SAZIMIZ VE TÜRKÜLERİMİZ - 3.
Bu bölümün ana konusuna geçmeden önce, geçtiğimiz kısımlarda unutulmuş bazı sazcı arkadaşlarımızı kısaca anmak isterim, zira onlar da Bulgaristan'daki hasbelkader halk kültürümüze katkılarda bulunmuşlardır. Bunlar arasında Orlâk (Turpçular) köyünden Bekir(şu an Eskişehir'de imiş), Şumnu ili Kliment (Emberler) köyünden 85 yaşındaki İbrahim Gürses (sanat müziği eserlerini şahane okuyan) abimiz, yine Şumnu ili Sredkovets (Saltıklar) köyünden halk türküleri söyleyen merhum Kara Nazif ağabeyimiz (ruhu şad olsun) bilinmesi gereken yerel sanatçılarımızdır. Bu arada Şumnu ilinin Vılnari (Sofular) köyünden Zahit Sali vardı. Türkiye'de saz atölyesinde çalışmıştı, Saz çalmakla birlikte bir de saz yapıyordu. Köyüne döndüğünü duydum. Beştepe köyünden, hatırı sayılır sazcımız Ridvan vardı, rahmetli olmuş. Nurlar içinde yatsın!
SAZIMIZ VE TÜRKÜLERİMİZ - 3.
Bu bölümün ana konusuna geçmeden önce, geçtiğimiz kısımlarda unutulmuş bazı sazcı arkadaşlarımızı kısaca anmak isterim, zira onlar da Bulgaristan’daki hasbelkader halk kültürümüze katkılarda bulunmuşlardır. Bunlar arasında Orlâk (Turpçular) köyünden Bekir(şu an Eskişehir’de imiş), Şumnu ili Kliment (Emberler) köyünden 85 yaşındaki İbrahim Gürses (sanat müziği eserlerini şahane okuyan) abimiz, yine Şumnu ili Sredkovets (Saltıklar) köyünden halk türküleri söyleyen merhum Kara Nazif ağabeyimiz (ruhu şad olsun) bilinmesi gereken yerel sanatçılarımızdır. Bu arada Şumnu ilinin Vılnari (Sofular) köyünden Zahit Sali vardı. Türkiye’de saz atölyesinde çalışmıştı, Saz çalmakla birlikte bir de saz yapıyordu. Köyüne döndüğünü duydum. Beştepe köyünden, hatırı sayılır sazcımız Ridvan vardı, rahmetli olmuş. Nurlar içinde yatsın!
Bu kişileri anmanın rahatlığı ile artık geçen yazımda bahsettiğim Gusla (Davulcular) ve Zavet köylerinde yaptığımız saz meclislerine geçebiliriz diye düşünüyorum. Şumnulu sazcılardan söz ederken, Sazcı veya taksici Feyim’den (kitap dilinde Fehim’ dir ama halkımız Feyim der) bahsetmiştim. Hatırladığım kadarıyla, Fehim 1948 doğumluydu. Şumnu’da lise dengi bir teknik okul bitirmişti. Ekmeğini taksicilikle kazanmasına rağmen, bütün sevgisini saza ve söze vermişti. Ara sıra şiir denemeleri de yapıyordu. Bazen eskilerden şiirler de derliyordu. Yaşadığı bölgeye (Çobannasıf-Köklüce arası), bizim bölgedekiler “Eski Bulgariye” derlerdi. Bizler Romanya yönetiminden, 1940 yılında çıktığımız için bölgemize Yeni Bulgariye denirdi. Eski Bulgariye insanları, bize göre daha konuksever ve daha çok sohbetleri severlerdi. Fehim de sanatlara karşı sevgisi olan, güzel sohbet eden ve saz çalıp, türkü söyleyen iyi bir arkadaştı. Halen Bursa’da oturmaktadır. Çok da başarılı bir mizah yazarıdır.
1975 yılında nereden aklına esmişse, doğduğu köyde bir saz meclisi (sazcılar şenliği) yapmaya karar vermiş. Bizim ilimizden beni ve daha birkaç sazcıyı davet etmişti. Bana saz çalmanın yanı sıra, bir de özel görev verdi. Konuşma yapmamı istiyordu. Konuyu da birlikte belirledik: "Türklerde Âşık-Saz Geleneği ve Türkülerimiz." Neyse ki, belirlenen gün geldi. Şumnu ve komşu illerden sazcılar toplandı. Tabii gelenler otomobillerle gelmiş. Akşam, saat 21 raddelerinde, kervan düzeninde köye yakını ormana gittik. Bir de vardık ki, geniş bir alan seçilmiş, ortasına da sahne vazifesi görecek olan bir römork çekilmiş. Kor yığını haline gelmiş ateş ocaklarında, kazığa geçirilmiş kuzular pişiyor. Alanın bittiği yerde, sahneye bakan sayvan biçiminde kuruluklar. Yağmur yağarsa, katılımcılar ıslanmasın diye, 1,5 m genişliğinde naylon bantlar gerilmiş. Aydınlatma için ise kamyon veya traktör aküleri konmuş, kablolar gerilmiş ve küçük ampuller takılmış. Oturmak için ise korunakların altına saman atılmış, üstüne de “brezent” kumaşlar gerilmiş. İçkiler ve içecekler de yerlerini almış. Çevirme kuzu eti için ise naylon kaplar ve çatal kaşık getirilmiş. Tek sözle misafirlerin rahat etmesi için bütün tedbirler alınmış...
Davetli sazcıların tamamı gelememiş. Benim saydığıma göre 12 sazcı vardı. Sazcıları misafir eden ve ağırlayan Davulcular köyü halkı. Ama en başta Türk sazını ve türkülerini sevenler oradaydı. Köylüleri adına söz alan dostumuz Fehim, meclise katılan sazcıları hoş geldinizle selamladıktan sonra, sözü bana veriyor. Ben 20 dakika boyunca, Türklerin kopuzundan, dombrasından (dambura), telli saz çeşitlerinden söz ederek, dikkatleri üzerimde tutmaya çalışıyorum. Dinleyenlerin de hoşuna gitmiş olacak ki, bol bol alkışlıyorlar. Ayrıca her sazcının kısaca kendisini tanıtacağını ve üç türkü söyleyerek sahneden ineceğini, Kıbrıs ve Ecevit türkülerinin söylenmeyeceğini de vurguluyorum... Amacımızın siyaset değil, sırf kendi halk türkülerimizi seslendirmek ve yaşatmak olduğunu da hatırlatıyorum, zira yaptığımız eğlencenin Bulgar idarecilerini ve emniyetini kızdıracağını çok iyi biliyorum. Ben arada tek yüksek tahsilli kişi ve öğretmen olarak da, tedbiri elden bırakmamalıydım...
Saz meclisimiz planlandığı gibi devam etti. Sabah saat üç raddelerinde, bütün sazcılar sıradan geçti ama kimse mekânı terk etmek istemiyordu. Onlar için birkaç istek türküsü daha söylendi. Uzaktan gelenler, daha erken kalkıp dönmek zorundaydık. Eski Bulgaryalı Türkler sadece şen sohbetlerin değil, ciddi işlerin de adamlarıydı. İki sene boyunca, böyle bir toplantı yapıldığına dair emniyete haber gitmemişti. Geçen asrın 70’li yıllarında Türkçemiz okullardan kovulmuş, Türk müziğine bakış da değişmişti. Halkımız Türkçe folklor programlarını özlemeye başlamıştı.
(Devam edecek)
İsa CEBECİ