NAİM'İN ARDINDAN…

Sen, Dambalı sırtından yukarı uçarken, sapsarı meşe bayırının sırtı kırmızıya boyandı. Sütlü deresi akmaz oldu. Gökyüzü adeta ikiye yarıldı. Artık sen, erişilmez göklerdesin ve uzaktan bizlere sımsıcak gülümsüyorsun.

 

NAİM’İN ARDINDAN…

( Yazar Bülent Türker'in Holanda'da yayınladığı "Cep Herkülü Naim Süleymanoğlu" isimli kitabındaki yazım.)

Mestanlı taşrası, senden önce bilinmezdi, zaten toprağı kıt, taşı bol bir memleket.

Diken çalısından başka bitkiden yoksun, her yeri simsiyah kızgın ve sert taş.

Günün birinde buraya Osmanlının öncü Akıncıları, akabinde Karamanoğlu’nun

yiğit Yürükleri yerleşir ve bu temiz yeni Türk yurdundaki obaları çoğaldıkça çoğalır…

Naim’in olağanüstü ve sihirli gücü bu dağların taşı ve toprağınla eşdeğer.

Ata yadigarı.

Naim, bir kere işaretlenmiş.

Göbek bağını, evinin taş örtüsünden kim bilir hangi doğanın ası götürdü.

Bundandır yaşıtlarından kızılötesi bir sürat ile uçuş yeteneği…

Aslında o kimseyle yarışmadı, çünkü rakibi yoktu.

Onun yarışı kendisinleydi.

İşaretlenmişti bir kere ve yayını okundan çıkarmıştı.

Obası büyüktü onun.

O, Kırca Ali’nin emrinde askerdi.

Arda boylarının şarkısıydı.

Naim, akıncı başıydı.

Auluna giren zorbaya haddini bildirmeliydi.

Ve nihayetinde, yüksek Mestanlı tepelerinin bütün kızgın taş yığınlarını kaldırdı

ve zorbanın başını ezdi.

Bunu da bütün Dünya gördü ve Mestanlı’yı öğrendi.

Burada yaşayan yiğit Akıncı torunlarının gücünü ve özgürlük özlemini gördü.

Çok sevmiştik seni, Naim!

Sonsuzluğun ince ve uzun ışık yolunu tuttuğun gün, öksüz kaldı senin oban.

Üzüntüden boynu büküldü yüksek tepelerin, yamaç doruğundaki simsiyah taşlar bile çatladı.

Damarındaki asil kana güç katan bütün Rodoplar kahroldu ve ağladı.

Sen, Dambalı sırtından yukarı uçarken, sapsarı meşe bayırının sırtı kırmızıya boyandı.

Sütlü deresi akmaz oldu. Gökyüzü adeta ikiye yarıldı.

Artık sen, erişilmez göklerdesin ve uzaktan bizlere sımsıcak gülümsüyorsun.

İçimizi, yakarak ısıtıyorsun…


Mümin TOPÇU

Bakmadan Geçme