ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ UNUTULMASIN

Sorgumuz, ağır işkenceler altında 5 ay sürdü. Gizli servisin zindanlarından, Sofya cezaevine nakledildik ve sonrasında ağır ceza salonunda mahkemeye çıkmayı bekledik. İşkenceler burada da devam etti. Mahkememiz 33 gün sürdü. 40 kişi yargılandık. 9 kişi ağır cezalar aldık, diğerleri sürgün cezasına çarptırıldılar.

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ UNUTULMASIN

Sevgili Kardeşlerim!

Öncelikle şunu belirteyim, bu yazımdan dolayı şahsen benim herhangi bir beklentim filan yok. Zaten yolun sonuna yaklaştık...

Bu hayatta artık tek bir arzum ve hayalim kaldı. Bu dünyadan göç ettiğimde, Türk Bayrağı'na sarılı bir tabutta ve halkımın omuzlarında uğurlanmak isterim.

1981 senesinde, ben ve arkadaşlarım Halil İbrahim Yağcı ve Mümin Efendioğlu ( Ömer Efendioğlu'nun ağabeyi) ile beraber Bulgaristan'da Türklük davası uğruna mücadele etmeye başladık.

Ülkenin Bakanlar Kuru'lundan çıkan isimlerin değiştirilmesi kararını, Türkiye'ye defalarca bildirdik ve her defasında; "Korkmayın,Türk Devleti sizin yanınızdadır!" cevabını aldık.

Bu tür çalışmamız, 1984 yılındaki isimlerimizin değişimine kadar sürdü.1984 yılının Aralık ayında Killi'de halkı ayaklanmaya ve direnişe teşvik ettik. Bu sebepten dolayı şehitlerimiz ve gazilerimiz oldu.

1985 senesinin başlarında, Halil İbrahim Yağcı ve Mümin Efendioğlu tutuklanıp Belene ye götürüldü. Tek başıma kaldığımdan dolayı, dava konumuzu arkadaşım Ömer Efendioğlu'na anlattım.

Ömer ile birlikte çalışmalarımıza devam ettik. Hücre sistemi şeklinde örgütlendik. Biri birimizin hücrelerindeki üyeleri tanımıyorduk. Türkiye ile bağlantılar kurduk ama bu bağlantı kanallarımızı biri birimize bile söylemiyorduk.

Rahmetli arkadaşım Ömer, çok ateşli ve tez canlıydı. Bu konuda onu defalarca uyarmamıza rağmen, laf dinletemezdik. Yine de aramızdakilerden onun en fazla özel bağlantıları vardı. Merkez yönetim olarak, öne çıkan arkadaşların isimleri bunlardı; Ömer, İsmail, Fiket,Yusuf, Muhammet, Süleyman,Yusuf ve ben. Ayrıca Burgaz grubu, Razgrad grubu ve Stanimaka grubu gibi oluşumlara da gittik.

Hedefimizde, bütün Bulgaristan'ı kapsayan bir örgütlenme oluşturmaktı. Ömer ile birlikte, tüm Bulgaristan'ı, kendi imkanlarımızla dolaştık ve gönüllüler aradık. Çalışmalarımızı aldığımız talimatlar doğrultusunda devam ettik. Talimatlar "örgütlenme" ve "koordineli çalışma" ağırlıklıydı. Bu kapsamda elimizden geleni yapmaya çalıştık. Daha fazla bir ayrıntıya gerek yok.

Yürüttüğümüz bazı gizli faaliyetler neticesinde, 1986 y. Mart ayında benim grubum hariç, diğer bütün gruplar ve merkez tutuklandı. Bizi ele veren Süleyman isimli hain, beni tanımıyordu ve benim yerime başka bir arkadaşımız güme gitmişti.

Ancak, yürütülen sorgulama esnasında bu yanlışlığın farkına varıldı, dört gün sonra ben ve Yusuf'ta hemen tutuklandık. Toplam 40 kişi tutuklandık. Ömer'in grubu deşifre olduğu için, Ömer lider olarak gösterildi ve tutanaklara böyle geçti, aslında karakter olarak da gerçek bir liderdi.

Sorgumuz, ağır işkenceler altında 5 ay sürdü. Gizli servisin zindanlarından, Sofya cezaevine nakledildik ve sonrasında ağır ceza salonunda mahkemeye çıkmayı bekledik. İşkenceler burada da devam etti. Mahkememiz 33 gün sürdü. 40 kişi yargılandık. 9 kişi ağır cezalar aldık, diğerleri sürgün cezasına çarptırıldılar.

Mahkeme kararını beklediğimiz süreçte, can kardeşimiz Ömer Efendioğlu hücresinden çıkarılıp, işkence edilerek, 18.2.1987 tarihinde öldürüldü. Şehit edildi! Komitacı Levski'nin ölüm tarihinde, düşmanımız bir nevi intikam alıyordu...

Günümüzde, Bulgaristan'da veya Türkiye'de, bizim şehit ve gazilerimizin isimlerini, bazı park ve sokaklara verilmesini çok isterim. Ne de büyük bir arzum var, dimi?

Özellikle şehidimiz Ömer Efendioğlu'nun adının unutulmamasını arzuluyorum. Büyük işkencelerle şehit edilen bu kardeşimizin adı asla unutulmamalı ve yaşatılmalı! Hiçbir şehidimiz ve gazimizin adı unutulmamalı!

Komünist rejim esnasında, benim Bulgaristan'da verdiğim mücadeleden, Türkiye Devleti haberdardı. Buna rağmen, ben Anavatanıma göç ettikten sonra, bazıları gibi şahsi menfaat peşinde koşmadım. İlk geldiğim günlerde, dönemin Bakanı Hayri Kozakçıoğlu, bulunmamı ve bana bir daire verilmesini emretmiş.

Bunun akabinde, görevlendirilen H.A ve R. A. bana bakanın selamını getirdiler, bana bir ev, bir de iş sağlanacağını belirttiler.

Onlara cevabım bu oldu;

" Bunu siz söylemiş olmayın, ben de duymamış olayım. Ben halkımın önüne geçemem. Yaptıklarım için de bedel istemem, ne yaptıysam halkım için yaptım, bayrağım için yaptım. Bana İstanbul'u bile verseniz, istemem!" dedim.

Bakan beyin gönderdiği bürokrat o esnada, burnunun altından şöyle mırıldandı;

"Bu arkadaş, ya kafayı üşütmüş, ya da aşırı milliyetçi! Arkasından,"Her gün kapımıza, hiç bir şey yapmadıkları halde yüzlerce kişi geliyor, iş ve yardım istiyor." dediŞimdiye kadar hiç bir devlet kapısına gitmedim. Arsa verdiler almadım. Öncelik tanındı, daire verdiler yene almadım. Bu sebeplerden dolayı çocuklarımla kötü oldum, dışlandım, köprü altlarında bile yattığım oldu...

İşin özü, hala ailemden ve halkımdan göremediğim saygı ve sevgi, benim içimi acıtıyor. Başka ne diyelim. Allah bilsin yeter...

Son bir arzum ve hayalim var bu dünyada. Göç ettiğimde, Türk Bayrağı'na sarılı bir tabutta ve halkımın omuzlarında uğurlanmak isterim!

Bir de asla şehitlerimizin ve gazilerimizin unutulmamasını! İsimlerinin de bir şekilde yaşatılmasını...

Mehmet Ayyıldız,

İstanbul

Not; Siyah beyaz fotograftaki Ömer Efendioğlu'dur

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN