Kırım ve Bulgaristan'daki facialar unutulmadı
Halklar ve milli azınlık grupları, tarih süreci içerisinde, değişik coğrafya ve iklimlerde bulunmalarına rağmen, kimi zaman aynı alınyazılarını yaşarlar. Akıbetleri tıpatıp aynı olur.
Kırım Tatar halkı ile Bulgaristan'daki Türkleri yan yana getirirsek, tarih süreci içinde yaşamış oldukları serencam zincirlerini halka halka izlersek, aralarındaki ortak noktaları hemen yakalamış olacağız.
Kırım Yarımadası'nda zengin bir tarihsel geçmişe sahip olan Tatar halkı, kendi kültürünü, sanatını, gelenek ve göreneklerini yerli yerince oturtmuş, uluslararası arenada da söz sahibi bir devlet konumuna gelmiştir. Şanlı, şöhretli hanları, sultanları vardır.
İnsanları, geniş yaylalarında buğday, mısır üretir, bağ ve bahçelerinde yetişen meyveler, üzümler tadı lezzeti ile dillere destandır.
Şehirleri, Rus ve dünya yazarlarına ilham kaynağı olmuştur. Puşkin, Gorкi, Çehov ve Dostoevski'ler en güzel eserlerini Kırım kentlerinde, altın kumlarında kaleme aldıkları yadsınmaz bir gerçektir.
Ne var ki, Kırım Hanlığı 1783 tarihinde Rus egemenliğine geçer ve o gün bu gün, Kırım halkının birgün dahi yüzü gülmemiştir...
Bulgaristan'daki Türkler, 1878 yılından sonra, “göç olgusu" ile yatıp kalkmaya başlamışlardır. Yüzyıllardan beri yaşadıkları yuvalarında bir ”muhacir” zihniyeti ile varlıklarını sürdürmekten asla kurtulamamışlardır.
Hudut kapılarını ha bugün açacaklar, ha yarın! Anadolu’ya ha bugün gideceğiz, ha yarın!”
Bu tarihten sonra, tıpkı bir barajın sularını boşaltırcasına, Bulgaristan'daki Türkler, bir on, onbeş yıl süren aralıklarla Anadolu’ya sürülmüştürler...
Kırım halkı da sürekli göçler, sürgünler yaşamıştır. Kırım’ın insanları bölük bölük, sürü sürü, Ural Dağları’nın arkasına, soğuklar diyarı Sibirya’ya, Orta Asya çöllerine sürülmüştür.
İlle ki, şu 18 Mayıs 1944 yılı var ya, ”dünya, göç, sürgün,” edebiyatına yeni bir anlam kazandırıyor, bu tarih.
Çünkü, dünya dünya olalı, böylesine bir gaddarlık, alçaklık ve zulüm yaşanmamıştır.
Kırım halkı, bir gecede, domuz vagonlarına doldurulup yurt yuvasını boşaltmak zorunda kalıyor.
Yollara dökülen halkın yüzde 46’sı sürgün sırasında ve sonra telef oluyor.
Kırımlı müzisyen Fevzi Aliyev, bu büyük felaketin, bu görülmedik trajedinin üstüne türkü yakılmadığını, türkü bestelenmediğini tespit edip bunun sorgulamasını yapıyor ve “zor iş” deyip çıkıyor işin içinden.
Bunu, insanların binbir sıkıntılarını, tohum gibi dağıtılmalarını, gazete, kitap, dergi yayınlarının yasaklanması, radyo ve televizyon yayınlarının eksikliğine bağlıyor. Bir de KGB ajanlarının ve gizli polisin insanların ensesinde solumaları ile açıklıyor...
Böylece bu olayda, trajedi ve lirizm, hiç bir türlü buluşamıyor, kucaklaşamıyorlar.
Bulgaristan'daki Türkler de, 1989 yılında, “büyük göç” olayını yaşıyorlar.
Birkaç ayın içerisinde, yarım milyona yakın insan, Türkiye’nin değişik yerlerine ve bir kısmı da İsveç gibi Batı ülkelerine sığınıyor...
Ancak, bu göç olaylarından biraz önce, Bulgaristan'daki Türkler, “mayıs özgürlük yürüyüşleri” düzenliyorlar.
Güneyde, 19 Mayıs tarihinde, Cebel halkının protesto yürüyüşü, Kuzeyde ve Burgaz yöresinde “barışçıl” yürüyüşler silahla, topla bastırılıyor. Meydanlar, şehit kanları ile yıkanıyor...
Büyük göçü, halkımız, bir türkü ile şereflendiremiyor.
Biz de, halk bilimcilerine soruyoruz:
Bu göç üstüne neden bir türkü ortaya çıkmadı?
Bu göç, az mı canlar yaktı, yürekleri dağladı?
Nice aileler parçalandı; psikolojik bunalımlar, gençlerimizin, yaşlılarımızın yıllarca peşini hiç bırakmadı?
Kırım Tatar dilinde, 1944’ten 1957 yılına dek yayın yasağı konuyor. Bulgaristan'daki Türkler de, 1984-1989 yılları arasında, kendi ana dilleri Türkçe konuşamıyorlar. Sokakta, meydanda, hatta evde bile Türkçe konuşma yasağı getiriliyor...
1990 yılından sonra, buna benzer yasaklar kaldırılmış olsa da, gazete, dergi ve kitap gibi yayınlarda arzu edilen düzeye ulaşılamıyor.
Devlet televizyonundaki on dakikalık göztermelik Türkçe haber programı bile referandum ile iptal edilmek istenmektedir...
Mayıs ası, bu iki topluluk için çok önemli bir tarihtir.
Mayısları unutmayalım!
Emel Balıkçı