Patrik yatakta, Erdoğan ayakta, Balkanlar ateş fıçısı...

* ABD, eski Sovyet etki alanında jeopolitik ödül peşinde. * Patrik, Amerika'da esir mi tutuluyor? Amerikalılar Patriği neden esir alsın? * Lakin Amerikalı sığır çobanları, akıntıya kürek çektiklerini bir türlü anlayamadılar. Sovyetler'i, Ortodoks Kilisesi değil Polonya'da örgütlü Katolik Kilisesi yıktı. * ABD ve Rusya istihbarat başkanları ne görüşüyor?

 

Soru belli, “her an patlama potansiyeli mevcut Balkan fıçısını, Arnavutlar mı yoksa Sırplar mı ateşleyecek?”

Çünkü bu coğrafyada ortaya çıkan jeopolitik zıtlaşma, bu tür bir çatışmayı her an başlatabilir.

ABD, eski Sovyet etki alanında jeopolitik ödül peşinde.

Türkiye’nin Belgrad ve Saraybosna'da yürüttüğü diplomasiye bakılırsa Sırplar ve Boşnaklar arasında tüm sürtüşmelere rağmen uzun süreli veya düşük yoğunluklu bir çatışma öngörülmüyor.

Boşnak ve Sırp yetkililerin AB destekli Hırvatistan ile artan jeopolitik hırsından beslenen ABD destekli Balkan coğrafyasında büyük bir dinamik güç oluşturan Arnavut etnisitenin, bu coğrafyayı ateş çemberine dönüştürebileceği endişesini paylaştıkları söylenebilir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın; Bosna Hersek Halklar Meclisi Başkanlık Divanı Üyesi Bakir İzetbegoviç ile İstanbul’da Vahdettin Köşkü'nde bir araya gelmesi bu kapsamda değerlendirilebilir. Bu görüşme, Erdoğan’ın Ankara'ya dönüşünden iki gün önce gerçekleşti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bakir İzzetbegoviç'i, Vahdettin Köşkü'nde kabul etti

Konunun; “her an patlaması beklenen olası yeni bir etnik savaşın önlenmesi…” üzerine olduğu, Balkanlar'daki gelişmelere bakılarak anlaşılabilir.

Bu arada, yoğun gündemin ardından sessizliğe bürünen “Erdoğan’ın sağlık sorunları” üzerinden sosyal medyada dezenformasyon içerikli iddialar dolaşıma sokuldu.

Bugünkü muhaliflerin, Padişah II. Abdulhamid’i tahtından indirmek isteyen İttihat ve Terakki fedailerinin Ermeni komitacılarla işbirliği yapmaları misali bir duruşları var.

Her türlü süfli darbeye ‘hayır’ denilmeli. Devlet aklı, mutlaka her türlü yozlaşma ve olağandışı gelişmeye karşı önlemlerini almıştır. Felaket tellallığı yapmanın kimseye faydası yok. Karadeniz ve Akdeniz'de kara, hava ve deniz ulaşımını kontrol eden Türkiye’nin, Avrasya jeopolitiğinde bir aktör olarak Rusya’nın yanında ortaya çıkması AB ve NATO'nun zayıflatılması kapsamında, ABD ve Avrupa başkentlerinde değerlendirildiği söylenebilir.

