KAN KUSUYORUZ, KIZILCIK SUYU İÇİYORUZ - 2.

PAYLAŞ
Misyon Gazetesi -

KAN KUSUYORUZ, KIZILCIK SUYU İÇİYORUZ - 2.

* Özgürlüğün ve demokrasinin ne olduğunu bilmememize rağmen, bu iki kelimeyi çok sevmiştik, onlara inanmıştık.

* Türkan Çeşme'deki ilk anma törenindeki kalabalığın videosunu, Google'den sildirmeye hala akıl bile erdiremediler...

* Nihayet, peyklere olan bütün inancımız zar zor yitirildi. Artık bulunmaz Hint kumaşını bile, sahtesinden ayırt edebiliyoruz.

* Bizim için, zalimlerin ve zulmün önünde diz çökmek, ona sessiz kalmak, yezitlere boyun eğmekle eşdeğerdir.

 

89'un sonlarında oluşan geçiş dönemi boşluğunda, Bulgaristan'daki Türkler, birazcık da olsa, kendi kendilerini özgürleştirerek, biri birine kenetlendiler ve büyük bir güç haline dönüştüler.

Meşhur beyaz Lada'dan, elinde polis megafonuyla, DS ve KGB'nin kanatları altında palazlanmış o malum peyk henüz indirilmemişti. Çehresindeki çemberler ve mafya çeteleri henüz oluşmamıştı...

Bizler mutluyduk, özgürlüğün ve demokrasinin ne olduğunu bilmememize rağmen, bu iki kelimeyi çok sevmiştik, onlara inanmıştık.

Memleketimize olan bağımlılığımızı ve sadakatımızı ispatlamak için, bir çok yerde, spontane özgürlük mitingleri, nümayişler düzenlendi. Bunlara yurdun her köşesinden Türkler akın akın geldiler. Türkan Çeşme'deki ilk anma törenindeki kalabalığın videosunu, Google'den sildirmeye hala akıl bile erdiremediler...

Bizim açımızdan "komünizm" aldatmacısı büyük bir felaketti, "demokrasi" yıllarında da kan kusmaya devam ettik ama kızılcık suyu içiyoruz, dedik durduk.

Nihayet, peyklere olan bütün inancımız zar zor yitirildi. Artık bulunmaz Hint kumaşını bile, sahtesinden ayırt edebiliyoruz. Büyük uğraşı verdik, en sonunda peyklerin dizlerine su indi. Tam da artık bunları korku ve titreme sardı, nevirleri gitti, devirleri bitti, derken, birileri yeniden baş peykin kapısına dayandılar... Paragöz itlerin oligark pazvantlarının, peyk erlerinin, silikonlu metreslerin, devri alem ve ömür boyu Sofya Parlamentosu'nda koltuk rezerve edenlerin tümünü açlık ve sefillik korkusu sarmıştı. Bir tek Oktay bile bunları abondone etmeye yetip artmıştı...

Ama asıl bu sefer başka bir algı operasyonuna bel bağlanmıştı ve can havliyle topyekun ona sarıldılar. Güya, koskoca Türkiye Cumhuriyeti gidip saraydaki peykle görüşmüş veya görüşecekmiş. Kuyruklu yalanın böylesi hiç duyulmamıştı. Bu kadarına pes yani, denir...

Beyler, Türkiye Devleti, ne olduğu belirsiz bir takım peyklerle, mafya bozuntularıyla görüşmez ve kendilerini muhatap dahi almaz. Onların önünde diz çökmekten söz bile edilemez!

Birileri, pekala, şahsi inisiyatif kullanabilir ama bunun başarısızlığını ve rezilliğini devletin hanesine yazdırmaya ne gücü yeter, ne de iradesi.

Vaktinde FETÖ'cüler Türkiye'nin adına Bulgaristan'a girip, epeyce yayılmışlardı. Bizler de buna kandık, Anavatana sevgi ve saygıdan dolayı yıllarca sustuk. Nihayetinde görüldü ki, devlet bunların hesabını fena şekilde dürttü ve şimdi soluğu uzak Pensilvanya'da aldılar...

Bizim için, zalimlerin ve zulmün önünde diz çökmek, ona sessiz kalmak, yezitlere boyun eğmekle eşdeğerdir.

Bizler kimiz ve ne kadarız? Gönül rahatlığıyla peşinden gidebileceğimiz kaç insan varsa, işte o kadarız...

Bir de peyke meyke hiç de bir ihtiyacımız yok!!!

Mümin TOPÇU

* peyk - uydu, bir başkasının güdümünde olan.

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN