Ayasofya hakkında Papalık neden konuşamaz

*** Ayasofya konusu, İngiliz Anglikan Kilisesi'nin umurunda değil, Rus Moskova Patrikliği gizli sevinç içinde, Mısır El Ezher yasta! *** Adamlar, Türkiye'yi yeniden dört tarafı düşmanla çevrili bir güvenlik konseptine terfi ettirmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyor. *** Onlar için önemli olan ne din ne iman ne kilise? Varsa yoksa petrol. ***Papalık askerleri, Ayasofya'ya atlarla girdiler, dini mekanlarda rahibelere tecavüz etmediler mi?

Yaklaşık bir ay önce "Teolojik İstihbarat savaşları ve Ayasofya neden müze kalmalı?" sorusuna cevap aramış, Teolojik jeopolitik ve teolojik istihbarat ekseninde Ayasofya'nın İstanbul'un, sadece Müslümanlar için değil, özellikle Ortodoks Hıristiyanlar için de kutsal bir Merkez olduğuna değinmiştim. Hatta Fener Rum Patrikhanesi'nin teolojik jeopolitiğinin parametrelerini, Türk Dışişleri’nin belirlediğini, Türk hükümetinin bu belirleyiciliğinin sürdürülebilir olmasının biraz da Ortodoks müminlerin dini duyarlılığını dikkate almasına bağlı olduğunu vurgulamıştım.

Yine de aynı fikirdeyim. Ama bu fikrimin bu eksende olması Ayasofya’nın yeniden ibadete açılmasının Papa’nın içini acıtması saçmalığını eleştirmeme engel değil. Neden mi? Az sabır.

Danıştay Karar aldı… Kimilerine göre Ayasofya’nın zincirleri kırıldı… Danıştay'ın, 10 Temmuz cuma günü aldığı tarihi kararla, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesinin ardından Cumhurbaşkanlığı kararıyla Ayasofya Camii, Diyanet İşleri Başkanlığı'na devredilmişti. Salih Mirzabeyoğlu eğer yaşıyor olsaydı, Moro Müslümanları’nın kurtuluş mücadelesi için yazdığı, “Aydınlık Savaşçıları” şiir kitabında yer alan ve bir türlü ezberimden silinmeyen "sen oradan kıracaksın zinciri/ ben buradan/ bir gün mutlaka kavuşacak/ ellerimiz" dizelerini, derin bir huşu ve büyük bir çoşkuyla terennüm ederdi. Ruhu şad, mekanı cennet olsun!

Ayasofya konusu, İngiliz Anglikan Kilisesi’nin umurunda değil, Rus Moskova Patrikliği gizli sevinç içinde, Mısır El Ezher yasta!  Biliyorsunuz Birleşik Krallık /Britanya /İngiliz yasalarına göre Anglikan Kilisesi'nin başı sembolik olarak şimdiki Kraliçe II. Elizabeth Alexandra Mary Windsor. Bununla birlikte İngiltere Anglikan Kilisesinin başında Başpiskopos Justin Welby var. Hani şu Churchill’in şahsî asistanı ve yakın dostu Sir Anthony Montague Browne'ın gayrimeşru çocuğu olan İngiltere Anglikan Kilisesi Başpiskoposu Justin Welby. Eşcinsel ilişkilere saygı duyduğunu dile getiren ancak Anglikan Kilisesi’nin eşcinselliğe karşı çıkan resmi görüşünü de desteklediğini söyleyen Welby. İleri derecede Fransızca bilmesi, Fransız kültürüne aşina hatta hayranlığı nedeniyle Frankofon kabul edilen, belki de ataları Frank olan Welby. Enterprise Oil ve Fransız petrol şirketi Elf Aquitaine’da üst düzey yöneticilik yapan Welby. İşte başında Justin Welby gibi bir din adamının bulunduğu Anglikan mezhebine mensup İngiltere’den, Danıştay'ın kararına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir açıklama yapılmaması ilginç değil mi?

