Benim köyüm bitti. Sizin köyünüz duruyor mu?
Eğer duruyorsa yatıp kalkın ve yüce Tanrı’ya durmadan dua edin.
Köyünüz yerinde dursun, köyünüzü yerinde dimdik tutun!
Benim köyüm yerinde durmuyor. Benim köyüm gitti...
Bir yıl önceydi. Köyüme uğradım. Köyümün yerinde yeller esmiş.
Dedelerimin, dedemin evinin yerinde taş üzerinde taş yok.
Bir kez baktım, bir kez daha bakacak oldum, bakamadım.
Beynim altüst oldu. “Alın beni buradan, çok uzak bir yerlere götürün!” dedim.
Dostlar, bir insanın çocukluk anıları yoksa, onun için yaşam, yaşam olmaktan çıkar, cehennem acılarına dönüşür.
Ben şimdi cehennem acıları içindeyim, çocukluğum aklıma gelince cehennem acıları çekiyorum. Allah bu acıları kimseye tattırmasın!
Oysa son derece bir renkli çocukluğum oldu.
Meşe ve gürgen ağaçları ile çevrili yirmi dönümlük bir çiftliğimiz vardı. Bu çiftliğin hemen altından, çok yakınından, iki yamaçları kartal kayaları ile örülü suyu en kurak aylarda bile azalmayan bir dere geçerdi.
Koylara başını sokmuş, dağ yamaçlarına konmuş ufak tefek tarlacıklarda mevsimine göre buğday, mercimek, mısır, karpuz gibi daha akla gelmeyen bir sürü şeyler ekilirdi.
Bizim insanımız, hiçbir Allah'ın kuluna zararı dokunmayan köylümüz, bunları eker, bir taraftan da korumaya çalışırdı.
Olgunlaştığı zaman her mahsulatın müthiş düşmanları olurdu.
Mercimek mi ektin, aradan birkaç ay geçer geçmez, mercimek tarlasından insanı adeta sarhoş eden bir keklik sesi gelir. Mübarek kuş mercimeği yemekle yetinmez, bir de üstüne üstelik de konser verirdi.
Daha o zamanlar pek Hanya'dan Konya'dan anlamazdım.
Anneme bir defa soracak oldum:
“Anne, bu kuşların işi ne böyle, gün boyu sürekli hep ”gakta gukta “ diye bağırıyorlar?"
Annem, bana bu soru üstüne bir efsaneden söz etmişti.
Vaktiyle Hazreti Ali’nin oğulları Hasan ve Hüseyin’i düşmanlar yerde gökte arıyorlar.
Bunu fark eden keklik kuşları, “Aramayın, onlar kavakta koğukta” diye bir nevi muhbirlik ediyorlar.
Bunun üzerine din düşmanlarımız kavak ağaçlarını parça parça doğrayarak Hasan Hüseyin’i de kılıçtan geçiriyorlar.
Buna ayrıca sevinen kuşlar, iki şehidin kanları ile ayaklarına ve gagalarına kına yakınıyorlar. O günden sonra da keklik avlamak en makbul geçiyor bir nevi...
Yalnız mercimek tarlalarının mı? Köylünün ekmiş olduğu her bitkinin azılı düşmanları olurdu.
Buğday tarlaları üzerinden sürü sürü kuşlar uçardı. Mısırın hasmı genelde yaban domuzlarıdır. Bu nasıl iştir bilmiyorum, bizim köylünün, bu yaratıktan pek fazlaca şikayeti olmazdı. Aralarında bir nevi anlaşma imzalamış olmalılar her halde...
Zaman zaman köyümüzün üzerinde kartallar, akbabalar uçuşurdu. Köyümüzün üzerinde o kartal ve akbabaların uçuşu hiçbir türlü gözümün önünden gitmiyor. Bu doğanın olağanüstü mağrur yaratıklarının öyle onun bunun mercimek ya da yulaf tarlası ile hiç işleri yoktu.
Onların gözleri bir şarkıda geçtiği gibi “yükseklerde” idi. Veya o yükseklerden sürüsünden ayrılmış koyunu kuzuyu dikizleyip bir baskın sonucu usulünce ziyafet çekiyorlardı.
Hele hasat zamanı köyün zevkine asla doyum olmazdı. Bir taraftan harman hazırlıkları yapılır, bir taraftan da meyveler toplanıp kurutulurdu.
Benim en çok ceviz silkmek hoşuma giderdi. Uzun sırıklarla daldan dala atlanır, budakların uçlarındaki küçük meyve tanelerine dahi ulaşılırdı. Nedense bizim oralarda cevizin meyvesine “goz” da derler. Bir Azeri tanıdığımdan öğrendim. Onların ülkesinde de cevize “goz” diyorlarmış...
Şimdi akbabalar uçmuyor tepemizde. Köydeki sürüler koyun kuzular çoktan tarihe karıştı.
Ancak akbabaların kondukları ve yuva yaptıkları kayalar öylece meydan okurcasına bize bakıyorlar.
Keklik sesleri de gelmiyor artık mercimek tarlalarından. Kimseler harman da döşemiyor gayrı.
Bizim tarlaların da ekmek doğurduğunu kime anlatabilirsin!
Karpuzlar Harmanlı ovasına kalmış...
Önce kooperatifleşme adı altında her şey ortaklaştırıldı. Her şey birleştirildi...
İnsanların çifti çubuğu bozuldu. Koyunu kuzusu elinden alındı. Keçilere düşman kesildi cümle cemaat.
Buğdayı, mısırı, çavdarı, arpayı, yulafı unutun bundan böyle, dendi millete.
Mercimeğiniz de dükkanlara gelecek vesselam...
Bundan böyle tarlalara sadece tütün ekilecek!
Bir yarım asır tarlalarımıza yalnız acı tütün ekildi...
Hatta, tek parti döneminde sürekli bir şiar süsledi duvarları:
“Tütün, tütün gene tütün!”
İşte o tütün yok etti benim köyümü.
Ve daha nice nice değerlerimizi...
Mehmet Alev