KULAĞIMDA UĞULDAYAN BABA EMRİ

Artık 73 yaşıma girmeme rağmen, hala babamın ve annemin o günkü yüz ifadeleri, gözlerimin önünden gitmiyor. Babam, annemden beni ve karnındaki bebeğini öldürmesini emretmişti. Bu dehşet verici anı hiç unutamadım, annemin çığlıkları ise yetmiş yıldır, hala kulaklarımda uğuldamakta...

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

KULAĞIMDA UĞULDAYAN BABA EMRİ

Artık 73 yaşıma girmeme rağmen, hala babamın ve annemin o günkü yüz ifadeleri, gözlerimin önünden gitmiyor. Babam, annemden beni ve karnındaki bebeğini öldürmesini emretmişti. Bu dehşet verici anı hiç unutamadım, annemin çığlıkları ise yetmiş yıldır, hala kulaklarımda uğuldamakta...

Aslında ben ömrüm boyunca, annem, acaba beni hiç sevdi mi diye, kendi kendimi hep sorguladım durdum. Daha çok küçük yaşlarda bile, annemin eteğine yapışıp, "Anneciğim, ne olur beni yalnız bırakma! Yatacak yatağım olmaz, dışarıda soğukta kalırım, kapı ünlerinde donarım. Kurtlar yer beni!" diye yalvarıyordum...

İkinci dünya savaşı esnasında, Almanlar, Balkanlar'ı işgal altına aldıkları dönemi, unutmam ise mümkün değil. Hamide isminde bir kardeşim vardı, annem ise başka bir bebeğe hamileydi. O zamanlar, Saray Bosna'nın bir köyünde yaşıyorduk. Babamız, düşmana karşı direnmek için, çetelere katılmıştı.

Bazı geceler bu çetelerin  üyeleri, köylere inip, dağdaki arkadaşları için yardım topluyorlardı. Babamızı görmeyeli, artık birkaç ay yuvarlanmıştı ama bir gece ansızın o da köye indi. Gereken yardımı topladıktan sonra, bizi görmeye de fırsat yakalamıştı. Akşam üstü, dış kapı çanımız çaldı. Annem, eline küreği alıp, kapıya doğru koştu. Babamın geldiğini anlayınca, hemen kapıyı açtı ve babama sarıldı. Daha sonra babamız yanımıza gelip, bizleri de özlemle öptü, sımsıcak kucakladı...

Ama beş on dakika sonra, dışarıdan yine sesler geldi. Bir ihbar üzerine, Alman askerleri, babamı tutuklamak için kapıya dayanmışlardı. Babam, tüfeğini alıp, tavan arasında bir yere saklandı. Almanlar, annemi, kocan nerede diye sorguya çektiler ama o hiç durmadan, babamın dağda olduğunu tekrarlıyordu, fakat babam, bu telaş esnasında, şapkasını yere düşürmüştü. Askerler, onu gördüler ve hemen anneme işkence etmeye başladılar. Hatta, bir ara tırnaklarını bile sökmeye kalkıştılar. Bu acılara katlanan annem, yine de babamın yerini söylemiyordu. En sonunda, babam bu manzaraya dayanamayıp, saklandığı delikten çıkıp, teslim oldu...

Birkaç hafta sonra, tutuklu çetecilerin infaz günü ilan edilmişti. Esir aldıkları bu özgürlük savaşçılarını, zincirlere bağlayıp, köyün sokaklarında gezdiriyorlardı. Bu şekilde aileleriyle vedalaşma fırsatı veriliyordu. Bizde ailecek sokağa çıkıp, babamızla son kez görüşüp, vedalaştık. Birazdan babam, arkadaşlarıyla beraber köy meydanında infaz edilecekti. Babam, anneme ve bizlere son bir kere daha baktı ve dedik ki; "Hanım, ortada savaş var, sen daha çok gençsin. Bundan sonra yalnız kalacaksın. Nusret'i ve doğacak bebeğimizi öldür, sadece Hamide'yi yaşat. Diğer çocuklarımıza göz kulak olamazsın..." Daha sonra, babam, köy meydanında idam edildi. Annem, artık genç bir dul kadındı. Güçlü erkeklerin bile göremeyeceği bazı işleri yaptı ve asla çocuklarını aç, susuz bırakmadı. Bizleri yetiştirmek için elinden geleni yaptı...

Birkaç yıl sonra, savaş bitmek üzereyken, annem, Üsküplü bir Türk askerle tanışıp, onunla evlenmeye karar vermişti. Daha sonra, biz bu adamın memleketine yerleştik ama onun babası, bizi istemedi ve her gün kavga edip, oğlunu ve annemi tersliyordu. En sonunda bir karar alındı ve beni başka, çocukları olmayan bir aileye evlatlık olarak vereceklerdi. Annem, çaresizliğinden buna rıza göstermişti ama bunu bana başka türlü yansıtıyordu.

Teslim günü, beni almaya, at üzerinde bir bey geldi. Gitmemek için yalvardım, yakardım ama nafile. Annem kararından hiç ödün vermedi ve beni gelen adamın kucağına verdi. Arkamdan da, "Seni artık istemiyorum!" diye haykırdı durdu. Ben üzüntüden dona kalmıştım, atlı adamın beline mecburen sımsıkı sarıldım ve sessizce, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

Annemin,"Seni artık istemiyorum!" sözleri ise sanki o beyaz atın nal sesleriyle yarışıyordu ve kulaklarımdaki o anki uğultu, bu yaşıma kadar bile hiç dinmedi...


(Devam edecek)

Mimoza ELEZİ

 

 

 

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN