PUSU

Onların yola çıktıklarını öğrenen Bulgar eşkıyalarının, yolları üzerinde kurdukları pusudan habersizdiler. Bu nedenle yol da sohbet ederek ilerliyorlardı. Köyden iyice uzaklaşıp balkanın derinliklerine vardıklarında, silahlı Bulgar eşkıyaları saklandıkları yerden aniden fırlayarak, iki arkadaşın yolunu kestiler.

PUSU

Güney Bulgaristan’da bulunan Ortaköy ilçesine bağlı Balcıbük köyü arazisinde, 1918 yılı silahlı Bulgar eşkıyaları, iki Türk’e pusu kurarak, adam öldürme ve soygun olayını gerçekleştirdiler.

Bu olaydan önce Molla Veli, eşi ile birlikte Lüleburgaz’daki evlerinde mutlu bir yaşam sürüyorlardı. Ancak bu uğursuz olaydan sonar mutlulukları kabusa dönüştü. O yıllarda Veli, tütün ve kömür ticareti ile uğraşıyordu. İşi gereği Balcıbük köyüne uğradığında Kayınbabası Yörük Ali Ağa’nın evinde kalıyordu. 1918 yılı tütün paralarının ödendiği bir dönemde Veli, kendisi gibi tekelde alacağı olan Balcıbüklülerin vekaletini aldıktan sonar atına binerek, tütün paralarını almak için Ortaköy İlçesi’ne gitti. Tekele vardığında parayı alabilmek için gerekli işlemleri yaptırdı. Ödeme sırası gelince de, kendinin ve ona vekalet veren Balcıbüklülerin tütün parasını alarak, yanında getirmiş olduğu heybelere doldurdu. Sonra da ağzına kadar para dolu olan heybeleri atının üzerine atarak, aynı gün köye dönmek üzere yola çıktı. İlçe dışına geldiğinde Balcıbük köyüne kestirme gidilen at yoluna saptı. Yol da giderken yüreğinde Bulgar eşkıyalarının yolunu kesebileceği endişesini taşıyordu. Ama hiçbir olayla karşılaşmadan Balcıbük köyüne ulaştı. Alacaklı olan köylülerin tütün paralarını dağıttıktan sonar kayınbabası Yörük Ali Ağa’nın evinde istirahata çekildi. Ertesi gün Kütüklü köyünden gelen, kendisi gibi tüccar arkadaşı Salih Ağa ile birlikte atlarının yönünü Edirne’ye çevirerek, yola çıktılar.

Onların yola çıktıklarını öğrenen Bulgar eşkıyalarının, yolları üzerinde kurdukları pusudan habersizdiler. Bu nedenle yol da sohbet ederek ilerliyorlardı. Köyden iyice uzaklaşıp balkanın derinliklerine vardıklarında, silahlı Bulgar eşkıyaları saklandıkları yerden aniden fırlayarak, iki arkadaşın yolunu kestiler. Eşkiyabaşı olduğunu sandıkları biri silahını üzerlerine doğrultarak, sert bir üslupla:

“İnin atlarınızdan” diyerek, onları atlarından inmeleri için uyardı. Veli..

“İşte şimdi yandık” diyerek, söylendi. Eşkıyalar silahlarını onlara doğrultmuş olduklarından kaçsalar vurulacaklardı. Belki paralarımızı alırlar da bizi bırakırlar diye düşündüklerinden eşkıyanın ermine uyarak, ikisi de atından indi. Yine eşkiyabaşının uyarısı üzerine tüm paralarını onun uzattığı heybeye attılar.

Eşkıyalardan biri Veli’nin ardına geçerek onu kollarından yakaladı. Diğer ikisi de Salih Ağa’yı yakalayarak, az ilerideki meşe ağacına bağladılar. 25-30 metre kadar geriye çekildikten sonra yere diz çökerek, silahlarını Salih Ağa’ya doğrulttular. Veli’yi tutan eşkiya

“Arkadaşını öldüreceğiz sonra sıra sana gelecek” diyerek, alaylı bir üslupla Veli’ye kötü niyetlerini açıkladı.

Veli bu serencamdan kurtuluş olmadığını anlamıştı. Ama yine de bir yolunu bulup kurtulmayı düşünüyordu. O bunları düşünürken iki eşkiya silahlarını ateşleyerek tüm mermileri Salih Ağa’nın üzerine boşalttılar. Mermiler vücudunu deldikçe Salih Ağa feryat ederek, bağırıyordu. Bir ara Veli kendisini tutan eşkıyadan kurtulmak için var gücüyle silkindi. Kollarını kurtarınca da eşkıyanın böğrüne bir yumruk atarak, onu yere düşürmeyi başardı. Sonra da olanca gücüyle koşarak balkanın içine daldı. Salih Ağa’nın bedeni delik deşik olduğundan hemen orada öldü. Bağlı olduğu meşe ağacının altı kan gölüne dönmüştü.

Eşkiyalar, Veli’yi yakalamak için uzun sure kovaladılar. Ana o can havliyle koştuğundan arayı epeyce aşarak, izini kaybettirmeyi başardı. Olay yerine yakın bir yerde bulunan tarla da çalışan Balcıbüklüler, silah seslerini duymuşlardı. Olay yerine vardıklarında Salih Ağa’nın delik deşik olan cansız bedeni ile karşılaştılar. Veli’yi göremeyince de kaçık kurtulmuş olabileceğini düşündüler. Birkaç köylü Salih Ağa’nın cesedini öküz arabasına atarak, onu Kütüklü Köyü’ndeki evine götürüp ailesine teslim etmek üzere yola koyuldu. Geriye kalanlar da balkanın içine dağılarak, Veliyi aramaya başladılar. Peşinden eşkiyaların gelmediğinin farkına varan Veli, yaprakları gür olan iri ve yüksek bir meşe ağacının üzerine çıkarak, bu ağacın üzerinde sessiz kalıp saklanmayı düşündü. Bu düşüncesi de işe yaradı.