Ayasofya ne olursa olsun!.. Libya petrolü İngilizlerin olsun!.. Adamlar, Türkiye’yi yeniden dört tarafı düşmanla çevrili bir güvenlik konseptine terfi ettirmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyor.

Ne de olsa Hünkar İskelesi Anlaşması’nın güncel versiyonunu boşa çıkardılar! Suriye’de, Libya’da, Rusya ile Türkiye’yi karşı karşıya getirdiler. Onlar için önemli olan ne din ne iman ne kilise? Varsa yoksa petrol. Eski İngiliz sömürgesi Malta devlet erkanının Hulusi Akar Paşa'nın huzurunda el pençe divan durması boşuna mı? Libya petrollerinden pay istiyorlar. Libya petrolünü çıkaran, işleyen, satan İngiliz Petrol şirketlerinin haklarını güvence altına almak istiyorlar.

Rus Ortodoks Kilisesi, Fener Rum Ortodoks Patrikliğini günahı kadar sevmez… Bizans yıkılınca Ortodoksların yeryüzündeki koruyucuları Rus Boyarları Rus Çarları oldu. 1453'ten beri Rus Ortodoks Kilisesi, Fener Patrikliği’ni pek iplemez. Özellikle Cumhuriyet’in ilanından sonra, ABD’nin Fener Patrikliğini sahiplenmesinin bunda etkisi var mıdır? Soğuk Savaş döneminin Kuşak Projesi, sadece Müslümanları kapsamıyordu. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği bünyesinde Polonya üzerinden Katolikler, Türkiye Cumhuriyeti Fener Rum Ortodoks Patrikliği üzerinden de Ortodokslara yönelik dezenformasyona başlanıldı.

Fener Rum Ortodoks Patrikliğini, CIA emrine İsmet İnönü tahsis etmişti… Bu kapsamda Fener Rum Patriği Maksimos; partili yani CHP’li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün bilgisi dahilinde, CHP hükümetinin Başbakanı Şemseddin Günaltay'ın çabası ile 1948’de istifa ettirildi. İkinci aşamada ABD vatandaşı, anti-komünist görüşleri ile tanınan, Kuzey ve Güney Amerika Başpiskoposu Athenagoras, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve CHP’li Başbakan Şemsettin Günaltay'ın oluru sayesinde, Fener Rum Ortodoks Patrikliği makamına oturtuldu.

O günden bugüne Fener Patrikleri anti Sovyetik anti Rusçu… Son olarak Ukrayna Kilisesinin Moskova Patrikliğinden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmesi ve İstanbul Ortodoks Patrikhanesi Ekümenik Patriği I. Bartholomeos Dimitris Arhondonis tarafından özerkliğinin tanınmasında soğuk savaş dönemi CIA politikalarının etkisi görülebilir. İşte bu ve benzeri nedenlerle Rus Ortodoks din adamları, Fener Patriğini günahları kadar sevmezler. Zaten her iki tarafın birbirini afaroz ettiği söylenebilir. Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, Ayasofya'nın müze statüsünün gözden geçirilmesi için yapılan çağrıların Hristiyanlık için tehdit oluşturduğunu, ayrıca Ayasofya'nın statüsünün değiştirilmesinin Rus halkında 'derin bir acıya' neden olacağını da belirtmesinin siyaseten bir önemi yok.

Mısır El Ezher'in kuyruk acısı nereden geliyor? 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda Mısır, Türkiye karşıtı söylemlerde bulunmakla yetinmemiş, hatta Mısır Firavunu Enver Sedat’ın özel talimatıyla, İsrail karşısında paçası sıkmayan Mısırlı komandoların EOKA’cılara yardıma gönderildiği iddia edilmişti. Kıbrıs’ta Başpiskopos Makarios’un safında el bağlayan Mısır’ın bu davranışını, Türkiye bir kenara yazmıştı. Camp Davit sözleşmesini imzaladığı ve ülkesindeki Müslümanlara zulüm ettiği gerekçesiyle, hem de Mısır’ın bağımsızlığının kutlandığı tören sırasında, silahlı saldırıya uğrayarak öldürülmesini tesadüf mü sanıyorsunuz? Tesadüf olmadığını anlamak için suikastı düzenleyen Halit el-Islambuli (İstanbullu Halit) soy ismine bakmanız yeterli. 6 Ekim 1981’de Mısır Firavunu Enver Sedat’a resmigeçit töreni sırasında, askeri konvoy içinde bulunan Halit el-Islambuli (İstanbullu Halit) tarafından önce el bombaları atılmak suretiyle, saldırılmış, daha sonra otomatik silahlarla platformun önüne gelinerek platformda bulunanlar taranmıştır. Bu saldırı sırasında Enver Sedat’a 72 kurşun isabet etmiştir. Sedat’ı öldüren Yüzbaşı Halit el-Islambuli (İstanbullu Halit) 1982 yılında idam edilmiştir. Mekânı cennet, ruhu şad olsun.

Türkiye'nin Ayasofya kararı, İslam coğrafyasındaki birçok ülkeden destek bulurken, El-Ezher'in Eski İmam Yardımcısı Abbas Shuman, tepki çeken bir açıklama yaptı. Ayasofya'nın Müslümanların ibadetine açılması hususunda "İslami öğretiler ile çelişiyor" diyen Shuman, "İslam farklı dinlerin ibadet yerlerine saygı duyuyor ve İslam'da caminin kiliseye dönüştürülmesine izin verilmediği gibi kilisenin de camiye dönüştürülmesine izin verilmiyor" ifadelerini kullandı. Anlayacağınız Mısır fellahları halen 1974'te Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türk ordusundan yedikleri köteği bir türlü unutamıyor. Adamlar, Yunanlılarla kader birliği etmişler. Yunanlılarla seviniyor, Yunanlılarla üzülüyorlar.

Ayasofya derdi, Papalığı gerdi!.. 12 Temmuz Pazar günü, Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco, Ayasofya'nın statüsünün değiştirilmesi ile ilgili ilk yorumunda "Ayasofya'yı düşünüyorum ve büyük acı duyuyorum" demişti. Katolik Kilisesi'nin gazetesi Avvenire de "Yara yeniden açıldı" başlığını manşete çekmişti. Tam bir ikiyüzlülük, tam bir riyakarlık tam bir aldatmaca. Tam bir nabza göre şerbet verme. Duymuşsunuzdur, Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis ile Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi kararını görüşen Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu, Papa’dan, “önceki statüye dönüş yapılması için çabalarını sürdürmesini” rica etmiş. Papalık askerleri, İstanbul’da kiliselere atlarla girdiler rahibelere tecavüz ettiler… Bu Yunanlılar da “nato mermer nato kafa!..” Akıllı olun biraz! Yardım isteğiniz Papalık askerleri, Ayasofya'ya atlarla girdiler, dini mekanlarda rahibelere tecavüz etmediler mi?

Yerli ve yabancı hangi tarihçiye sorulsa, 1204 - 1261 yılları arasında süren Latin istilası ve kurulan Katolik İmparatorluğu, İstanbul tarihinin en kötü dönemi olduğunu, Konstantinopolis’in tüm kaynaklarının yağmalandığını, şehrin tarihi zenginliklerinin yok edildiğini ve İstanbul halkına envai çeşit türlü işkenceler edildiğini söyleyecektir. Uzun sözün kısası; Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco kusura bakmasın ama 1200-1204 yılları arasında gerçekleşen Dördüncü Haçlı Seferi’nin mimarı, dini önderi Papa III. Innocentius'un, İstanbul’daki Ayasofya ve diğer dinî yapıların talan edilmesinde, kendilerine kutsal bakire Meryem’in kızları gözü ile bakılan masum bakirelere hem de kilise, şapel ve Manastırlarda tecavüz edilmesindeki katkısına içi acısın.

Biraz insan olun, insaflı olun!

Ömür ÇELİKDÖNMEZ

Bakmadan Geçme