Patrik, Amerika'da esir mi tutuluyor? Ortodoksların ruhani lideri İstanbul Fener-Rum Patriği Bartholomeos, ABD seyahati öncesinde, İstanbul Tıp Fakültesi’ne giderek koronavirüs aşısı yaptırmıştı. Gayet sağlıklı bir şekilde çıktığı yolculuk sonrası, New York'ta hastaneye kaldırıldı. Asıl adı, Dimitris Arhondonis/Δημήτριος Αρχοντώνης olan, 29 Şubat 1940 doğumlu, 81 yaşındaki Fener Rum Patriği Bartholomeos'un; ABD Rum Ortodoks Başpiskoposluğundan yapılan açıklamada, sağlık kontrolünün ve doktorlarla yapılan görüşmelerin ardından Manhattan'daki Mount Sinai Hastanesi'ne kabul edildiği belirtildi. Başka bir kaynakta ise ABD’ye 23 Ekim’de gelen Bartholomeos'un, Washington ziyareti sırasında da rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı, uzun uçak yolculuğu ve yoğun programı nedeniyle kendisini iyi hissetmediği ve doktorların tavsiyesiyle George Washington Üniversitesi Hastanesi’nde müşahede altına alındığı haberi yer almıştı. Patrik için öngörülen tedavi anjiyo ve kalb damarlarına stent takılması.

Amerikalılar Patriği neden esir alsın?

II. Dünya Harbi bitiminde başlayan soğuk savaş döneminde, Nazi istihbaratının bakiyesi çekirdek kadro, Amerikalıları, Sovyet tehlikesine karşı ideolojik açıdan mücehhez kılan yani donatan anti Sovyetik anti Komünist ideolojik bir politikaya ikna etti.

Bu mücadelenin birden fazla cephesi vardı, bunlardan ilki; Sovyetler’e yönelik Ortodoks kuşatma, ikincisi “yeşil kuşak” adı altında “İslamcılık”, üçüncüsü ise Sovyetler Birliği’nde yerleşik her etnik topluluk arasında “milliyetçilik” akımlarının körüklenmesi.

Lakin Amerikalı sığır çobanları, akıntıya kürek çektiklerini bir türlü anlayamadılar. Sovyetler’i, Ortodoks Kilisesi değil Polonya’da örgütlü Katolik Kilisesi yıktı.

İlk adım, Fener Patrikhanesi üzerinden atıldı. ABD, Türkiye’nin teolojik jeopolitiğine de müdahale etti. Sovyet Rusya lideri Stalin’in, Türkiye’den boğazların yönetimini ve ayrıca doğuda bulunan üç ili talep ettiğine dair Londra kaynaklı haberlerin ayyuka çıktığı süreçte, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün imzasını koyduğu Lozan Antlaşması’nı hiçe sayarcasına hareket etti.

ABD'ye mesafeli Fener Patriği V. Maksimos'u istifa ettirerek görevden alması ve yerine Kuzey ve Güney Amerika Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu olan, Milli Mücadele yıllarında Anadolu’daki Rum azınlıkları kışkırtmak üzere faaliyete geçirilen Mavri Mira teşkilatının kurucusu Athenagoras'ı Fener'e oturtması, bugünkü sürecin kilometre taşlarını döşedi.

Ancak Türk derin devleti, Amerikalı patriğin emeklerini boşa çıkaran birçok eylemde bulundu. Bunlardan biri de 1955’te, 6 Eylül’ü 7 Eylül’e bağlayan gece yaşanan olaylardı. Olaylar sona erdiğinde dünya basınında Samatya Ayios Konstantinos Kilisesi’nin harabeleri içindeki Patrik Athenagoras’ın siluetini gösteren resimler yayınlandı. Yalnızca duvarları sağlam kalmış olan bir binada, Patrik’in devleşmiş siluetinin, eğilmiş bir şekilde, felaketin büyüklüğünü anlamaya çalıştığı görülüyordu.

Türkiye, ABD destekli patrik hamlesiyle SSCB’ye gözdağı vermişti. Sovyetler'in Türkiye’yi işgal edeceği yalanı ile korkutulan Ankara'nın elitleri, Pentagon'un Ankara hattını manüple ederek Patrikhane'ye Athenagoras'ı seçtirmesine bırakın ses çıkarmayı, alkış dahi tuttu.