Bulgar eşkiyaları Veli’yi çok aradılar. Ama bulamayınca o yöreden uzaklaştılar. Veli üç gün boyunca aç ve susuz olarak bu ağaçta yaşamını sürdürdü. Sonunda çok halsiz bir konuma düştü. Üçüncü günü sabaha karşı yakın bir yerden horoz seslerinin geldiğini duydu. Sesler Balcıbük köyünden geliyordu. Daha sonar da kulağına insan sesleri gelmeye başladı. Veli’nin yüreğine kurtuluş ümidi doğmuştu. Bulunduğu ağacın üzerinden seslerin geldiği yöne doğru var gücüyle;

“Beni kurtarın” diye birkaç kez bağırdı. Onun sesini duyan köylüler;

“Veli Efendi korkma biz Balcıbük köylüleriyiz, merak etme seni kurtaracağız” diyerek yanıt verdiler.

Veli’nin üzerinde bulunduğu ağacın yanına gelen köylülerden biri ağaca çıkarak, onun ağaçtan inmesine yardımcı oldu. Veli, ağlayarak, şaşkın bakışlarla kurtarıcılarına sarılıyor, onlara teşekkür ediyordu.

Bulgar eşkiyalarınca öldürülme korkusu, açlık, susuzluk ve uykusuzluk, onu çok bitkin bir konuma getirmişti. Ayakta duracak gücü olmadığından çökerek yere oturdu. Köylülerden biri azık torbasındaki su şişesini çıkararak, Veli’ye uzattı. Veli kendisine uzatılan suyu hiç soluk almadan bir dikişte bitirdi. Bir başkası azık torbasındaki yarım somun ekmeği Veli’ye uzattı. Veli, iki eliyle ekmeği sıkıca tuttuktan sonra çabuk, çabuk ısırarak yiyip bitirdi. Bundan sonra iki kişi Veli’yi ayağa kaldırıp, koluna girerek, köylülerin eşliğinde onu doğruca kayınbabası Yörük Ali Ağa’nın evine getirdiler. Ali Ağa, damadının perişan halini görünce çok üzüldü. Ali Ağa’nın evi iki katlı olup oldukça büyüktü. Kısa sürede odanın birine yatak açılarak, Veli yatağa yatırıldı. Ali Ağa İstanbul Tekel de görevli olan dünürü Molla Salih’e acele bir haberci göndererek, onun Balcıbük’e gelmesini istedi. Oğlu Veli’nin hasta olduğunu öğrenen Salih Efendi buna çok üzüldü.

“Hastalığı ciddi olmasaydı beni acele çağırmazlardı” diye söylendi. Hemen acele bir faytona atlayarak, Karagümrük’te oturan ikinci oğlu Osman’ın evine gitti. Osman ve Şadiye Hanım onu evlerinin kapısında karşıladılar. İçeri girdiklerinde Osman ve eşi:

“Hoş geldin baba” diyerek Salih’in elini öptüler. Salih Efendi koltuğa oturunca hemen konuya girerek, onlara Veli’nin durumunu anlattı. Ağabeyinin hastalığına Osman da çok üzüldü. Hemen aynı günün akşamı Edirne, Karaağaç ve Çirsi Mustafa Paşaya giden yolcu trenine üç tane bilet aldılar. Molla Salih, oğlu Osman ve gelini Şadiye Hanım yol hazırlığını yaparak, hareket saatinden önce trene bindiler. Tren hareket edince az da olsa rahatlamışlardı. Ama yine de hiç birinin yüzü gülmüyordu. Tren Karaağaç’ı geçip de Mustafa Paşa istasyonuna geldiğinde hep birlikte trenden indiler. Bir at arabası tutarak, doğruca Balcıbük köyündeki Yörük Ali Ağanın evine gittiler. Molla Salih oğlu Veli’yi, hasta ve çok zayıf bir konumda görünce üzüntüsü daha da arttı. Yaklaşık on gün kadar Veli’ye tüm gerekli özen gösterilerek bakıldı. Ama o hiçbir şey yemiyor, yalnızca su içiyordu. Sağlığında bir düzelme olmadığı gibi sürekli zayıflıyordu.

Molla Salih, oğlu Osman ve gelini Şadiye Hanım birlikte aldıkları karar gereği Veli’yi, Edirne Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Bu hastanede görevli olan bir Alman doktor Veli’yi muayene etti. Ama Veli’nin hastalığı ilerlemiş olduğundan yapılacak bir şey yoktu. Bu nedenle Alman doktor onlara Veli’yi, Lüleburgaz Devlet Hastanesi’ne götürmelerini söyledi. Onlar da bu doktorun önerisine uyarak, onu Lüleburgaz’a götürdüler. Buradaki hastanede kırk gün kadar yatan Veli’de hiçbir düzelme görülmediği gibi durumu aksine daha da kötüye gidiyordu. Bu kötü gidişin sonucu kırkıncı gün ölümle noktalandı. Molla Salih ve oğlu Osman, Veli’nin naşını hastaneden alarak, onu Lüleburgaz Asri Mezarlığı’na defnettiler.

Ağabeyinin ölümüne çok üzülmüştü Osman, bu nedenle onun ölümüne neden olanlardan intikam almak istiyordu. Bu duygu onu gözü kara bir konuma gelirdi. Osman Balcıbük köyüne komşu olan Kütüklü Köyü’ndeki babasına ait olan eve yerleşti.

Ali KARAGÖZ

 

Bakmadan Geçme