SENİN KIZIN DEMİR, BAKIR OLMAZ...
Misafirlerin arasında bir karı koca ve tahminen 12 yaşlarındaki kızları dikkatimi çekti. Aralarında konuştukları lisan Bulgarcaydı. Diğer konuklarda bazen aynı dili kullanıyorlar, fakat ara sıra Türkçe de konuşuyorlardı. Dayanamadım ve bir ara ev sahibine kibarca, 'Bunlar ne ayak?' diye sordum. 'Aga, bakma bunların Bulgarca konuştuklarına. Onlar da Türk, fakat kızları ile Bulgarca konuşuyorlar. Anne ve babasının Türk olmasına rağmen, bu kızcağız 'bıkel Turski neznaye'dedi...
SENİN KIZIN DEMİR, BAKIR OLMAZ...
Bir garibana sormuşlar; " Bu gidişat ne kadar sürer?" diye. "Yedi yıl!" demiş. "Pekiyi, ya sonrası?" "Alışırsın!" cevabını vermiş.
Geçenlerde bir dostum beni yeme içme merasimine davet etti. Diğer konuklar ise Kırcaali'deki Türk tayfasının ileri gelenleri denebilecek tabakadan. Daha doğrusu yoğunlukta doktor kesiminden. Eşleri ve çocuklarıyla bayağı bir kalabalıktılar. Misafirlerin arasında bir karı koca ve tahminen 12 yaşlarındaki kızları dikkatimi çekti. Aralarında konuştukları lisan Bulgarcaydı. Diğer konuklarda bazen aynı dili kullanıyorlar, fakat ara sıra Türkçe de konuşuyorlardı. Dayanamadım ve bir ara ev sahibine kibarca, "Bunlar ne ayak?" diye sordum. "Aga, bakma bunların Bulgarca konuştuklarına. Onlar da Türk, fakat kızları ile Bulgarca konuşuyorlar. Anne ve babasının Türk olmasına rağmen, bu kızcağız "bıkel Turski neznaye"dedi...
Vaktin birinde, Bodrum Yalıkavak'taki bir arkadaşım beni yazlığına davet etmişti. Akşam oldu ve balıkçıyız ya, ben bir kova dolusu çipura, levrek, orfoz, lahoz, sinagrit ve diğer çeşitlerden ibaret buket ile kapıya dayandım. Zile bastım, kapıyı orta boylu ve zayıfça bir kadın açtı. Selamımızı verdik ama "Alleyküm Selamı" duymadım. Tam da ayakkabılarımı çıkaracağım ki, kadın ateşe düşmüşçesine bir çığlık attı; "Ay, Beyefendi! Lütfen, ayakkabılarınızı çıkarmayın! Ne kadar da kaba bir Osmanlı kalıntısı bu? Bunca yıl mücadeleye rağmen, bu geri kalmışlıktan kurtulamadık!" demez mi. İnanın ki, en az iki dakika, öylece bu kadına aval aval bakakaldım. " Kusura bakmayın, hanım efendi, fakat benim nenem bana başka türlü öğretti. Şu an aramızda değil, fakat yarın ahırette beni fena yapar. Kendisinden korkarım. Hadi bana, eyvallah!" dedim ve hemen oradan uzaklaştım.
Aynı bu şaşkınlık duygusunu, bahsettiğim olayda da yeniden yaşamış oldum. Hani gariban, yedi yılda alışılır denmiş ya, maalesef, ben yarım asırdır böyle vakalara alışamıyorum ve “Seksenler” dizisindeki Fehmi misali, düşündükçe sinirleniyorum, sinirlendikçe de kısır döngülerde boğulmaktayım. Biz,şimdi bu ana babaya ne demeliyiz? Şimdi bunlar, kendilerini gökten zembille düşmüş zannediyorlar ya, ben de kendilerine dilim döndüğünce, aklım erdiğince bilimsel bir yorum yapacağım. Patenti ise bizzat benim.
Lise okumuş bir kişi, Mendeleef adını duymuştur. Mendeleef tablosu diye bir buluşu vardır kendisinin. Doğada bulunan elementlerin periyodik şekilde dizilişi. Buna göre, hidrojen tek atom, ardından oksijen iki atom, ozon üç atom v.s. Yukarı doğru atom sayısına göre çıkıyorlar ve cıvaya geliyorlar. Bu elementler nemetal, fakat cıvada her iki sınıfın, yani metallerin ve metal olmayan elementlerin karakteri var. Malum, cıvadan sonra metaller geliyor. Şimdi başka bir kıyaslama daha yapalım. Ve gelelim bizim Boğaza, kendisi bir cıva, Trakya ise demir karakterli, Anadolu nemetal karakterli...
Demek istediğim, Mevlam, milletleri elementler gibi nizamla dizmiş ve siz, hey ana baba! Sizin kızınız demir ise, ondan bakır olmaz! Ve her milletin, kendine has özelikleri var ve bu kıyamete kadar böyle devam edecektir. Mevlam, seni nasıl yaratıysa, sen busundur ve hiç bir güç buna mani olamaz. Bu durumda bir tek, kendinizi aldatmış olursunuz ve zamanı geldiğinde, bu kız çocuğu bir arayış içine girdiğinde ve çıkar yol bulamadığında hiç tedirgin olmayın, çünkü bütün suç sizdedir...
Cevdet ŞAHİN
Editörün notu; Siyah beyaz fotograf geçen asrın ellinci yıllarına ait. Ardino(Eğridere) bölgesinde çekilmiş.