İki tavşan peşinde

PAYLAŞ

İki Tavşan Peşinde

(Gençlere öğüt)

Bugün ne yazsam acaba? Gündemde neler var? Suriye, Libya, Azerbaycan-Ermenistan, Ayasofya…

En iyisi mi geçmiş aşklara dönelim. Mahallemizde Allah’ın kulu bir Ömer vardı. Kime sorsan aslan gibi bir delikanlı. Kızlar açısından çok can yakıcıydı. Yakışıklı mı yakışıklı, akıllı mı akıllı, illâ gözleri yeşile çalıyordu. Ne de olsa kapışılacak bir parçaydı.

Bir ara oldu, köyün kızları onu paylaşamadıkları için az kala üçüncü dünya savaşını çıkarıyorlardı. Ama “savaşa” katılmayan bir de Ayşe vardı ki, Ömer’in aklını başından almıştı. Ömer, Ayşe diyor başka demiyordu. Ayşe ise hiç oralı olmuyordu. Dokuz padişah kızından daha güzel olduğu için midir nedir, nazın kralını yapıyordu Ömer’e. Ömer, ağız aradı, söz aradı, göz aradı, araya elçiler koydu, istihbaratı güçlendirdi ama nafile. Ayşe’nin nazı kırılacaklardan değil. Ne yapsın öyleyse? Fatma diye bir “yedek parça” vardı mahallesinde. Baktı ki, Ayşe ters tepiyor, serpmeyi hemen Fatma’ya atabilirdi. Fatma’nın rüyalarında Ömer vardı çünkü. Ömer, son bir taarruza geçti bir gün. Oturdu, bir mektup yazdı Ayşe’ye.

“Eyy, benim sevgili yârim! Seni çok ama çook seviyorum. Sensiz uykular haram bana. Haydi, yetsin artık bu nazın. Evlenelim, mutlu olalım. Senin için ateşlere girmeyi göze aldım ben. Seninle bu dünyanın en mutlu çifti olacağız, bilesin…”

Altına bir de not düştü:

“Sevdiğim, eğer benden hoşlanmıyorsan, beni istemiyorsan, benimle evlenmeyeceksen, bu mektubu Fatma’ya ver ki, mektup boşa harcanmış olmasın. Fatma belki imana gelir, cevap yazar ve onunla bari evleneyim…” Sonunda ne oldu mu dersiniz? İki tavşan kovalayan bir tavşan vuramaz!

Sabri CON

HABERİ PAYLAŞ:
BUNLARA DA BAKIN