Hatta paldır küldür ABD vatandaşı Athenagoras'ın T. C. kimliği hazırlatıldı. Athenagoras, 26 Ocak 1949'da, ABD Başkanı Truman'ın kendisine tahsis ettiği özel bir askeri uçakla geldi ve Truman'ın, İsmet İnönü'ye özel mektubunu getirdi. İstanbul'a ayak basar basmaz, 28 Ocak 1949'da Fener Rum Patrikhanesi'nde düzenlenen törenle patrik oldu. Ardından, hükümetin kendisine tahsis ettiği özel vagonla Ankara'ya gitti. 5 Şubat'ta İnönü tarafından kabul edildi ve İnönü’ye Truman'ın mektubunu verdi.

Said Nursi’nin Patrik Athenagoras ile ne işi olur?

Bu atamanın muhafazakâr tabanda rahatsızlığa yol açmaması için de Türkiye’deki bazı ikonik isimler harekete geçirildi. “Risalei Nur” külliyatının müellifi Said Nursi, 1953 yaz aylarında, hususi şekilde gidip İstanbul Fener Patriği Athenagoras ile görüştü. Bu görüşme Nur talebeleri tarafından İslâm ve hakikî Hıristiyanlık dinlerinin barışmasının veya hiç olmazsa esas mes’elelerde ittifakın tebliği gibi kabul edildi. Muhafazakâr camia açısından hazmedilmesi zor bu atamanın yasalaştırılması ve meşrulaştırılması görevi, dönemin kanaat önderlerine düşmüştü. İhale, Said Nursi’de kaldı...

Nurcu kaynaklar, Said Nursi ve Fener Rum Patriği arasındaki görüşmeyi şöyle anlatır:

1953 senesi baharında Bediüzzaman Said Nursî, İstanbul’da üç ay kaldı. Bediüzzaman, yanında bulunan talebesi Ziya Arun ile Fener Patriği Athenagoras’a gitti, onunla görüştü. Bu görüşme sırasında, Said Nursî ona: “Hıristiyanlığın din-i hakikisini kabul etmek, Hazret-i Muhammed’i (asm) peygamber ve Kur’ân-ı Kerîm’i de Allah’ın kitabı kabul etmek şartıyla, ehl-i necat (kurtulanlardan) olacaksınız” der. Athenagoras ise cevaben “Ben kabul ediyorum” deyince, Bediüzzaman “Pekâla, siz bunu dünyanın diğer manevî reislerine de söylüyor musunuz?” diye sorar. Patrik ise, “Söylüyorum, fakat onlar kabul etmiyorlar” der. Bu görüşmeden sonra Nurculara, patriğin “gizli Müslüman” olduğunu ilan etmek kalmıştı, o da çelik-çomak işiydi.

Türkçüleri de Hamdullah Suphi Tanrıöver ikna etmişti…

Bir diğer arındırma işlemini de Hamdullah Suphi Tanrıöver üstlenmişti. Türk Ocağı merkezine Patrik Athenagoras’ı davet etmiş ona konferans verdirmişti. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Patrikhane’nin “Ekümenik” sıfatını resmen tanımasa da fiili uygulama daha farklı. Çok iddialı bir ifade olacak biliyorum ama yine de belirtmeden geçemeyeceğim husus şu:

Fener Rum Patrikhanesi’nin, teolojik jeopolitiğinin parametrelerini Türk Dışişleri mi yoksa Washington mu belirliyor?

Eğer şimdi yeniden Sovyetler Birliği’nin yasal varisi Rusya Federasyonu’nun eski demir perde ülkelerini kapsayan bir projesine karşı ABD bir şeyler yapmak istiyorsa en uygun ortam, Balkan coğrafyası olabilir.

Belki ABD istihbarat birimleri Ankara ile Moskova arasında gizli bir mutabakat öngörüyorsa, Rusların Türkiye aracılığı ile Fener Rum Patrikhanesi’ni etkisizleştirme operasyonunu boşa çıkarma kapsamında Patriği, “hastalık mazereti” adı altında rehin almış olabilirler.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wendy Sherman Patrik Bartholomeos'u ziyaret etti

Belki bu şekilde Rusya ve Türkiye'nin Balkanlar'daki ABD ve AB etkisini bertaraf etmek için birlikte hareket etmesinin önüne geçmek mi istiyorlar?

