ile beraber, Demir Perde ülkelerinde hüküm süren rejimin sonu geldiği iyice anlaşılmıştı.

Demokrasiye geçişle birlikte, kaçınılmaz olarak yeni partilerin ortaya çıkacağı aşıkardı.

Rejim ne olursa olsun, devletlerin devamlılığını sağlayan kurumlar vardır.

Bu kurumların esas görevi devletlerin güvenliğini ve bekasını gözetlemek, korumak ve buna yönelik tedbirler almaktır.

Bulgar devleti için sorun, oradaki Türk varlığını kontrol altında tutmaktı.

Zira 84-85 döneminde, bu topluluğu asimile etmek amaçlı “Soya dönüş” adı altında program başlattıklarında, insanlarımız devlete karşı iyice cephe almıştı.

Bundan dolayı ne olursa olsun, bu kitle kontrol altında tutulmalıydı.

Bunun en etkin yolu, onları tek çatı altına toplayıp, başlarına da kendi güdümünde sahte lider koymaktan geçiyordu.

Bu kapsamda, bunun alt yapısı daha rejim resmen yıkılmadan atıldı.

Kendi adamlarını hak ve özgürlük savaşçısı gibi göstermek yetmiyordu.

Bu imajın parlatılması da gerekiyordu.

Bunun için, kendi adamları, o dönemin gerçek hak ve özgürlük savaşçıları ile birlikte siyasi mahküm gibi göstererek, hapise atıldı.

Orada, o güne kadar verilen mücadelede adı bile duyulmayan bu kişiler, algı operasyonu ile birden en önde gelen siyasi mahküm oluverdi.

Ondan sonrası kolaydı.

Rejimin 10 kasım 1989 yıılında yıkılması ile beraber, ilk serbest kalan kendi empoze ettikleri adamlar oldu.

Diğer, gerçek mücadele vermiş siyasi mahkümlar, kasten çok daha sonra , aylar sonra serbest bırakıldı.

Sebebi de basit: Kendi adamına oradaki soydaşımızı toparlayıp, bunun önderliğinde bir örgüt çatısı altında toplamak için zaman kazandırmak.

Nitekim aynen de öyle oldu.

Her ne kadar, 1990 yılında, soydaşımızı temsil etme iddiası ile dört parti kurulmuş olsa da, çok kısa sürede, diğer üç parti devletin de desteği ile tasviye edildi ve tek bir parti kaldı.

Bu partinin adı;

Hak ve Özgürlükler Hareketi'ydi.

Başındaki kişi de kasten hapiste yatırılan, hak ve özgürlük savaşçısı gibi sunulan kişiden başkası değildi.

Peki, hepsi bunları ülkemizdeki ilgili kurumlar bilyor muydu?

Hem de en başından beri.

Ancak karşılıklı çıkar, belli dengeleri korumak adına, özellikle doksanlı yıllarda Balkanlar'da yaşanan karışıklıklar gözönüne alındığında, soydaşların tek çatı altında kalmaları herkes için önemliydi.

Aradaki ilişkilerin bozulmasına, kimlerin sebep olduğunu, daha önce yazdık, daha ayrıntılı ileride yine yazacağız.

Burada anlatmak istediğimiz konu başka.

İlişkilerin bozulmasına kim sebep olduğundan çok, şu an için mevcut duruma bakmak lazım.

İlişkiler artık geri dönüşü olmayan şekilde kopmuştur.

Bakmayın, siz bazı çıkar odaklarının birleşme gayereti içinde olduklarına.

Bir çok defa yazdığımız gibi ; bu utopyadan başka bir şey değildir.

Sadece kişisel çıkar peşinde koşan belli kişilerin gayretinden ibaret, nafile uğraştır.

Zaten bu üç beş avantacının ve bunların tetikçiliğini yapan birkaç satılmış kalem dışında, birleşme isteyen de yok.

Ne bu taraf ne karşı taraf , her iki taraftan da kendilerine göre geçerli sebeplerle bir araya gelmek isteyen yok.

Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur:

Eski parti, devletin kontrolünde olmasına rağmen, yeni kurulan parti , her ne kadar içinde devlet için çalışanlar olsa da, bunların kontrollerinde değil.

Bundan dolayı, bu partinin başına kendi güdümünde birini getirme gayreti içine girilecek ve bu yönde arayışlar çoktan başlamıştır.

Bu bağlamda, nabız yoklama amaçlı, zaman zaman ortaya bazı isimler atılacaktır.

Burada yeni kurulan partinin genel başkanı da yaptığı bazı stratejik hatalar ile lider boşluğu olduğu algısına zemin hazırlamıştır.

Otuz yıldır soydaşın lideri diye ortalıkta duran kişi, her ne kadar belli liderlik vasıfları taşısa da, bir liderin en önemli vasfından yoksundur:

Halkını ön planda tutmak, onun için mücadele etmek.

Lideri, lider yapan bu vasfıdır.

Bunun dışındaki özellikler, onu sadece baş yapar.

Baş olmak ayrı, lider olmak apayrıdır.

Lider; Cesur, güven veren, sorumluluk alabilen, kendine güvenen, vizyon sahibi olandır.

Ama hepsi bunlardan öte; Kendini değil, halkını ön planda tutandır lider.

Burada asıl dikkat edilmesi konu, derin devletin empoze etmeye çalışmak isteyeceği kişilerdir.

Ama,yemezler! O, bir defa olur!

Lider, tayin edilemez. Atanamaz. “Bu olacak” denilemez.

Lider engellenemez. Önünde durulamaz. Durdurulamaz.

Liderin arkasında, onu lider yapan binlerce onbinlerce bireyin ortak iradesi vardır.

Lideri, lider yapan, halkın bizzat kendisidir.

Yeni kurulan partinin genel başkanı da halkın lideri olmak istiyorsa, bu kriterlere dikkat etmek zorundadır.

Yoksa sadece baş olarak kalır.

Oysa bir örgüte asıl başarıyı getiren LİDERDİR.

Gürçay CEM

Bakmadan Geçme