ŞAHSİ KAZANÇ UĞRUNA KAYBEDİLEN DAVA

Davasına hizmet yolunda hiçbir makam, mevki, şan, şöhret para pul gibi değersiz şeyleri gözetmeyen binlerce neferin gözlerinden yansıyan memleket sevdası olmalıdır. Davasıyla çıkarlarını örtüştüren yok mudur bu insanlar arasında? Vardır elbet, olmuştur ve olacaktır da. Onlar, büyük davaların kasırgası önünde kuru bir yaprak gibi savrulup gitmişlerdir ve gideceklerdir.

ŞAHSİ KAZANÇ UĞRUNA KAYBEDİLEN DAVA
 

Birkaç hafta önce siyasi bir büyüğümüz, bir partinin önceki ve yeni teşkilat mensuplarına hitap ettiler. Partiler için önemli olanın dava olduğunu vurguladılar ve makamların, görevlerin ve bütün dünya hayatının geçiciliğine dikkat çektiler. Önemli olan, Allah’ın rızasını alabilecek hizmetlerle hoş bir seda bırakmak olduğunu dile getirdiler. Hitabıyla dinleyenlerin yüreklerine bir huzur, gözlerinde bir ışığın parlamasına vesile oldular.

Kişisel çıkar hesaplarının dışında bir görev anlayışıyla mensup olduğu milletinin bütün dertlerinin dermanı olmak, görev bildikleri hizmetin en alasını yapmak dava adamlarının boynunun borcudur.

Bu söylemden yola çıkarak, Bulgaristan'da geçirilen seçimlerden sonrakim davası uğruna çalışan, kim halkının ve Allah'ın rızası için çalışan makam ve ya para pul peşinde diye düşünmeden edemedim.

Dava, zafere ve mutlak başarıya eşit değildir, bol kazanca ve makama, iktidara ve hükümranlığa eşit değildir, kariyere ve ayrıcalığa hiç değildir. Dava aynı zamanda yokluk, zorluk, minnet, yenilmek, kaybetmek, ulaşamamak, kavuşamamaktır da.

Davasına hizmet yolunda hiçbir makam, mevki, şan, şöhret para pul gibi değersiz şeyleri gözetmeyen binlerce neferin gözlerinden yansıyan memleket sevdası olmalıdır. Davasıyla çıkarlarını örtüştüren yok mudur bu insanlar arasında? Vardır elbet, olmuştur ve olacaktır da. Onlar, büyük davaların kasırgası önünde kuru bir yaprak gibi savrulup gitmişlerdir ve gideceklerdir. İşte buradan yola çıkarak şimdi soruyorum sizlere; Dava adamlarının gayesi milletinin ilgi, sevgi, coşkuyla dinlediği ve izlediği uyumlu bir takım oluşturmaktır. Bu takım eğer davasını benimsemiş kişilerden oluşursa bir sıkıntı olmaz ve hedeflenen gayelere varılması elzem olur. Ama ya takım oluşturuyormuş gibi yapıp da, bu takımın içinde olan birilerine bir takım maddi manevi ayrıcalıklar tanınmak isteniyorsa. Sonu ne vahimdir. Bunu bir düşünün derim!!!

Bir siyasi parti düşünün davasının büyük Türk-İslam davası olduğunu söylüyor. Bu dava uğruna can veren, aileleri ile birlikte çile çeken mensupları var. Davalarına sahip çıkıyorlar, açıkça görülüyor bu. Onlarla geçmişte dava arkadaşlığı yapmadım, ancak davalarına ailemde de senelerce Belene'de, Sofya ceza evlerinde ömrünü geçirmiş olan bir kahramanın yakını olarak her daim saygı duydum. Yazılarımda da savundukları davanın ruhunu, Türk kültürüyle yoğurmak gerektiğini açık bir şekilde savunmam bunun bir kanıtıdır. Keşke onlarla daha önce yollarımız kesişmiş olsaydı. Anlattıkları ve yaşam şekilleriyle camiamıza örnek oluyorlar. Çevrelerinde seviliyor sayılıyorlar. Bu saygı ve sevgiyi sonuna kadar da hak ediyorlar.

Bir parti düşünün bu değerli insanlarımızı korumak kollamak, hatta baş tacı etmek yerine, kimini kendilerine rakip görüyor, kimini ise yaşadıklarının ölçüsüyle değerlendirip kaale bile almıyorlar. Şimdi diyeceksiniz, bu ne biçim bir parti? Evet, ben de uzun süre bu parti üzerinde kafa patlatmış, gerek parti içinde, gerekse sempatizanları arasındaki değerlendirmelerimi yapmış bulunmaktayım.