ABD ve Rusya istihbarat başkanları ne görüşüyor?

Küresel rekabet ortamında diplomatik çatışma alanlarına rağmen iki büyük emperyalist gücün diyalog kanallarını açık tuttukları bir gerçek. Mesela bu kapsamda Rusya Dış İstihbarat Servisi (SVR) Başkanı Sergey Narışkin ile ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns'un, Moskova'da bir araya gelmeleri gibi. Tarafların bu teması, uluslararası terörle mücadele kapsamında Rus-Amerikan ilişkilerini istişare ettiklerinin aktarılmasına bakılırsa küresel bir felaket öncesi vaziyet alma çabası gibi görülebilir. ABD ihtiyaç duyduğu fosil yakıtı ne karşılığında Ruslardan temin etmeye çalışabilir, hiç düşündünüz mü?

CIA Direktörü William Burns, Ruslara hangi ülkeyi satmış olabilir?

İngiltere, Fransa, Çin, İran, Türkiye!.. Acaba hangisi?

Yoksa Avrupa'da enerji krizinin tekrarının olasılık dışı olmadığını mı masaya yatırdılar?

Amerikalı sığır çobanları, Rus ayısını enerji krizinde doğalgazı jeopolitik bir silah olarak kullanmaya mı ikna etmeye çalıştı?

Boşnaklar yeni bir etnik savaşın aktörü olmamalı...

Avrupa Birliği, Bosna Hersek'te Sırp lider Dodik'in ayrılıkçı söylemleri sonrası tırmanan siyasi krizin ciddi endişe kaynağı olduğunu, bölücü söylemlerin sonlandırılması gerektiğini bildiriyor ama bu bence şaşırtma olabilir.

Çünkü Balkanlar’da en hareketli etnik fay hattını Arnavutlar oluşturuyor.

Balkanlar'da gerilimin, Kosovalı aşırılık yanlıları tarafından yürütüldüğü ve Batı'nın göz yumduğu eylemler nedeniyle tırmandırıldığı bir sürece girildi.

Priştina’da geçtiğimiz yıllarda radikal Arnavut milliyetçileri, Türk bayraklarını yakmışlardı.

Kosovalı aşırılık yanlılarının Batılı patronlarının göz yumduğu veya doğrudan kışkırttığı eylemleri nedeniyle Balkanlar her an tutuşabilir.

Ruslar, Kosova'daki Arnavut radikallerin “Sırplardan kurtulmak” için inatçı girişimlerini sürdürdükleri kanaatinde. Hatta Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mariya Zaharova, Kosova özel kuvvetlerinin silahlanmış olarak iki kez (Eylül ve Ekim’de) Sırp nüfuslu bölgelere “düzeni toparlama” bahanesiyle girdiğini söylüyor.

Kosova yönetimi ile Moskova’nın arası çokta iyi sayılmaz.

22 Ekim’de “istenmeyen kişi” ilan edilen Priştine'de Sırbistan Büyükelçiliği’nde görevli 2 Rus diplomat, 24 Ekim’de ülkeyi terk etmişlerdi. Rus dışişlerinin Kosova makamlarının bu adımını “Rusya’ya karşı kasıtlı provokasyon” olarak nitelendirmesi sürpriz sayılmaz.

Yunanistan'da, Bulgaristan ve Romanya'da burnumuzun dibinde olağanüstü askeri yığınak yapan Pentagon, olası bir savaş durumunda Türkiye’nin Boşnaklara askeri yardım ulaştırmasını engellemeyi mi planlıyor?

Ömür Çelikdönmez

Bakmadan Geçme