SIRTIMDA KAPI VE PENCERELER GETİRDİM
'Ben o zaman yedi yaşındaydım. Üsküp'ün Sopot köyünde yaşıyorduk. Müslüman olduğumuz için, Türklerden intikam almak için Sırplar köylerimizi basıp, erkekleri, küçük ve büyük, genç ve yaşlı demeden, toplayıp, öldürüyordu ve kimsenin bulamayacağı bir yerlere toplu halde gömüyorlardı. Bizim köyde de bu vahşet yaşandı, hatta, köyümüzde tek bir erkek sağ bırakılmadı.
SIRTIMDA KAPI VE PENCERELER GETİRDİM
Saygıdeğer okuyucum, sizlerle bu defa 86 yaşındaki Recep Amcanın yedi yaşındayken, Sırp katliamları esnasında, neler yaşadığını ve nasıl kurtulduğunu anlatacağım. Yıl 1946. Yer Makedonya. Sopot köyu – Üsküp.
“Ben o zaman yedi yaşındaydım. Üsküp’ün Sopot köyünde yaşıyorduk. Müslüman olduğumuz için, Türklerden intikam almak için Sırplar köylerimizi basıp, erkekleri, küçük ve büyük, genç ve yaşlı demeden, toplayıp, öldürüyordu ve kimsenin bulamayacağı bir yerlere toplu halde gömüyorlardı. Bizim köyde de bu vahşet yaşandı, hatta, köyümüzde tek bir erkek sağ bırakılmadı. Gece yarısı, Sırplar gelip erkekli topluyorlardı. Bizim ailemizde erkek olarak, bir babam ve bir de ben vardım. Babamı aldılar ve diğer yakaladıkları erkeklerle köy meydanında toplayıp, çırılçıplak soydular. Bizleri de kadın çocuk toplayıp izlettiriyorlardı. Onlara çok ağır işkence yapıyorlardı ve kanlar içinde olan bedenlerini, zincirleyip bir tepenin başını götürerek, büyük bir çukur açıp, o çukurun başında kurşuna diziyorlardı.
Baskın gecesi, kaçan erkekler oluyordu, korkusundan değil, onlar kaçıp ve güç kazanıp, Sırplara karşı savaşmak için gizleniyorlardı. Sırplar, bunu öğrendiler ve her aileye yalandan haber gönderdiler, “Biz artık sizinle savaşmayacağız, barışmak istiyoruz, erkekler yarın öğlen meydandaki camiye gelsin! Orası Allah’ın evi, biz de gelip barış sağlayacağız.” Köyümüzün erkekleri onlara inandı ve ertesi günü camiye geldiler. Sırplar, camiye gidip, bütün erkekleri öldürdüler…
Böylece köyümüzde tek erkek kalmadı. Bir ben ve 13 yaşındaki Yusuf kaldık. Bizim Dimitri adında bir Sırp komşumuz vardı. O ispiyonculuk etmiş Sırplara, demiş ki, köyde iki erkek daha yaşıyor, bunları de alınız, yoksa yarın bir gün bunlar bela olurlar başımıza. Yusuf’u annesi, Sırpların geleceklerini duyunca, birkaç kadınla beraber, köyden uzaklaşmak için hazırlanırlar. Bu esnada, oğlu Yusuf’a şöyle seslenir;” Yavrum, düşman seni de öldürecek, gel sana kadın kıyafetleri giydireyim ve böylece kurtuluruz, zaten daha bıyıkların terlemedi.” Yusuf’un cevabı sert olur; ”Olmaz, anneciğim! Biz kaçarken, eğer, benim bir erkek olduğumu anlarlarsa, kadın kıyafeti giymiş başka erkek var mı diye, bütün kadınları soyup namuslarına göz dikerler.”
Sırplar gelir, Yusuf’u alıp, köy meydanına götürürler ve benimde getirilmemi beklerler, ikimizi birden katledecekler. Sırp milisin biri bizim eve geldi. Recep, gel dedi, seni almayı geldim. Ben ağlamaya ve bağırmaya başladım. Milis, beni kolumda tutup sürükledi, ben de dış kapının koluna tutundum ve tüm gücümle direnmeye çalıştım. Beni vurmayı başladı, bende tüfeğine sarıldım. Ablam, koşup yardıma geldi, Sırp milisin boğazına yapıştı, bırak kardeşimi, o daha çocuk diye, ablam haykırıyordu. Sırp milis, benim boğazımdan tutup, balkondan aşarı fırlattı ve ablamı var gücüyle vurmayı başladı. Ablam, “Kaç Recep, git, git!” diye hiç durmadan haykırıyordu. Ablam, kanlar içinde kıvranıyordu. Ben, bunlardan kaçmayı başardım. Yusuf’u ise kurşuna dizdiler…
Ertesi gün, köyde sesler duyuldu. Tito’nun bir komutanı vardı, Arnavut Ramiz. Ondan yardım istemişlerdi. Sopot köyünün bütün erkekleri öldürüldü, sıra kadınlara ve çocuklara geldi, lütfen, yardım edin, diye. Arnavut Ramiz, askerleri alıp, bizim köye gelmiş ve bütün kadın ve çocukları toplayıp köyden uzaklaştırmıştı. Bizi başka bir Arnavut köyüne gönderdiler. Böylece ölümden kurtulduk.
Daha sonra, 18 yaşına girdiğimde, biz Türkiye’ye göç ettik. Türkiye’ye gelirken, sırtımda bir ev kapısı ve iki pencere getirdim. Belki bir gün yeni bir evimiz olur diye…
Mimoza ELEZİ,
İstanbul