Konuyu biraz açalım. Bir parti başarıyı elde etmek, üzerinde yaşadığı vatanın meclisinde mensubu olduğu milletini temsil etmek için kurulmaz mı? Bunu yaparken, kimleri bahsettiğimiz takıma alır. Bana sorarsanız, insan ilişkileri iyi, samimi, dürüst, deneyim sahibi, tabiri caizse, görmüş geçirmiş kişilerden bir takım kurmalıdır. Öyle değil mi? Olayı sadece siyaset, para ya da sosyal çevre üzerine kurarsanız, takım içindeki kişileri tanımadan sorgusuz sualsiz sadece davası uğruna oy veren, biraz daha ileri gidip o oylar için haddi bile olamadan, para, emek ve zaman harcayan kişilere sırtınızı dönerseniz, yola çıktıklarınızı yolda bulduklarınıza değişirseniz, zamanı geldiğinde bedelini ödeyeceğinizi de bilmelisiniz...

Şuan tam da bu olmaktadır. Bir siyasi partinin kan damarları kesilip atılıyor. Ne için? Görünürde bir şey yokmuş gibi davranılsa da bu gelişmeleri değerlendiren camiamız insanı benim gibi soruyor.

* Neden bunca ay geçmesine rağmen, topyekûn bir değerlendirme toplantısı yapılmıyor?

* Bu kaybın faturasının ne olduğu ve çözümü için neler yapılacağı konuşulmuyor?

* Öncesinde televizyonlarda konuşanlar, şimdilerde neden susuyor?

* Davanın mı, yoksa bazılarının cepleri için mi çekildi bunca cefa?

* Seçim öncesinde, parti yöneticilerinin, birlikte olmak için değerli ağabeylerimizin telefonlarını kilitleyenler, şimdi aynı ağabeylerimizin telefonlarına çıkmayıp, dışlamaları ne demek oluyor? Çocuk oyuncağı mı bu? Kimse kusura bakmasın ama bu değerli ağabeylerimizin herhangi bir siyasi partiye ihtiyacı filan yok, fakat tüm partilerin ve camiamızın bu kıymetli kanaat önderlerine ihtiyacı bulunmakta.

* Bir gün önce bölge sorumluları tayin edilirken, bir gün sonra tayin edilenlerin yerine çoluk çocuk, ya da Bulgaristan'ın yerini haritadan başka bir yerde görmemiş olanlar getiriliyor...

* Camiamızın en büyük sivil toplum kuruluşu olan ve daha önceki seçimlerde en büyük paye sahibi olan BAL-GÖÇ ve BGF Genel Başkanı Prof. Dr. Yüksel ÖZKAN' a dahi sorulmadan, Türkiye temsilcisi tayin ediliyor.

* Özel bölgelerde (Trakya, Marmara, İç Anadolu, Ege) halkının nabzını tutan, çalışkan, sevilen ve partiye tahmin ettiklerinden de fazla yararı olacak olan kişileri, temsilci seçmek yerine - yandaş köylüsü veya sadece kendine bağlı emir kulu ve kurşun asker seçilirse, sonuçtan da hiç şikâyetçi olmamak gerekir. Gerçi şu an ses çıkmamasından da memnuniyetin olduğu anlamı varsayılıyor. Bunları ben söylemiyorum. Biraz kulak verilirse, halkın neler söylediğini duyarsınız...

Ama mesele bu mudur? Hem dava diyeceksiniz, hem de sizden beklenmeyecek hareketler yapacaksınız. Siyaset bu kadar basit değil, dostlar. Ya siz hafife alıyorsunuz, ya da hesabını soran yok deyip, oy istediğiniz halkınızla dalga geçiyorsunuz.

Partinin kuruluşunda sosyal adalet, eğitim, kültür ve aydınlanma davası var dendi. Şimdi parti içinde bu davalardan söz edilmiyor bile. Hep eleştiri, hep karalama ve çamurlama üzerine söylemler aldı gidiyor. Dava ne, bilen yok? Burada partinin değerli başkanına çok iş düşüyor. Bu söylemlere sebebiyet veren kişileri değerlendirip biletini kesmesini de bilmelidir. Aksi takdirde bunu insanımıza anlatamazsınız.

Partinin büyük Türk-İslam davası var dedik. Bu dava uğruna can verenleri, çile çekenleri, yine davalarına sahip çıkanları varken, beyhude hayalleri olanlar için de bunca hak eden insanımıza yazık etmeyin derim. Çatlak sesler, koroyu bozar duruma geldi. Lider etrafında kenetlenmek uğruna, yani makam uğruna, demokratik anlayış etrafında birlik olamıyorlar. Sanki, dava adamlığı bir yana bırakılmış mesajı veriliyor. Bu da parti içinde ve hitap edilen halkta bir rahatsızlık veriyor.

Kuday ALBAYRAK

 

 

 

Bakmadan Geçme