O kötü günler geri gelmesin ve unutulmasın

*** Bizim o dönemde yaşadıklarımızı, genç nesillerimiz de mutlaka öğrenmeli ve unutmamalı diye düşünüyorum... *** O esnada silah sesleri işittim. Koşarak kaldırımın üzerine çıktım, pazarın içerisinden koşup gelenler de oraya yığılmıştı. *** Yüksek sesle, 'Adlarımızı istiyoruz!', 'Dilimizi istiyoruz!' diye bağırmaya başladık ve oluşturduğumuz uzun kolon, dere boyundan batı istikametine doğru uzayıp  gidiyordu.

PAYLAŞ

Bu gün 27 Mayıs 2020 Yılı.

Bu satırlarımı yazmaya oturmadan önce, 27 Mayıs 1989 Yılında, Şumnu bölgesinde yaşayan Türklerin, komünist rejim tarafından ellerimizden alınan haklarımızın geri iadesi için başlattığımız yürüyüşün başladığı sokakları yeniden dolaştım ve anılarımı tazeledim. O yerlerden belki her hafta geçiyordum, fakat bu defa özel olarak, adım adım gezdim, o günkü yaşadıklarımı ve gördüklerimi yeniden hatırlarımda canlandırmak için dolaştım.

Bizim o dönemde yaşadıklarımızı, genç nesillerimiz de mutlaka öğrenmeli ve unutmamalı diye düşünüyorum...

Rahmetli oğlum ile beraber, o Mayıs sabahında evimizden erkenden çıktık ve yürüyerek pazar yerine kadar ulaştık.

Yürüyüş için gelen Türk gençleri, oradaki şehir hamamının önündeki kaldırımın üzerine upuzun dizilmişler ve yürüyüşün başlangıç saatini bekliyorlardı.

En yakın dostlarımdan Kadir, Ahmet, Mehmet, Hamit, Alahittin, Bahise ve diğerleri hepsi oradaydı.

Selamlaştıktan sonra, bana yürüyüşün saat 11'de başlayacağını bildirdiler. Acıkmıştım ve börek filan almaya bakınıyordum, tam o esnada silah sesleri işittim. Koşarak kaldırımın üzerine çıktım, pazarın içerisinden koşup gelenler de oraya yığılmıştı.

Böylece bizim protesto yürüyüşümüz de başlamış oldu.

Yüksek sesle, "Adlarımızı istiyoruz!", "Dilimizi istiyoruz!" diye bağırmaya başladık ve oluşturduğumuz uzun kolon, dere boyundan batı istikametine doğru uzayıp  gidiyordu. Bir tek attığımız öfkeli naralar yeri göğü çınlatıyordu...

Pazar civarındaki bütün sokaklar militsiya tarafından kesilmişti. Kaldırım üstündeki kalabalık ise yerinden asla kımıldamıyordu. Yarım saat sonra, alt ışıkların olduğu yerdeki yolu açtılar. Daha sonra öğrendiğime göre, asıl önemli gelişmeler Kristal alanı ile Rus anıtının civarında gelişmiş.

İtfaiye araçlarından, insan yığınlarının üzerine tazyikli ve boyalı su sıkmışlar. Ara sokaklarda kaçışan kardeşlerimizi polis copları ile fena dövmüşler ve bazıları bir hafta boyunca işe bile gidemediler.

Bulgaristan'daki Türkler o dönemde neler istiyorlardı?

Dünyaya geldikleri zaman, dedelerinin ezan okuyup, kulaklarına eğilip üç defa tekrarlayarak söyledikleri Türk isimlerini geri istiyorlardı.

Ana dilimiz Türkçeyi özgürce konuşmak ve çocuklarımızın bu dilde eğitim görmelerini istiyorduk.

İşte bu haklarımızı elde edebilmemiz için protesto yürüyüşüne çıktık. Yürüyüşe katılanlar acımasızca dövüldüler, küfür edildiler, yaralandılar, tutuklandılar ve en sonunda Türkiye'ye kovuldular...

Bu gün 30 yaşını dolduran gençlerimiz, o yıl henüz doğmamışlardı. Artık 40 yaşında olanlar bile, bu olayları zor hatırlayacaklardır.

Türkçe eğitimi engelleme ve asimilasyon siyaseti halen devam etmektedir.Türkçe eğitim sorunu çözülmemiştir.

Bahsettiğim yürüyüşlere katılanların bir kısmı, çoktan Allah'ın rahmetine kavuştular, büyük bir bölümü Türkiye'ye göç ettiler, bir kısmı da Bulgaristan'da kaldılar.

O kötü günler geri gelmesin ve unutulmasın!

Tahsin HÜSEYİN

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN